Peştu dilinde Tâlib kelimesinin çoğulu olan Tâlibân, ilim tahsilinde bulunan ve medreseye devam eden herkes için kullanılır. Ben bu makalemde Tâlibân hareketinin nasıl çıktığını değil, dini zihniyeti üzerinde duracağım.
Tâlibân, Hindistan’da bulunan ve geleneksel dini eğitim veren Diyobend medresesinin müfredatına göre eğitim vermektedir. Diyobend, Hind’in ezheri olarak bilinir. Bu medresede nizami eğitim yöntemi geçerli olup; ibtidaiyye, mütevassıta, ulya ve tekmiliyye bölümlerinden oluşur.
Tâlibân itikatta Mâtürîdî, amelde Hanefidir. Sünni tasavvuf anlayışına da mensupturlar. Sorunların çözümünde içtihada yer vermezler. Çünkü içtihat kapısı kapanmıştır. Bir arkadaşımızın ifadesiyle geleneği bir kargo gibi taşımaktadırlar.
Tâlibânın yönetim anlayışında demokrasiye yer yoktur. Onlara göre demokrasinin kaynağı insan, İslam şeriatının kaynağı ise, Allah’ın hükmüdür. Toplumu Hanefi fıkhı esaslarına göre yöneteceklerini deklare etmişlerdir. Kuracakları iyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma teşkilatı eliyle insanları cemaatle namaz kılmaya, sakal bırakmaya, başlarını sarıkla örtmeye zorlayacaklarını, saçları uzatmayı, musiki icra etmeyi ve resim yapmayı yasaklayacaklarını bildirmişlerdir. İlk yönetim yıllarında annesinin cenazesine giden sakalsız bir kimseyi bir buçuk ay hapsetmişler, adam sakalını uzatınca serbest bırakmışlardı.
Devlet başkanı olan emiri/yöneticiyi halk değil, ehlü’l-hal ve’l-akit adı verilen şura tarafından seçilir. Seçilen emir, ölünceye kadar görevinde kalır. Onu görevden uzaklaştırmak caiz değildir. Ancak, dinden döner, devleti yönetmekten aciz kalır ve ölürse müstesna. Onlar bu konuda dört halifenin yönetim şeklini örnek aldıklarını ifade etmektedirler. Parlamenter sistemde olduğu gibi şeriat düzeninde işler paylaştırılmaz, sadece emirin uhdesinde toplanır. Şura kararları bağlayıcı değildir. Bütün işlerde âlimlerle istişare edilir. Nihai kararı emir kendisi verir. Çünkü talebeler onu seçmiş ve ona biat etmişlerdir. Hiç kimsenin onun kararlarına itiraz etme hakkı yoktur.
Tâlibânın dini zihniyetine göre televizyon, gazete haramdır. Radyo açılabilir ama müziğin her türlüsü haram olduğu için okunamaz. Tiyatro, müzik ve kadın sesi haramdır. Kadınlar sadece evinde çalışabilir, ancak mahremiyle birlikte zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için dışarı çıkabilir. Dini bilgileri ancak evinde öğrenebilir. Kadınların ve kızların dini bilgileri öğrenmek için medreseye ya da üniversiteye gitmesi caiz değildir. Bu sebeple tâlibân ele geçirdiği şehirlerde kız liselerini tamamen kapatmıştır.
Tâlibânın bayrağı beyaz bir zemin üzerinde kelime-i tevhit yazılıdır. Onların amaçları Afganistan’da İslam Devletini/emirliğini kurmaktır. Nitekim liderleri molla Ömer 1996 yılında yaptığı bir konuşmada; biz Afganistan’da Allah’ın dinini tatbik etmeyi, kelime-i tevhide hizmet etmeyi, Allah’ın koyduğu hadleri ve şer’i ahkâmı uygulamayı istiyoruz, demişti.
Tâlibân hareketi mensupları nihai hedeflerini tafsilatlı bir şekilde şöyle açıklamışlardır:
Raşit Halifelerin yöntemine göre İslam hükûmetini kuracağız.
İslam halkın, dini hükumet ise herkesindir.
Kanun devleti İslam şeriatına dayandırılacaktır.
Kabilecilik ve ırkçı taassuptan çıkılacaktır.
Ehl-i zimmetin her türlü hakları korunacaktır.
İslam halkları ve uluslararası devletlerle olan ilişkiler kuvvetlendirilecektir.
Şer’i esaslara göre bütün İslam devletleriyle birlikte siyasi ilişkiler iyileştirilecektir.
Hayatın bütün alanlarında kadınların İslam’a göre örtünmesi zorunludur.
Devletin bütün alanlarında iyiliği emretme ve kötülükten koruma teşkilatı için heyetler tayin edilecektir.
Haram kılınmış filimler, fotoğraflar yasaktır, uyuşturucuyla mücadele edilecek ve ahlaki suçlar tamamen ortadan kaldırılacaktır.
Hükümet yönetimi ve mahkemeler şeriata göre düzenlenecektir. Devleti dış düşmanların saldırılarından korumak için ordu kurulacaktır.
Üniversiteler başta olmak üzere bütün eğitim kurumları İslami eğitime göre yapılandırılacaktır.
Devlet yönetiminde ve siyasetle ilgili konularda ortaya çıkan problemler Kur’an ve sünnete göre çözümlenecektir.
Şer’i mahkemelere savcı ve hâkim olarak muttaki âlimler tayin edilecektir.
Ekonomi başta olmak üzere bütün alanlarda kalkınmaya önem verilecektir.
Afganistan’ı yeniden imar etmek için bütün İslam devletlerinden yardım talep erilecektir.
Devlet tarafından; zekât, öşür gibi yardımlar toplanacak ve İslam şeriatına göre sarf yerlerine ulaştırılacaktır.
Sonuç olarak, Tâlibânın birinci dönemde iş başına geldiğinde zihniyet açısından ufukları dar ve taassup sahibi oldukları görüldü. Şimdi ise, herkese mavi boncuk dağıtıyorlar. Bu samimiyet midir yoksa sahte müsamahalı bir davranış mıdır? Zaman içinde görülecektir. Kitaplarından ve uygulamalarından öğrendiğimiz kadarıyla onlar doğru bile olsa, başkalarının düşüncelerini kabul etmeme yanlısıdırlar. Kendilerini hak, başkalarını batıl üzere görmektedirler. 1996’da Celalabad’a girdiklerinde kendi görüşleriyle uyuşmayan bütün kitapları kütüphanelerden çıkarıp attılar. Onlardan birisi şehit Seyyid Kutub’un Fizilâli’l-Kur’an’ı, diğeri de merhum Mevdûdî’nin Tefhîmu’l-Kur’an adlı tefsiri idi. Tâlibân mensupları bu iki tefsiri atom bombasından daha tehlikeli gördüklerini ifade etmişler ve her iki tefsiri de kütüphanelerden toplatıp imha etmişlerdir.
Bekleyeceğiz ve göreceğiz.