Millet olarak her vesileyle birilerini tebrik etmek isteriz. Bu normalde iyi bir şeydir. Mutluluklar paylaşıldıkça artar, üzüntülerse azalır. Ama ben ‘tebrik merakı’nın çoğu zaman abartıldığını düşünüyorum. Bu konuda belki ‘aykırı’ düşünüyor olabilirim. Zira, tebrik etmek ya da edilmek toplumumuzun değer verdiği bir şey. Benim kastettiğim şey aslında özel ilişkilerimizdeki samimi tebrikler değil, daha çok kamusal alanda insanların birbirlerini ‘tebrik’ etmeleri. Konuyu magazinleştirmeleri. Samimiyetten uzaklaştırmaları. Metalaştırmaları.
Mesela dün okullar açıldı. 16 milyon öğrenci okullarına döndü. Bu güzel bir şey. Üç aydır tatilde olan öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz okullarına kavuştu. Tedrisat başlıyor. Çok güzel.
Bu vesile ile caddeler, billboardlar ‘Yeni Eğitim Öğretim Yılını’ tebrik için mesajlarla donatıldı. Dün akşam haberlerin neredeyse yarısı ‘tebrik’ mesajlarına ayrılmıştı. Bunu çok yadırgadım. Belediye başkanlarının hiç mi işi yok? Siyasilerin hiç mi işi yok? Mesaj panolarını daha iyi iletişim kurmak, vatandaşa daha yararlı bilgiler vermek için kullansalar daha iyi olmaz mı? Kamu imkânlarını bu türden mesajlarla niçin kullanırlar?
Bence, bu konudaki uygulamalarını bundan sonra gözden geçirsinler. Her vesileyle panolardan ‘tebrik’ mesajı vermesinler: ‘Üniversite sınavında başarılar dilerim’. ‘Bayramınızı kutlarım’. ‘Çevre gününüzü kutlarım’ vs.
Bu yetkililer mesajları kendi kaynaklarıyla verseler lafım olmazdı. Çünkü her isteyen vatandaş kanunlara ve genel ahlaka aykırı olmamak kaydıyla dilediği mesajı mesaj panoları veya medya aracılığıyla verebilir. Lakin kamu kaynakları söz konusu olduğunda bu hiç de doğru değil. Zira bunlar birincisi ‘bedava’ yapılmıyor, ikincisi muhataplarını da rahatsız ediyor.
Cumhurbaşkanı, cumhurun başı olarak mesaj yayınlayabilir; öğrencileri, öğretmenleri ve velileri tebrik edebilir. Başbakan kutlayabilir. Milli Eğitim Bakanı da aynı şekilde. Nihayetinde konunun birinci derece muhatapları. Hayırlı olması için, dua kabilinden ‘biz şartları hazırladık, yeni dönemi başlatıyoruz’ diyebilirler. Sendika gönüllülük esasına göre çalışan ‘sivil’ bir kuruluş olarak mesaj yayınlayabilir.
Ama o konuda doğrudan ve resmi görevli kişi ve kurumlar bunu yapmamalı. Vali kutlamamalı. Emniyet müdürü kutlamamalı. Milli Eğitim Müdürü kutlamamalı. Belediye başkanı hiç kutlamamalı. Onlar neyi başlatıyor? Hangi temel kararlarda yerleri var? Yok. Onlar uygulayıcı. O zaman uygulasınlar. Sorumluluklarını yerine getirsinler. Yerine eğitim ve öğretim altyapısı ile ilgili, güvenliğiyle alakalı neler yapabilirler onun dert ve sorumluluğunda olmaları lazım. Oralar uygulama makamları, birinci dereceden sorumluluk mevkileri.
Sonra, ‘onlar kutladı’ diye ne değişecek Allah aşkına. Öğrenciler daha mutlu mu olacaklar? Veliler neye sevinecek? Hele öğretmenler için ne anlam ifade edecek? Bir öğretim üyesi olarak benim için nötr bile değil. Negatif. Rahatsız oluyorum! ‘Şu mesaj bir an önce bitse de herkes işini yapsa’ diyorum.
Bütün bunların üzerine Cuma hutbesini de eklemek gerekiyor. Geçtiğimiz Cuma, hocalarımız hutbede ilim, bilgi gibi içeriği çok hoş bir hutbe verdiler. Ama sonunda ‘Pazartesi günü başlayacak yeni eğitim öğretim yılınızı kutlarız’ demeyi de ihmal etmeden. Belki ben ters düşünüyorum. Ama beni rahatsız etti böyle bir hutbe. Diyanet’in Mehmet Görmez hocamızla geçirdiği değişimi, üzülerek söylüyorum, Konya müftülüğü geçirebilmiş değil. Ali Akpınar hocamızdan çok daha radikal kararlar bekliyoruz. Mademki bir akademisyen, mademki farklı o zaman ondan biraz sadra şifa, biraz daha konunun özüne dönük şeyler beklemek hakkımız. Yoksa, Şükrü Özbuğday hocamız görevini layıkıyla yerine getiriyordu. Bu yapılanlar aynı şekilde o dönemde de en iyi şekilde mevcuttu. Şimdilik kaydıyla Müftülük mevzusunu bir kenara bırakıyorum. Ama gelecek dönemde o konuda da görüşlerimizi ve eleştirilerimizi sizlerle paylaşacağız. Başka söylenecek sözler var o konuda da.
Bir kişi belediye başkanı seçiliyor. Aylarca kutlama, aylarca tebrik. Neyi tebrik ediyorsunuz? Niçin aylarca meşgul ediyorsunuz? Niçin bunu sektör haline getirdiniz? Sonra resepsiyona ‘Gavur icadı’ derler. En azından tebrikler bir toplantıda yapılır ve aylarca süren ‘tebrik’ ziyaretini yapan da yapılan da o gaileden kurtulur. Teşrifat ve mübalağa merakımız çok kötü. Bu konuda hala ‘üçüncü’ ligdeyiz.
Bütün bu ‘tebrik merakı’nı ben bir şey beklentisine bağlıyorum. ‘Bir mevkie gelen, etrafındakilere illa bir fayda’ sağlayacak. Ya değilse, niçin aylarca randevu beklenir bir beş dakikalık ziyaret için. Çünkü bir de tebrik ziyaretinin ‘iade-i ziyareti’ olur. Sen de geriye ziyarette bulunacaksın. Olmazsa olmaz, eksik kalır. Eksik kalsın!
Peki, ‘eğitim öğretim yılı’ tebriklerine ne demeli? Ne gibi bir fayda sağlanacak? Yorumu okuyucularıma bırakıyorum ama her vesileyle topluma verilen içi boş ‘tebrik’ mesajlarından hazzetmiyorum. Basmakalıp ifadeler, boş sözler, ‘laf olsun torba dolsun’ kabilinden kelimeler.
Yeni Türkiye laf değil, icraat ister. Eğitim adına ne yaptın? Topluma hangi yararlı katkılar sağladın? Bunun hesabını ver. Ama verirken, ‘beş liralık’ hizmet için ‘on liralık’ reklam yapma lütfen.
Bir veli olarak, bir öğretim üyesi olarak soruyorum: Eğitimin bütün sorunlarını çözdük mü? Eğitim seviyemiz istenen seviyede mi? İnsanımız niçin kendi anne babasını keser? Niçin trafikte bir hiç yüzünden cinayetler işlenir? Sorular çoğaltılabilir.
‘Tebrik merakı’ geri kalmış ülkelerin âdeti. Sorunlarını halleden ülkelerde görülmez böyle bir şey. Her şey törenselleştirilmez. Her şeyin ‘içi’ boşaltılmaz. Her şey anlamını yitirmez.
Bundan da kurtulmadan Yeni Türkiye inşa edilemez…