Tarihteki 16 Türk devletini temsil eden askeri kıyafetli muhafızların, Cumhurbaşkanlığı Sarayı merdivenlerinde boy göstermesi, yine o bilindik tartışmalara kapı araladı…
Tarihlerini, Cumhuriyet ile başladığını düşünen ve Batıyı tek geçerli değer olarak kabul eden bir zihniyetin, zenginliğimizin bir göstergesi olan bu yeniliğe olumlu bakmaları zaten pek beklenmese de en azından saygı duymaları, asgari insanlık gereği olarak görülmeliydi…
Muhalif çevrelerin şanlı tarihimizi bu denli inkâr etmesi, alay etmesi ve adeta ‘’ben o tarihin ürünü değilim’’ yaklaşımı bizlere, ebeveyninden utanan ergen psikolojisini hatırlatsa da, bu mirasıyla övünen, gurur duyan, mutlu olan ve geleceğe umutla bakan bir millet var…
Cumhuriyetin kurulmasıyla Osmanlı, tarihteki Türk devletleri listesinde yerini almış oldu… Resmi olarak yaşıyor olmasa da, halkın gönlünde hiçbir zaman yıkılmayan güçlü Osmanlı hep yaşayacaktı…
Varlığıyla inancımızın teminatı olan Osmanlı, aynı zamanda diğer Müslüman devletlerinin hamisi konumundaydı, işte bu yüzden Orta doğuda ve diğer İslam ülkelerinde huzur hâkimdi… Cumhuriyet kurulduktan sonra batılı güçler, Türkiye’nin İslam ülkeleri üzerindeki inanç temelli bağlayıcı etkisinin yok edilmesi arzusundaydılar… Hilafetin kaldırılması, batılı güçlerin bu arzularıyla bağlantılı olmakla birlikte yerel unsurların dini inançlardan arındırılmış yeni bir devlet oluşturma fikrine sıcak bakmalarının sonucuydu…
Harf devrimi, batıyla bütünleşme adına yapılmış olmasıyla birlikte, Osmanlı gibi kadim kültürümüze uzanan köprülerin de yıkılması anlamındaki etkileri içeriyordu… Harf devrimiyle devrin bilginleri bildiklerini yazamayan bir konuma gelerek, bilginlikten cahilliğe yuvarlanmışlardı… Yeni nesillere kültürümüzün aktarımı kesintiye uğramıştı, bağlarımız kopmuştu… Yetişen nesil, yeni harfleri öğrenmişti lakin tarihinden, kültüründen ilham alamadığı için kendine biçilen dar bir alana hapsedilmişti adeta…
Var olan tüm yazılı eserlere rağmen yeni nesil faydalanacağı kaynağı olmayan yoksul bir kültürle yetişerek; okuyup anlayamayan, düşünemeyen, dünya düzenini kavramaktan uzak, ezberci bir mantaliteyi damarlarında hissediyordu…
Bu psikolojinin etkisinde yetişen nesil, ülkemizi ‘’muasır medeniyet seviyesine’’ çıkarma hedefine bir türlü yaklaştıramadı… Çünkü Osmanlı’nın zengin mirasına rağmen ‘’üç tarafı denizlerle dört tarafı düşmanlarla çevrili’’ bir ülkede yaşıyorduk… Bir zamanlar aynı bayrağın halkı olmamıza rağmen artık düşmandık… İşte bu korkumuz ve tecrübesizliğimiz bizi paranoyak düşüncelere itti… Komşularımızla ticareti deniz aşırı ülkelerin yapmasına seyirci kaldık…
Böylesi bir atmosferde Ak Parti iktidara geldi, komşularla ‘’sıfır sorun’’ temelli politikasıyla ve gidemediğin yer senin değildir düşünce tarzıyla ihracatı 5 kar artırdı… Tüketen bir ülkeden üreten bir ülkeye geçiş sağlandı… Milli savunma sanayine ağırlık verildi… Tüm bunların temelinde ise Osmanlı’nın mirasına sahip çıkan bir anlayış yatıyordu, zira Osmanlı demek vizyon demekti, Osmanlı demek umut demek, diriliş demekti… Artık bir idealimiz vardı, güçlü ülke olacaktık…
Üretimin artması, ihracatın artması, milli savunma sanayinin gelişmesi, ülkedeki yetişmiş insan gücünün çoğalması, gelişmiş ülke olma yolunda atılan güçlü adımlardı… Ak Parti’nin iktidardaki ilk yıllarında destek veren batı dünyasının şimdilerde aleyhinde propaganda yapıyor olması, ülke menfaatlerini batının isteklerinin üzerinde tutmasıydı… O yüzden ki ‘’gezi’’ sürecine, 17 Aralık’a batıdan destek geldi… Cumhurbaşkanlığı Sarayı o yüzden batıda çok konu edindi… Şimdi ise tarihteki 16 Türk devletini temsil eden muhafızları konu ediniyor batı, çünkü geçmişine sahip çıkan bir Türkiye’nin kendine biçilen bu dar elbiseye razı olmayacağını biliyorlar, dertleri bundan…
Peki, içerdeki bu aynı minvaldeki saldırıların sebebi ne olabilir sizce?
Selametle…