Bugün malumunuz tarihi bir gün, sandıklara gideceğiz ve halkımız ilk defa devlet başkanımız konumundaki Cumhurbaşkanımızı seçecek. Milletimize, devletimize, ümmete, insanlığa bu günü hayırlar getirmesini diliyorum.
Ve böyle bir günde İbn-i Haldun’u yazacağım, bir anlamı var mı? Bilmiyorum...
Bildiğim şu, aslında kendimi İbn-i Haldun’u yazabilecek yeterlilikte görmüyorum, bir deryayı ben ne tanımayı başarabilecek kapasiteye sahibim, ne de yazacak ama yazmalıyım, bunu bize tarihin bir sorumluluk olarak yüklediğine inanıyorum.
Yazmalıyım, tarihte bizim bir düşünürümüzün “Ümran” isimli bir bilim dalı oluşturduğunu ve fakat bu bilim dalından en son Cemil Meriç’in bahsettiğini ve ondan sonra da bu toprakların İbn-i Haldun’u unuttuğunu ifade etmek zorundayım. Yeniden İbn-i Haldunlar yetiştirebilecek bir medeniyeti kurmak zorunda olduğumuz için yazmak zorundayım.
İbn-i Haldun 27 Mayıs 1332 (Hicrî 732) yılında Tunus’ta doğdu. 17 Mart 1406 (Hicrî 808) (73 yaşında) Kahire’de hayata gözlerini yumdu. Granada, Tunus, Mısır başta olmak üzere Kuzey Afrika’da yaşadı.
İbn-i Haldun bir devlet adamı, önemli bir Müslüman düşünürdür, Sosyolog, tarihçi, filozof, siyaset bilimcisi, sosyal bilimci, ekonomisttir.
İbn-i Haldun, 7 ciltlik Kitâbu'l-İber ve onun giriş bölümü olarak ifade ettiği Mukaddime başta olmak üzere 20’ye yakın eseri kaleme almıştır.
Kitâbu'l-İber müthiş bir tarih kitabıdır, belki kendi çağına kadar yazılmış en büyük tarih kitabıdır. İber aslında İbret kelimesinin karşılığı olarak kullanmıştır.
Kendinden sonra da günümüze kadar hem batılı bilim insanlarının, hem de Asya ve Afrikalı bilim insanlarının en önemli başvuru kaynağı Kitâbu'l-İber’dir.
Kitabül İlber’de 2., 3., 4. ve 5. ciltlerinde Fars, Yahudi, Eski Mısır, Türk ve Franklar gibi çeşitli toplumların tarihleri anlatılır.
6. ve 7. Ciltte ise Kuzey Afrika'daki Berberiler ve Müslüman hanedanlarının tarihi yer almaktadır.
Ülkemizde de en fazla bilinen Mukaddime isimli eser ise Kitabül İlber’in giriş bölümüdür ve 6 bölümden oluşur.
Batılıların 20. Yüzyılın sonlarında gündemlerine alabildikleri, İklimlerin ve beslenmenin insan tabiatı ve uygarlıklar üzerindeki etkileri, 1. Bölümü oluşturur.
Diğer bölümler ise;
Göçebe ve yerleşik kültürlerin karşılaştırılması ve iki kültür arasındaki çatışmaların sosyal sonuçları,
Devletlerin doğuşu ve çöküşü, saltanat, hilafet ve krallık yapmanın koşulları ve kuralları,
Köy ve kasaba hayatı ile imar faaliyetleri ve bunun İslam devleti ile ilgisi,
Dönemin ana meslekleri, geçim araçları, sanat, ticaret, ziraat, tarım ve inşaat gibi ekonomik faaliyetler,
Bilimlerin sınıflandırılması, eğitim yöntemleri,
Yer almaktadır.
Sadece başlıkları bile bugün yaşadığımız birçok soruna çözümün bizim kendi kültürümüzde olduğunu göstermiyor mu?
Bugün ülkemizde kendi tarihimize, kendi kültürümüze, kendi medeniyetimize yabancı nesiller yetiştirilmiştir. Her konuda mutlaka batılı bir ismi kaynak olarak ya da rehber olarak alan insanlarımız ne yazık ki dünyanın şekillenmesinde, medeniyetlerin, bilim tarihlerinin oluşmasında en büyük paya sahip olan kendi değerlerimizi görememektedir.
İbn-i Haldun’un eserleri Osmanlı döneminde çevrilmişti fakat tam layığı ile hala günümüz Türkçesine çevrilememiştir. Bir Mukaddime çevirisi vardır elbette, Milli Eğitim Bakanlığının çevirisi ama bu çeviriler de batı kaynaklıdır.
Bununla birlilte, Turan Dursun, İlhan Erdost, Sevim Belli gibi çeviri yapmış birkaç isim vardır ama ne yazık ki hiçbir çeviri orijinal eserlerden çeviri değildir.
Çok dramatiktir, modern çağ İbn-i Haldun’u, De Slane, Silvestre de Sacy, Joseph von Hammer-Purgstall, Robert Flint gibi batılı bilim insanlarının çevirileri ve yazmış oldukları eserler sayesinde tanımıştır.
Bugün batı kütüphanelerinde yazılmış belki binlerce İbn-i Haldun çevirisi ve şerhi yer almaktadır.
Ama biz sadece batılılardan aldığımız çevirilerle ve onların bakış açıları ile İbn-i Haldun’u anlamaya çalışıyoruz. Oysaki İbn-i Haldun Osmanlı İmparatorluğunu en fazla etkileyen ilim insanıydı, filozoftu, devlet adamıydı.
İbn-i Haldun’un devlet tasavvurundaki gerçeklik, açılımlarındaki cesur ve bilime bağlı bakış açısı bugün bize yol gösterecek en önemli kaynaklardandır.
İbn-i Haldun çok önemli bir çağda yaşamıştır, o gün belki İslam İmparatorluğu birçok açıdan çok büyümüştü, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa’nın tamamını kontrol ediyordu. Öyle bir zamanda büyüklüğün nasıl çöküşü getireceğini çok iyi gördü, kendisine verilen makamları bıraktı ve bir bilim adamı olarak çok önemli eserleri kaleme aldı, kendinden sonrakilere bir nevi sıkıntıları, yaşanacak zorlukları aktarmış oldu, çözüm yollarını gösterdi.
Tabi hem çöküşü durdurmanın ve hem de yeniden doğmanın metotlarını da bu eserlerinde anlatmış oldu.
Bugün İbn-i Haldun gibi bir deryadan size bahsetmeye çalıştım, başarabildim mi? Hayır, zira her fikri bir kitap yazılabilecek bir isim İbn-i Haldun.
Sadece “Ümran” bilimini anlasak, kültürün, sosyal bilimin, tarihin devletin, siyasetin medeniyet haline nasıl dönüştürüleceğini de anlamış oluruz diye düşünüyorum.
Bu tarihi günde kendimizi tanıma ve kendimize dönme, kendimiz olarak büyüme diliyoruz Rabbimizden…
Bu millet eminim ki hem İbn-i Haldun’u anlayacak ve hem de yeni İbn-i Haldunlar yetiştirecek bir medeniyet kuracaktır…
Günümüzün bayram olmasını diliyorum…