Tarihimiz ve Özgüven

Ömer İnal

Ahmet Davutoğlu Ak parti kongresindeki konuşmasıyla önemli mesajlar verdi, Söz konusu bu açıklamalara, her yazar kendi penceresinden, kendince daha fazla önem taşıyan kısımları aldı,  açıkladı, anlattı...

 

İnsanın içinde bulunduğu duygusal zemin, yaşanmışlıkları, hayalleri gibi nedenlerle bu tür  konuşmalarda ilgisini çekecek kısımlar, kelimeler, cümleler de değişiklik gösterebilir.  Bu bağlamda, söz konusu konuşmada benim için en önemli olan kısım şu cümlelerdi: "Bütün bu  başarıların arkasındaki temel saik nedir sorulsa denilecek şey, milletin özgüvenini tekrar  kazanmasıdır"

 

Peki bu cümle neden önemli?

 

cumhuriyet tarihi boyunca, vesayet ve sütatiko, halkın teveccüh ettiği partilerin seçimleri  kazansalar dahi, devlet nezdinde iktidar olma fırsatı vermemiş, icraatlarını engellemek için  devletin tüm kurumlarını seferber etmekten geri durmamışlar, kendi ideolojik düşüncelerine  hizmet edecek işleri hükemetlere dikta etmişlerdir... Görünürde milleti temsilen bir hükümet var gibi görünsede, işin özünde hükümetin başına  kim gelirse gelsin iktidar gücü belli odakların görüşleri etrafında şekilleniyordu... Hükümeti  sıkıştırmanın bir çok yöntemi vardı, Bunlar:

-Terörün azdırılması,

-Zayıf olan ekonominin IMF'nin dayatma politikalarına maruz kalması,

-Derin yapılar ve çeteler

-Medya gücü,

-Askerin demokrasiye "ayar" çekme hevesi,

-Atanmış bürokratların seçilmiş siyasetçileri küçümseyip, nasılsa yakında "geldikleri gibi  giderler" mantığıyla kendini üstün görmesi.. işte bu nedenlerle, iktidara gelen hükümetler adeta kukla gibi sadece istenilenleri yapan bir makam  haline dönüşmüştü... Gerek "70 cente muhtaç" olduğumuz dönemlerde, Gerekse de gazete manşetleriyle bakanların  koltuğundan edildiği, hükümetlerin düştüğü dönemler yaşandı.. Hükümetlerin ortalama 1,5 yıl iktidarda kalması siyasi istikrarsızlığı beraberinde getiriyor,  ekonomik bunalımı çözecek politikalar üretemeyen siyaset kurumu, halk nezdinde günden güne  değersizleşiyordu...

 

Gençler, gelecekten ümidini kesmiş, yıldızı parlayan batılı ülkelere gitme hayaliyle yaşıyordu. Ekonomi anlamında yaşadığımız ağır sorunların ezikliği iktidardaki siyasetçileri de etkiliyor,  nadiren gidilen dış ülke temaslarında, bilinçaltındaki bu eziklik duygusu,yabancı liderlerin güçlü  duruşu karşısında, ezilen büzülen bir duruşla belli ediyordu kendini, bu durum ise halkımızı bir  kez daha kahrediyordu... Dünyaya adaletle hükmeden bir imparatorluğun mirasçıları, bu görüntüler karşısında yaşadıkları  hüznü yüreklerinde hissediyor, tarihte yaşanan o şanlı anılarla kendini teselli etmeye çalışıyordu..  Bir çok kişi ise "yiğit düştüğü yerden kalkar" diyerek bu topraklarda umutların yeniden  yeşereceğine inanıyordu, inançla azimle bekleyerek...

 

Gönüllerdeki o umudun karşılığı 2002 seçimleriyle tek başına iktidara gelen Recep Tayyip  Erdoğan oldu...Yurt dışı ziyaretlerinde,yabancı liderlerin kaşısındaki kendinden emin, güçlü ve  karizmatik duruşu, halk arasında günlerce sevinçle heyecanla konuşulmasına yetmişti... Yabancı

 liderlerin önünde el ovuşturan görüntüden, dim dik duran, ezilmeyen bir şekilde milleti  temsil eden başbakan'ın bu görüntüsü halk nezdinde büyük bir karşılık bulmuştu, çünkü  kadim bir medeniyetin torunları böylesi bir "hasta adam" görüntüsünü kabullenemiyordu...

 

Milletin verdiği güçle, gece gündüz çalışan bir ekiple, Türkiye adeta bir şantiye haline dönüştü,  yollar, köprüler, hastaneler,okullar... SSK ve devlet hastanelerinin birleştirilmesi ve ilaçların  istenilen eczaneden alınması projesi bile başlı başına bir milattı..Adeta kast sistemi gibi ayrılmış  olan hastaneler, medeniyetin bir gereği olarak aynı çatı altında birleştirilmek suretiyle, işçi sınıfını  ayıran işvreren sınıfını ayıran bir yapıdan kurtulmuş olduk..  IMF'nin Türkiye masası Şefi'nin ismini artık ezbere biliyorduk, hükümetteki bakanların ismini  hatta yaşadığı şehirdeki valinin ismini bilmez iken IMF yetkilisinin ismini biliyorduk çünkü  hep gündemdeydiler, hep haber oldular... IMF yetkililerinin ülkemize her gelişlerinde, kendi  evimize iş yerimize gelen bir alacaklı gibi hissediyorduk, çünkü her geldiklerinde bir talepleri  bir istekleri oluyordu... Nitekim daha öncek hükümet dönemlerinde 1 milyar dolar alabilmek için  girişimler başlatılmış lakin uzayan sürece sitem eden açıklama, gazetelere "her istediklerini  yaptık" şeklinde manşet olmuştu.. Tüm bu sorunları yine Recep Tayyip Erdoğan yeni anlaşma  yapmayarak ve önceki dönem borçlarını ödeyerek sonlandıracaktı...

 

Genç kızlarımızın başörtüsü nedeniyle ünüversite kapılarından geri döndüğü, kamuda çalışma  fırsatı bulamadığı, başörtüsünün TBMM'nde "devlete meydan okunacak ve haddinin  bildirilecek" yer olduğu bir dönemden üniversitelerde başörtüsüyle özgürce okuyan, kamuda  özgürce çalışabilen, TBMM'nde başörtüsüyle milletini özgürce temsil ettği bir dönemi yaşıyoruz  ki, bunlar %99'u müslüman bir ülkede çok elzem bir gereklilikti... Ak parti ve Recep Tayyip Erdoğan iktidarında bir çok hizmet yapıldı, Eğitimde, sağlıkta,  ulaştırmada, ve ekonomi gibi daha bir çok alanda bir çok hizmet yapıldı, hepsi ülke için millet  için faydalı, güzel ve gerekli hizmetlerdi... Lakin bütün bunlardan daha önemlisi milletin  kaybolan özgüvenini yeniden kazanmasıydı.. Sağlık alanındaki kast sisteminden, müslüman bir ülkedeki başörtüsü yasağından ve sırtımızdaki borçlu ülke yükünden kurtulan Millet artık gelecek için umutlandı, eğik olan başını kaldırdı ve bu dünya düzeninde bizde varız  diyebilmeyi öğrendi...Yani Milletin özgüvenini yeniden kazanması ekmek gibi su gibi hayati öneme haizdi.. Bu özgüvenin kazanılmasına Ak parti aracılık etti, Başbakanımız Ahmet  Davutoğlu ise bu gerçeği "Bütün bu başarıların arkasındaki temel saik nedir diye sorulsa  denilecek şey, milletin özgüvenini tekrar kazanmasıdır" sözleriyle dile getirdi...İşte bu çok  anlamlıydı...

 

Selam ve Dua ile, Hoşçkalın...