Osmanlı Devletinde 19.yy ortalarına kadar öğretmen yetiştirecek bir kurum görünmüyor. Ancak Fatih Sultan Mehmet’in bizzat kurduğu medresede sıbyan mektebi öğretmeni olacaklar için uygulanan program istisnadır.(Türkiye’de Ortaöğretime Öğretmen Yetiştirme-Prof. Dr.Tayyip Duman)
Program Eyüp ve Ayasofya Medreselerinde uygulanır. Programın bize göre en dikkat çekici yönü şu. Tartışma Kuralları ve Öğretim Yöntemi anlamına gelen Adab-ı Mubahase ve Usul-i Tedris isimli bir dersin programda yer almış olması.
Fatih’in, insanın ruhsal yapısını bu kadar derinden kavrayan(Allah, insan zalim ve cahildir buyururken bizim bu cedelleşmeyi seven karakterimize de vurgu yapıyor elbette) ve günümüz için hala geçerli bu dersin kendisinden sonra yürürlükten kaldırılmasına üzüldüğümü anlamış gibi Tayyip Duman Hoca da ‘’Türk Eğitim Tarihi için olduğu kadar Dünya Eğitim Tarihi içinde önemlidir’’ notunu düşmüş.
Keşke böyle bir ders bütün örgün öğretim kurumlarında yeniden ele alınabilse diye iç geçirmemizin biliyorum ki bir anlamı bir faydası olmayacak. Çünkü , bir gün olsun öğretmenlik yapmadığı, bir ders saati olsun ortaokul veya lisede ders vermediği halde eğitim yönetimini çok iyi bildiği iddiasında olan üst kademe eğitim yöneticilerimiz olduğunun canlı şahitleriyiz. Onlarla elbette gurur duyuyoruz! Bizim onlara akıl vermek ne haddimize?
Peki neden böyle bir yazı yazma gereği duydum o halde? Bizim muhatabımız gerek sosyal medya denen yapıyı gerekse sözlü ve yazılı basını kullanırken kendisinin sınırsız bir özgürlüğe sahip olduğunu zanneden ve bu zanla da muhataplarına olmadık hakaretleri reva gören söz ve kalem erbabıdır. Hoş gerçi onların bir kısmının da bizim eğitim yöneticilerinden kalır yönleri yok kültürel donanım itibariyle. Onların bu donanımları karşısında bazen o kadar eziliyorum ki, yazı yazmayı bırakmayı bile düşündüğüm anlar olmuyor değil.
A partisine oy vermeyi düşünürken B partisinin liderine hakaretler yağdırıyorsanız, o liderin şahsında ona oy veren seçmene doğrudan bir sataşma yaptığınızın farkında olmak için psikolog olmanız gerekmiyor. Çünkü oy veren seçmen oy verdiği parti veya lideriyle duygusal bir bağ kurmuştur ve bu bağını da iradesiyle perçinlemiştir. Siz seçmenin iradesine küfrederken tepkinin nasıl geleceği hakkında bir fikriniz yoksa neyi nasıl tartışacaksınız Allah aşkına
Müslüman yalan söyleyebilir mi sorusuna ‘’asla’’ cevabı veren bir Peygambere inandığı iddiasında bulunan birisinin sadece duyumla bir parti liderini hırsızlıkla itham etmesi yalan söylemiş olmak için yeterli değil midir acaba? İsterseniz günah nedir sorusunu güncelleyin. Bu tartışma mı yoksa bühtan mıdır?
Hoşlanmadığı bir fikre (sövme veya şirke demiyorum. Fikre diyorum. Dikkat) ‘’Fikriniz saygıyı elbette hak ediyor ama izin verirseniz ben de değişik bir açıdan bakmayı uygun buluyorum’’ cümlesi ile başlamak çok zor mu acaba diye hep sorup durdum kendime; hiç mesafe almış olmadığımı fark ettim. Bir Fatih Sultan Mehmet çıkar da Tartışma Kuralları okulu açarsa o okula ilk kaydı ben yaptıracağım söz. Selamlar.