Hayatın süreci boyunca, insan olarak kazandığımız engin tecrübeler bizler için çok önemli zenginlik kaynağıdır.
Kazanılan tecrübe ve bilgilerin kaynağı, okullarda alınan eğitim, bize örnek olan büyüklerimiz, bilgilerimiz ışığında yaşayarak öğrendiklerimizin neticelerinin toplamı olarak ifade edebiliriz.
Rehber edindiklerimizden, bize tavsiye edilen kaynakların okunmasından kazandığımız bilgileri kendi belleğimizde depolanması, davranışlarımıza yansıması, gerekli yerlerde kullanılması normal bir hayat süreci.
Ancak; bütün bu bilgilerin, tecrübelerin “Hal dili ve Kal dili ile” paylaşımı önemli bir görevdir.
Allah (c.c) bu görevi, insana yüklediği en önemli görevlerinden biridir. Tebliğ görevinin en büyüğü de Peygamberler yüklendiğini de hepimiz biliyoruz.
Her Müslüman örnek olmak durumundadır. Öğrenecek, öğrendiklerini hayatının her safhasında, yaşantısında kullanacak ve çevresine, mesul olduğu, sorumluluğunda bulunanlara da örnek olmak durumundadır.
Hangi meslekte olursa olsun insanlar, bildiklerini gerçeğin ölçülerinde, çevresine bildirmek –TEBLİĞ- paylaşmak zorunluluğunun bilinci ile hareket etmelidir.
Bana göre, bilgi ve tecrübesini paylaşmayan, çevresinin istifadesine sunmayan fertler en cimri kişilerdir.
Bu tür kişilikler, toplum içinde asalak –sadece ferdi yaşantısını kaygısında olan canlı-olarak nitelendirilebilir. Belki, ağır bir ifade oldu, ama öyle…
Büyüklerin sohbetlerinden, tarihi şahsiyetlerden, okuduğumuz kitaplardan öğrendiğimiz güzel bilgileri, özlü sözleri, hayat yolunu aydınlatıcı birer ışık kaynağı olarak görebilirsek, yaşantımızı kolaylaştırmış oluruz.
Hayatımızı kolaylaştıran bilgileri ve tecrübelerimizi de çevremizle paylaşmayı amaç edinirsek, görevimizi yerine getirmenin mutluluğunu yaşama şansı elde etmiş oluruz.
Paylaşımlarımızı sözlerle, davranışlarımızla yaptığımız/yapacağımız gibi, yazılı olarak da yapabilmeliyiz.
Sağlık ocağında, muayene olduğumuz değerli bir doktorun masasının üzerinde hoşuma giden, güzel sözlerden oluşan bir yazı kompozisyonu gördüm.
Doktor, okuduğu kitaptan alıntı yaparak, herkesin kolaylıkla fark edebileceği bir yere yazılı levha haline getirmiş.
Bu güzelliği çevresi ile yazılı olarak paylaşmaya çalışmış. Yani tebliğ etme görevinin gereğini yapmaya çalışmış.
Bu güzelliği onun adına sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Bir şey yap!.. Güzel olsun.
Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle.
Dili mi dönmüyor? Güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz.
Beceremez misin? Öyleyse güzel bir şeye başla…
Ama hep güzel şeyler olsun.
HER İNSAN ÖLECEK YAŞTA..
Sakın geç kalmayın!”
Şems-i Tebrizi
Her kesin çevresi ile paylaşabileceği güzellikler mutlaka vardır. Önemli olanı, bu güzellikleri paylaşabilmeyi gerçekleştirmek/gerçekleştirebilmek.