Olağanüstü vakıalar, sıra dışı gelişmeler, çokça insanı ve çokça mekânı ilgilendiren değişmeler bir bilim dalı olarak tarihi hep daha fazla alakadar etmiştir. İçinden geçtiğimiz şu dönem tam da böyle bir vakittir. Hal böyle olunca yarınlar “bugün” olarak bizleri misal bir tarih kitabında daha fazla sayfa ayrılmış olarak okuyacaklar.
Bizzat tarihimiz yazılıyor; şu son üç beş ay ve büyük ihtimalle devamı da “dijital çağda çıkmış salgın” olarak anılacak. Milyonlarca insana bulaştığı, yüz binlerce insanın hasta olduğu, binlerce insanın can verdiği korkunç bir virüsten bahsedecek tarihçiler. Şimdilerde tıbbın ve sağlığın bir numaralı konusu ve gündemi olan bu pandemi zamanı gelince tarihçilerin konusu olacak önce.
Hiç kimse için kendi tarihinden daha büyüğü ve daha mühimi ve daha gerçeği yoktur. Oysa şu günlerde binlerce insan günlük bir istatistik tablonun bir verisini oluşturuyor sadece. Ekranlardan günlük sayıları öğreniyor, bu sayılar üzerinden ve matematikten medet umup yorumlar, tahminler ve öngörüler sıralıyoruz. İsimler, kimlikler, mensubiyetler, ırklar, inançlar bir kenara bırakılmış, sayıların, tabloların, verilerin takipçisi olmuşuz çoktan.
Kişisel olarak söylediklerimiz, tavırlarımız, tepkilerimiz, yazılarımız ve algılarımız şahsi tarihimizde kendimizce bir yer tutacak. Diğer yandan “yazılan tarihin” birer nesnesiyiz artık. Mesele kendi tarihimin insanlık tarihine ne katacağı ya da ne azaltacağıdır sanırım. Birey ve toplum olarak yaptığımız her şey not düşülecek sayfalara, kimimiz anılırken “hayır dua” alacak kimimiz “beddua”.
Misal, her duyduğumu “doğru/yanlış” başkasına taşımış olmakla inandırdığım ya da kandırdığım insanların vebalini belki tarih yazmayacak ama yanlış ve yalan bir rivayetin zincirinde bulunmanın neticesinden bir günah da bana yazılacak.
Tarih, hiç kimseye göstermeden sokağınızdaki yaşlı teyzeye her akşam götürdüğünüz iki ekmeği gözden kaçırmış olacak lakin ekmeklerin sayısı ve ekmeklerin gittiği ev bir ülke kadar olunca tarih buna “bir milletin el ele vermesi” diye not düşecek. Aynı tarih, yapılan yardımları, verilen mücadeleyi küçük ve hor görenleri de ayrı bir kalemde ele alacak.
Zamanı gelince tarih, bir ülkenin başka bir ülkeye hem de “görece kendinden varlıklı bir ülkeye” gönderdiği yardımı, miktarına bakmadan yazacak. Koca koca ülkelerin bilgisayar oyunlarında bile zor rastlanacak korsanlıklarını da unutmayacak.
Tarih, tüm dünya ülkelerinin nasıl ve ne şekilde savaş verdiğini o günün çocuklarına anlatacak. Bulunacak aşıya, aşıyı bulan doktorun adını yine tarih koyacak. Ama aynı tarih yapılan edilen ne varsa karşısında olan, çözüm yerine bahane üreten, bilim yerine filimle meşgul olanları hem de ayrı bir başlıkta ele alacak.
Görevinin başında tüm risk ve tehlikelere rağmen bu vatanın çocukları için uğraşan, emek harcayan, ter döken sağlık ordusunu yazacağı gibi her fırsatta ve her şeye burun kıvıran felaket tellalının ordusunu da unutmayacak.
Sokağa çıkmanın yasak olduğunu öğrenir öğrenmez manasız, boş, tedbirsiz ve düşüncesizce sokağa fırlayanları ilginç olaylar kısmına alacak ve elbet bunu öngörememiş olmanın sebebini de araştıracak.
Elbet tarih, bu virüsün sebep olduğu hastalığı ve bu hastalıktan dolayı kimin ne kazandığını kimin ne kaybettiğini de özellikle araştıracak. Tarafsızve adil tarih bilimcileri ve hatta gazetecileri perde var mı varsa arkasında kim var didik didik edecekler.
Ve büyük ihtimalle tarih, bu salgından sonra dünya, o eski dünya olmamıştır da diyecek.