TBMM Savaş Kararı mı alıyor?

Hamdi Bağcı

İnsanlar bazen yaşarken neyi yaşadıklarını anlayamazlar. Tarihi süreçlerden geçerler ama bunun farkına varamazlar. Ne zaman ki, “aynelyakin” olayı yaşamaya başlarlar, ondan sonra "vah" denir ama çoğunlukla iş işten geçmiştir.

Bugünlerde "çok tarihi günler" yaşıyoruz; fakat bizim medyada en fazla gündem bulun konu “poşetli dede”, konusu.

Ölüye saygımız vardır, benim de var fakat şunu da ifade etmeliyim, bir adamın 1,5 milyon lirası varsa ve sokaklarda dilenerek yaşıyorsa bence bu insan normal değildir ve saygıyı hak etmez.

Bana kızabilirsiniz ama ben bu adama saygı duymuyordum, Konya ile falan da özleştiği doğru değil, gerçek Konyalıların bu adamla ilgilendiğini zannetmiyorum.

Daha çok dışarıdan gelen insanların ilgi odağı oluyordu ve neticede bir trafik kazasında öldü… Allah taksiratını affetsin…

Ama tek gündemimiz bu konu olabilir mi?

Bu ne tükenmişliktir, bütün medya Konya ile ilgili bu konuyu konuşuyor, herkesin dilinde bu konu var ve gazeteler bu konudan haber veriyor, televizyonlarda bu konu konuşuluyor.

Allah bu millete akıl feraset versin diyebileceğim bu kadar.

Siz poşetçi dede ile ilgilenirken Türkiye ise (insanlarımız farkında değil ama) tam anlamıyla savaşın eşiğine gelmiş durumda.

AK Parti paralel ihanet çetesinin büyük ihanet operasyonu sonrasında Batı ile ABD ile bir şekilde iyi ilişki kurmalıydı ve kuruyor, bu girişimin bedelini hep birlikte ödeyeceğiz gibi geliyor bana.

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan resmen kara harekâtından bahsediyor, Genel Kurmay Başkanımız Bakanlar Kurulu toplantısına katılıyor.

Peki, bütün bunların anlamı ne?

Bütün bunların anlamı aslında bugün TBMM’nden çıkacak olan tezkerede ortaya çıkacak.

Şu ana kadar hükümet bu tezkerenin içeriğini kamuoyu ile paylaşmadı. Duyduğumuza göre muhalefet partileri ile bile paylaşmadı.

İşin daha kötüsü ise ben tezkerein içeriğinin AK Partili milletvekilleri ile bile paylaşılmadığını düşünüyorum.

Mesela merak ediyorum, Sayın Ayşe Türkmenoğlu bu tezkerenin içeriğini hiç merak ediyor mu ya da biliyor mu?  

Öyle anlaşılıyor ki, bu tezkere çok geniş kapsamlı olacak; Suriye ile birlikte Irak’ta, Türk Ordusu çok kapsamlı bir kara harekâtına başlayacak.  

Bu gereklimidir, gereksiz midir? Türkiye’ye ne getirir, Türkiye’den ne götürür?

Bu konular çok gerçekçi bir şekilde tahlil edilmelidir. Bu süreçte en tehlikeli durum “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” durumudur. Eğer Türkiye bir "oldubitti" ile Suriye ve Irak’a girerse buradan çıkabilir mi?

İngiltere, ABD, Almanya, Fransa Türkiye’ye bu bataklıkta destek olurlar mı?

Karşımıza bu durumda İran ve Rusya’yı alabiliriz, bize NATO’nun garantisi var mı?

Görebildiğim kadarıyla şu anda “oldubitti “havası hâkim. Bu yanlış bir hava…

Bu ülkemize fayda getirecek bir duruma işaret etmiyor.

 

Kürtler (Doğu ve Güney Doğu Anadolu’dakilerden bahsediyorum) bugün itibariyle çok ciddi bir şekilde şımarmış durumdalar. IŞİD’e karşı PKK terör örgütünün yanına Kürtler savaşmaya gidiyor, orada ölüyorlar, sonra cesetleri Türkiye’ye geliyor ve cesetleri toprağa gömülürken olaylar çıkarıyorlar.

Kürtler İstanbul’dan gelen ihanetçi çapulcularla birlikte Türkiye’nin sınırlarındaki tel örgüleri yıkmaya çalışıyor, “IŞİD ile savaşmak için sınır açılsın, devlet otoritesi ortadan kalksın” istiyorlar.

Fakat hükümetimiz burada keskin ve net bir güvenlik koridoru oluşturamıyor. Hükümetimizin yumuşak tavrı ülkemiz açısından güvensiz bir ortam oluşturuyor.

 

Mesela Suriye’den hayvan girişleri başlıyor, acaba bu hayvanlar yeterince kontrol ediliyor mu?

Ya bizim inek, koyun, keçi ırkımızı da bozacak şekilde hastalık taşırlarsa ülkemize?

Bu durumda bir yol haritası var mı? Kamuoyu biraz daha ciddiye alınarak bunlar açıklansa iyi olmaz mı?

Kürtler hala terör örgütü yandaşı HDP ile birlikte yol kesiyor, okul yakıyor, devlet otoritesini tanımıyor. HDP’li belediye başkanı Askerimize, “senin devletin” ifadesini kullanıyor. Tehlikeli bir gidiş, tehlikeli bir süreç.

Türkiye net ve keskin olamıyor, yumuşak bir duruş sergiliyor, Kürtler şımarıyor, asker taşlıyor, sınır boylarımızda güvensiz bir ortam oluşturuyor, IŞİD ise PKK-YPG terör örgütü mensuplarını öldürmeye, Türkiye sınırına doğru ilerlemeye devam ediyor.

 

IŞİD bugün basit bir terör örgütü değil, şu anda birçok petrol kuyusu IŞİD’in kontrolünde. Toplamda IŞİD’in Suriye'de petrol üretimi günlük 200 bin varilmiş, Irak’ta ise 20 bin ila 40 bin varil arasında üretim yapıyor.

Daha da enteresanı IŞİD bu bölgedeki petrol üretimini kendi personeli ile yapıyor ve satıyor. Peki, kime satıyor?

Ben çok rahat bir şekilde IŞİD’in AB ülkeleri başta olmak üzere birçok Avrupa ve Asya ülkesine, petrol sattığını düşünüyorum.

Netice itibariyle bugün itibariyle Suriye ve Irak bölgesindeki Türkiye’den sonra en güçlü yapı ne yazık ki IŞİD ve IŞİD ile birlikte organize olan gruplardır.

Bu gruplar hangileri, yeni terör örgütlerinin bu süreçte ismini duyacak mıyız?

Özellikle ABD medyasına baktığımızda evet yeni terör gruplarının isimlerini de bu süreçte duyacağız. İsimlerinin ne olduğu hiç önemli değil, önemli olan Suriye ve Irak’ta, birlikte çok güvensiz bir bölgeyi oluşturduklarıdır.

Bu elbette sadece Türkiye açısından değil, aynı zamanda Suudi Arabistan’da başta olmak üzere yakın gelecekte bütün körfez ülkeleri için ciddi bir tehdit anlamına geliyor.

Bu durum ABD’nin çıkarlarının zedelenmesi anlamına geliyor, neticede bir şekilde bu bölgede ABD’de zarara uğramış oluyor.

 

Bütün bu süreçler sizi hiç korkutmuyor mu?

Bugün TBMM’den geçecek olan tezkerenin içeriğinin ne olduğu bizleri hiç ilgilendirmiyor mu?

 

Ne diyebilirim, Margaret Mitchell’in “Rüzgâr Gibi Geçti” isimli kitabını tavsiye edebilirim. Bu günlerde tam okunacak roman, filmi de var, isterseniz onu da izleyebilirsiniz.

 

Ciddi sıkıntılı süreçler yaşıyoruz, yaşayacağız, Türkiye bu sürece güçlü bir hükümetle giriyor belki ama güçlü bir ordu ile giriyor muyuz?

Ordumuz üzerinde ciddi tahrifatlar oldu, askerlik yapısı değişti, bütün bunlar önemli ve ister ciddiye alın, isterseniz almayın önemli olduğunu göreceğimiz günler çok yakın.

 

Neticede şu anda yaklaşan savaş felaketini hafife almamanız önerilir, yaşananlar en azından “poşetçi dede” kadar bizleri ilgilendirsin, zokayı yutturamasınlar birileri bize…

Yoksa çok geç olacak,

Demiş olayım.