TANRIÖVER VE CURZON

Doç. Dr. Ömer Akdağ

CHP İstanbul milletvekili Hamdullah Suphi Tanrıöver 25 Şubat 1949’da TBMM’de yaptığı bir konuşmasında Osmanlı Devleti’nin terk ettiği bölgeleri işgal eden devletlerin bile mezar taşlarını tamir ettirdiğini fakat bizim bunları tahrip ettiğimizi hayıflanarak dile getirmiştir. Tanrıöver’in sözleri şöyledir:

“Bilmem hangi gaflet bize musallat olmuştur? Tarihî mezarlıklarımızın bir kısmım kaldırdık. Meselâ Bursa'da bir Deveci Mezarlığı vardı, İmparatorluğun 500’e yakın ricali (kimsesi) orada yatıyordu. Onu söküp dağıttık. Edirne'ye gittim, Büyük Selimiye'nin etrafında, birçok mezarların kaldırılmasından mütevellit (doğan) yüzlerce kitabe taşı yığın halinde duruyordu. Eceabat'ta Anadolu'dan Rumeli'ye geçen ilk gazilerin mezar taşları vardı, onlar da kaldırıldı. Gebze'de Tunus'a, Cezayir'e gönderilen yüksek rütbeli memurların mezarları yok oldu. Bunlar saymakla bitmez. Aziz arkadaşlarım, ne acı bir şey. Yabancıların eliyle bu tahribat yapılsaydı biz ne düşünecektik? Yer mi yok? Türkün eli, ecdadın son hâtırasına, kemiklerine ve mezarına neden musallat olur? Kimden kime şikâyet edelim? Düşündüm size şikâyet ediyorum. İtalyanlılar Rodos'a girdikleri zaman oradaki mezarlarımıza ne yaptılar biliyor musunuz? Ne söylersem, ahlâki mesuliyeti üzerime alarak söylüyorum. Baştanbaşa tamir ettiler hatta taassup gösterdiler, eğilmiş olan mezar taşlarını zamanın tesiri kaybolmasın, diye, eğilmiş olarak tamir ettiler. Lord Curzon, Hindistan'da arzın en muhteşem rütbesi olan Tac-Mahal'i, bin bir itina ile tamir etti. Bu zat Lozan müzakereleri esnasında, Türk Heyetinin Baş Murahhası olan, şimdiki Devlet Reisimize, Çanakkale'deki İngiliz mezarlıkları mevzuubahis olduğu vakit ‘Siz kendi mezarlıklarınıza bakamazsınız, bırakın bizim mezarlıklarımıza biz bakalım’ demişti”. TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 8, C. 16, Birleşim 52, (25. 2. 1949), s. 663-664.

Gördünüz mü ne diyor Lord Curzon; “Siz kendi mezarlığınıza bakamazsınız, bırakın bizim mezarlarımıza bir bakalım”.

Bir insanın kendi kendine ettiğini başkası edemez.

BİZ İÇİMİZDEN İHANETE UĞRADIK.

BİR DİLENCİ BAŞ İMAM

Tek partili dönemde ve çok partili dönemin başlarında din görevlilerinin özlük haklarının oldukça düşük olduğu biliniyor. Bu bir sır değildir.

Bu konuda birçok örnekler verilebilir.

Bunlardan birisi 27 Aralık 1947’de Erzincan milletvekili Abdülhak Fırat tarafından TBMM’de gündeme getirilmiştir. Fırat’ın belirttiğine göre Bursa’da bir başimam dilencilik yapmaktaydı.

Fırat’ın konuyla ilgili sözleri şöyledir:

“Bir yaz Bursa'ya gitmiştim. Oradaki âbidatı (abideleri) camileri geziyordum. Bir tatil günü büyük bir camii geziyordum, benim gibi birçok ziyaretçi de vardı, onlara katılmıştım. Camii gezdim. Dışarıya çıkarken kapının tarefeyninde (iki tarafında) bir takım adamlar boynu bükük bir halde duruyorlar; geçen herkes onlara tasadduk (sadaka) ediyordu. Kendi varlıklarına göre bir şey veriyorlar. Ben de verdim. Fakat bendeniz verirken gayet güzel ve düzgün bir iki kelime söyledi, nazarı dikkatimi celbetti (çekti). Sordum: Siz kimsiniz? Bu insan bana caminin başimamıyım dedi. Artık bu su götürmez hakikatin diğer taraflarının takdirini sizlere bırakıyorum”. TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 8, c. 3, Birleşim 27, (27.12. 1946), s. 821; Ayrıca bkz. Albayrak, 1973, 235 (Kaynak : Ömer AKDAĞ, Çok partili Dönemin başlarında CHP’de Laiklik Anlayışının Değişmesi, s. 123).

Her zaman söylüyoruz, tekrar söyleyelim;

Büyük milletler büyük imtihanlar geçirirmiş.

Bizim milletimiz de büyüktür ve büyük imtihanlar geçirmiştir.

Ülkemizde görev yapan imamlarımıza en kalbî hürmetlerimi arz ederek takdim ederim.