Heyecanlı bir bekleyişin sonunda aldığımız en güzel müjde “Allah bağışlasın, bir kız erkek evladınız” oldu cümlesi olsa gerek ya da nur topu gibi bir erkek evladınız … İnsan hayatındaki tarifi en zor mucizenin gerçekleştiğinin ifadesi olan bu cümle, dünyanın her yerinde binlerce kere tekrarlanıyor. Yüzlerde beliren gülümsemeler, tarifsiz heyecanlara karışıyor.
Bir bebeğin dünyaya geliş serüvenini “mucize” olarak tanımlayabilen insanların sevinci Allah’a edilen şükürle asıl manasına kavuşuyor. Fakat bu mucizeyi Allah’ın lütfu olarak algılamakta güçlük çekebilenler de yok değil. Bu noktada şekillenmeye başlıyor taze tomurcuk bebeğin hayatı ve geleceği. Çünkü bebekler büyürken anne babanın inançları ve hayat felsefesi doğrultusunda yetiştiriliyor.
Peygamberimizin çocuğa yaklaşımı bizler için mihenk taşı niteliğinde. Yalnız ve yalnız alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz, çocuklara daima merhamet ve sevgi ile muamele ederek emsal sunmuş bizlere. Ruhlarına sevgi diliyle en güzel ahlâk üzere şekil vermiş. Çocuklarını öpemediğini dile getiren bir babaya, Allah’ın kalbindeki merhameti aldığını bildirmesi, sevginin gönülde barınması ve dile getirilmesinin önemine işaret etmiyor mu ?
Hangi sıcaklık anne sıcaklığını verir ?
Suni yaklaşımlar bu merhamet ağın örebilir mi ilmik ilmik?
Yeryüzüne ilk kez ağlayarak sesini duyuran bebeklerin her biri farklı bir gülücükle başlıyor hayata. Bu farklı gülücük aynı zamanda bebeğin kendine özgü kişiliğinin ilk ifadesi oluyor. Peki, bu gülüşü anne-babalar doğru algılayabiliyorlar mı?
İşte sorgulamak istediğim merak ettiğim konu bu .
Bu sorunun cevabı kişilere göre değişir elbette. Değişmeyen tek gerçek ise anne babanın bir bebek sahibi olmanın sorumluğu ve bilincinde olmasının önemidir. Gerçekten Anne baba bu işin ciddiyetinin farkında mı ?
Hızla küreselleşen dünyada, kaybolmaya yüz tutan değerlerin yeri boş kalmıyor. Zaman ilerlerken giderek tüketimin esas olduğu genel bir hava sarıyor dünyayı. Günümüzde bu havayı soluyan anne babaların bebeklerine bakışının da doğallıktan uzaklaşmaya başladığı gözle görünür bir gerçek. Doğdukları andan başlayarak marka ürünlerle çevreleniyor bebeklerin etrafı. Özellikle çalışan annelerin çocukları annelerinden uzak kaldıkları vakitleri dolduran bir yığın nesne ile muhatap oluyor. Ninni söyleyip, sağa sola sallanan elektronik bir ürün anne kucağının yerini alabilir mi sizce?
Bebeklerin bedenleri küçük, ama unutulmamalı ki ruhun yaşı yok. Bu nedenle anne baba dünyaya geldiği andan itibaren bir insan yetiştiriyor olmanın şuuruna varmalı. Her türlü ihtiyacını anne babasının sevgi dolu yaklaşımı ve emek vermesiyle karşılayabilen küçük bedenler, Yaradan’ın birer emaneti. Elbette her anne baba bu emanete gözü gibi bakabilmek için elinden geleni esirgememe çabasındadır. En değer verdiği insana en güzelini sunmayı istemek ve bunun için çaba sarf etmek insani bir tutumdur. Dikkat edilmesi gereken husus ise maddi ihtiyaçları giderme telaşına kapılıp asıl önemli olan manevi ihtiyaçları ve eğitimi ihmal etmemektir.
Ancak bebeğine verdiği sütüne kâinatı çevreleyen sevgiyi katık edebilen anne baba bebeğini her açıdan besleyebilir. Unutmayalım ki onlar cici elbiseler ve türlü oyuncaklardan ziyade korunmaya, sevilmeye, anlaşılmaya ihtiyacı olan birer insan. Saksıdaki çiçek değil ki onlar yalnızca su verilerek büyüyüp serpilebilsinler. Hem saksıdaki çiçeğin bile sevgiye ihtiyacı var,
Öyle değil mi?
Kalın efendim sağlıcakla