İnsanın tekemmül etmesi, irfanına bağlı olarak gerçekleşir. Maddenin tekemmül etmesi ise sanırım teknolojiye bağlı olarak gerçekleşir.
Maddeye etki eden husus, insana da mutlaka dokunmaktadır.
Peki, insana bir şekilde dokunan maddeyi tekemmül ettiren teknoloji, insan için nimet midir, külfet mi?
Bu soruya cevap ararken, evet ve hayırları yarıştıracak değiliz elbet fakat insanın hizmetine sunulan teknolojinin, insana hizmetten önce hizmet etmek zorunda olduğu sahiplerinin kimler ve niyetlerinin ne olduğu hususu, cevabımıza yön vermese de bu yazımıza yön verecektir.
Evet, kabul edelim ki teknoloji üretiminde önemli bir rolü olmayan milletlerden biriyiz. Üretilen teknolojinin kullanımına gelince ise kumandayı kimseye kaptırmaya niyetimiz yok.
Teknoloji diline yaptığımız katkı sıfır ile eşdeğer fakat teknolojinin her yeni ürününün dilimize ve kültürümüze uyguladığı baskı, neredeyse asimilasyon seviyesinde.
Bu durum da göstermektedir ki teknolojinin sahiplerinin elinde oyuncak/kobay olmak, hayatımızın odağına yerleşmiş durumdadır.
Bu ahval içinde bize dayatılan ve de yaşatılan algı, teknolojinin nimet olduğu yönündedir.
Var olduğunu sandığımız da şudur: Teknoloji her işimizi kolaylaştırmakta, bize çok zaman kazandırmakta, az emekle çok ürün vermekte ve kısa sürede çok uzun mesafeler katedilmektedir.
Teknolojinin özelliğine göre, sandığımız budur, bunlardır. Peki, gerçekte durum öyle midir?
Traktörü insanın hizmetine sunan ve yüzlerce dönüm tarlayı saatler içinde süren teknoloji, traktör şoförünün eline verdiği cep telefonunda harcattığı saatler ile insana süre mi kazandırmış oluyor?
Cep telefonu ile geçirdiği sürede maruz kaldığı mesajların içeriğine ilişkin kontrol mekanizmasına sahip olmayan insan, bu mesajlar sayesinde bilgilendirilmiş mi oluyor?
Binlerce mesaja maruz kalan insan, hafızasının yaz-boz tahtasına dönüştürüldüğünü bildiğinden emin mi?
Mesajların kaynağı ne kadar güvenli?
Teknoloji sayesinde aya ayak bastığı söylenen insanın, merhametten elini ayağını çekmiş duruma gelmesi, bencilleşmesi ve bireyselleşmesi içinde yaşadığı toplumun kaderini nereye doğru çekmekte?
Bilgiyi, kitaplardan alıp dijital ortamlara ve karanlık dehlizlere çeken teknoloji, kitaplar kaybolunca, dijital ortama çekilen bilgiyi, insanın bir ‘tık’ uzağında tutmaya devam edecek mi, yoksa bilgiye erişim internete erişim imkanı ile elde edilen bir imkan olmaktan çıkacak mı?
Her şeyi bir ‘tık’lık mesafede sunan google üstadın, vakti gelince bize ‘nanik’ yapıp, önce paradan haber ver, diyeceği günler çok mu uzak?
Teknoloji nedeniyle mahremiyetin çoktan kaybolduğunu hepimiz biliyoruz fakat mahrem kabul edilen bilgilerin her insan için şantaj unsuru olması ve insanı köleleştirmek için birgün teknoloji sahipleri tarafından kullanılacak olması, hiç mi aklımıza gelmiyor?
Kanaatim şudur ki; küresel bir kontrol mekanizmasına sahip olmaya ant içmiş mihrakların, ellerindeki para sayesinde elde ettikleri teknolojik imkanları, insanlığı bir imkansızlığa mahkum etmek için kullanacaklarından hiç şüphe duymuyorum.
Gidişat buna işaret ediyor.
Özgürlüğün geliştiricisi sandığımız teknolojinin, tutsaklığın jandarmalığını yaptığını anladığımız zaman, inşallah iş işten geçmiş olmaz.
Diyeceğim de odur ki; teknolojinin sahibi değil kullanıcısı olmaya devam ettiğimiz müddetçe, bize bir nimet gibi sunulan yeniliklerin ortaya koyacağı külfet, birgün çekilmez hale gelecektir.
Ve o zaman anlayacağız, teknolojinin bir nimet olmadığını.