“TAŞERON DÜŞMANLAR”

Hasan Mutluoğlu

Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın önemini ve özelliklerini yeterince tanımadan, 1000 yıldan beri yaşadığımız problemleri anlamak ve anlamlandırmak çok zor. Bu yüzden dünya coğrafyasını, üzerinde yaşadığımız coğrafyanın konumunu, dünya coğrafyası kapsamında her yönü ile iyi okunması gerektiğini unutmamak gerekir.

Coğrafyanın okunması; üzerinde yaşadığımız coğrafyanın, bu kadar düşman üretmeye sebep olabilen, sınırlanmış Türkiye coğrafyasının tanınmasından söz etmekteyim.

Dünya haritasına zaman zaman bakmayı, bu harita üzerinde Türkiye’nin konumunu gözden geçirmeyi ihmal etmezsek, yapılan düşmanlıkları daha iyi anlayabiliriz.

İlkokul  çağlarında öğretmenlerimizin bizlere harita bilgisi kazandırabilmek maksatı ile oyun ve yarışma mantığında şehir, dağ, göl, ova,akar su isimleri söyler “kim önce bulacak”  yarışı yaptırırdı.

Öğretmenlerimiz,bu oyun sayesinde ülkemizin dağlarını, ovalarını, göllerini, denizlerini, akarsularını, şehirlerini, kasabalarını öğretirken, vatanı sevmenin temellerini oluşturan kavramları zihnimize yerleştirilmeye çalışırlardı. 

Eğitim süreçlerinin devamında, Türkiye’nin sahip olduğu zenginlik kaynaklarını, stratejik coğrafi konumunu öğrendikten sonra, bu coğrafyanın düşman üretmeye ne kadar müsait olduğunu anlamaya, sonrasında öğretmenlik görevim boyunca öğrencilerime anlatmaya çalıştım.

Bu günlerde yaşadığımız düşmanlıkların en önemli sebeplerin neler olabileceği konusunda kafa yorarken, COĞRAFYA gerçeğine dikkat çekmek istedim.

Bu ülkenin düşmanları;  PKK, DAEŞ, ve FETÖ gibi taşeron örgütler vasıtası ile, coğrafi bütünlüğümüze, birlik ve beraberliğimize, ülke istikrarına karşı mücadele etmekteler. Ülkemiz coğrafyasını parçalayarak hazır yutulabilir lokma haline getirerek, düşmanın işini kolaylaştırmak amacındalar.

Sınır ötesi güvenliğimizin tehlikelerini ortadan kaldırabilmek, Suriye ve Irak gibi komşu ülkelerin içinde bulunduğu kaosu bertaraf edebilmek, coğrafyamızın güvenliğini sağlayabilmek amacı ile, devletimizin yapmaya çalıştıklarından en çok rahatsızlık duyanların “Taşeron düşmanların” olduğunu görüyor ve hayret ediyoruz.

Dünya haritasına bakıldığında, Türkiye’nin kıtalar arasında yer alan coğrafi konumu, dünya hakimiyetini elinde tutmak isteyen güçler için “anahtar” öneminde olduğundan, tarihin her döneminde ilgi odağı olmuştur.

Bu coğrafya üzerinde güç sahibi olabilmek için planlar, projeler yapılarak uygulamaya sokulmuş. Düşmanlarımız bu plan ve projeler doğrultusunda doğrudan, bazen de “Taşeron Düşmanlar” eliyle ülkemiz kan gölü haline getirilmiştir.

Yıllardan beri PKK, son yıllarda Irak ve Suriye’de DAEŞ, 15 Temmuz Kalkışmasında aleni fark ettiğimiz FETÖ örgütlerinin ülkemize verdiği ve vermeye devam ettiği zararları bu bağlamda görebiliyoruz.

Ülkemize karşı yapılan düşmanlıkların, hainliklerin, tehtitlerin, çeteleşme hareketlerinin sonlanacağını düşünmek –tarihin seyri göz önüne alındığında- gerçeklerle örtüşemez.

15 Temmuz kalkışması, ülkeye ihanet hareketlerinin, Ortadoğu coğrafyasında süregelen savaşın nihayetinde ülkemizin kuşatılması ve bölünmesi için yapıldığını artık biliyoruz. Bilmek yetmeyeceğine göre, karşı argümanları üretmek, gerekli tedbirleri almak zorundayız.

Devlet, Millet, ordu birlikteliği, ihanet planlarını görebilecek, kurulan tuzakları bertaraf edebilecek güce sahip olabileceğimizi yaşayarak gördük/göreceğiz.Allah nasip ederse, içimizdeki taşeron düşmanlara gösterilen Türk Milletinin gücünü, taşeron düşmanların efendileri olan dışımızdaki düşmanlara da göstereceğiz.

Atalarımızdan bize intikal eden atasözlerimizden birini, telafuz yanlışlığını düzelterek paylaşmakistiyorum. “Sü uyur, düşman uyumaz.” (sü =asker)

Özel hayatımızın her sürecinde de kullandığımız bu özlü söz, dikkate, uyanıklığa, hazırlıklı ve tedbirli olmaya çağırıyor. “ Güven “ duygusunu sorgulamamızı istiyor. Güvenin istismar edilebileceğini fark ettirmeye çalışıyor.

Ülke içinde ve ülke dışında olağanüstü hal yaşadığımızın farkında ve uyanıklığında olmalıyız. Düşmanlarımıza karşı verilen mücadeleye –cürmümüz ötesinde – gereken desteği vermek, “Varlık ve Beka” davamızın bir gereği olduğunu unutmamalıyız.

Ülke içinde ve ülke dışında verilen mücadelelerde başarıya ulaşılması dua ve dileğimizdir.