En sıkıntılı anımızda, başımız sıkıştığında, şekerimiz-tuzumuz-yağımız bittiğinde en yakınımıza, komşumuza koşarız. Daha doğrusu koşardık eskiden. Şimdi komşudan istemek yerine bir koşu marketten alıp geliyoruz. Artık komşunun külüne muhtaç değiliz.
Şimdi çok katlı apartmanlarımızdaki huzurlu dairelerimizde, kapımızı kapatıyoruz ve bırakın tüm apartmanı yan komşumuzdan bile haberimiz olmadan sessiz sakin kendi dünyamızda yaşayıp gidiyoruz. Ya da kendi internetimiz ile yaşayıp gidiyoruz mu demeliydim?
Nasıl olsa sınırsız internet paketlerimiz komşularımızı aratmıyor bize. Sosyal medya sayesinde yüzünü göremediğimiz komşularımız kiminle nereye gitmiş, ne zaman hastanedeymiş, ne şikâyeti varmış hepsini takip ediyoruz. Bu sayede komşumuzun kapısına gidip hal hatır sormaya da gerek kalmıyor. Hem nasıl olsa watsapp’tan da konuşuyoruz. Yani artık online komşuluk devri başladı.
Peki sosyal medyadan komşumuza bir tabak yemek uzatabiliyor muyuz? Ya da sosyal medyada her zaman mutlu fotoğraflarını paylaşan komşumuz acaba gerçekten mutlu mu, maddi, manevi bir sıkıntısı var mı? Bunun farkında mıyız?
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir peygamberin ümmeti olarak pişirdiğimiz güzel yemeklerin kokusu komşulara kadar giderken, acaba komşularım bu yemeklerden pişirebiliyor mu diye düşünüp, onlara götürmediğimiz nimetlerin hesabını nasıl vereceğiz?
Kendimize fazla mı haksızlık ettik acaba? Ne dersiniz? Aslında tek suç bizde değil mi? Ah şu asansörler de olmasa komşularımız ile merdivenlerden inip çıkarken karşılaşacaktık, selam verecektik, hal hatır soracaktık. Gerçi üst kattakilerin, alt kattakileri bile tanımadığı apartmanlarda karşılaşınca selam vermekte neredeyse hiç kalmadı.
Yeni taşınan komşuya yorulmuştur diye bir bardak çay uzatmak, bir ihtiyacı vardır diye geldiği ilk gün yardımına koşmak, yemek pişirememiştir diye bir kap yemek götürmek çoğu yerde unutulan ne güzel komşuluk adetleriydi. Komşuluktan o kadar uzaklaşmışız ki dünya komşular günü ilan etmeye bile gerek duymuşuz. Avustralya’da yalnız yaşayan bir kadın evinde öldükten 2 yıl sonra komşuları tarafından bulununca dünyada ilk defa komşular günü ilan edilmiş. Her yıl 17 Kasım’da belediyeler çeşitli etkinlikler ile unutulan komşuluk değerlerini topluma hatırlatmaya çalışıyor. Ne kadar iyi niyetli bir yaklaşım olsa da komşular günü bir gün olamaz. Hergün komşularımızı hatırlamak her şeyden önce dinimizin bir gereği. Öyle ki peygamberimiz: “Komşunun komşusu üzerine o kadar çok hakkını saydı ki neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacaktı” diyor.
Şimdi bırakın komşu haklarını gözetmeyi komşuya tahammülümüz bile yok. En ufak bir sorunda kavga çıkarıyor, komşumuzu güzellikle uyaramıyoruz. Bir komşu müziğin sesini son ayara açıp düşüncesizlik yapıyor, bunu duyan öteki komşu da güzelce uyarmak yerine kavga çıkarıyor.
Komşuluk üzerine söylenecek daha çok söz var elbette. Ama ne kadar çok söz söylesek de biz yıpranan komşuluk değerlerini fark edip düzeltmeye çalışmadıkça komşuluk ilişkileri yozlaşmaya devam edecek. Çocuklarımız gelecekte bu değerleri bilmeden yaşayacaklar.
O zaman bir tavsiye ile bitirelim. Haydi siz de komşularınıza bir tabak yemek uzatın, hal hatır sorun. Emin olun komşunuzu hatırlamanın mutluluğu size çok iyi gelecek.