8 saat iş, 8 saat uyku, 8 saat canımız ne isterse…
Slogana dönüşen bu formül ilk İngiltere'de dile getirildi.
Sekiz saatlik işgününü kazanmanın bir aracı olarak işçi bayramı kutlamasının kullanılması fikri ise ilk olarak Avustralya’da doğdu. İşçiler sekiz saatlik işgünü talepli bir gösteri olarak, mitingler ve kutlamalar eşliğinde bir günlük genel grev yapmaya karar verirler. Bu ilk kutlama Avustralya’nın işçi kitlelerini ateşleyip yeni bir heyecana iterek, üzerlerinde o kadar güçlü bir etki yaratmıştı ki, bu kutlamanın her yıl yapılmasını isterler.
Avustralyalı işçileri ilk örnek alan ise; Amerikalılar olmuştur. 1886′da 1 Mayıs’ın genel grev günü olmasına karar verirler. Yalnız Amerika'da grev ve gösterilerin şiddetini artırarak devam etmesi ile grevi örgütleyenlenlen idamından sonra 1 Mayıs Birlik ve Mücadele Dayanışma Günü olarak kabul edilir.
1900'lü yılların başnda İzmir ve İstanbul'da kutlanmaya başlayan 1 Mayıs bağımsızlık mitinglerine dönüşür. 1923'te ise; 1 Mayıs yasal "işçi bayramı" ilan edilir. 1925'te hükümet kitlesel 1 Mayıs kutlamalarını yasaklar.
1976'ya kadar sürer yasaklamalar.
1 Mayıs 1977'de işçi bayramını kutlamak üzere çeşitli İllerden İstanbul'a gelen yaklaşık 500 bin kişi taksim meydanına yürür. Program sonlarına doğru meydanda duyulan silah sesleri sanki birkaç saniye havada kalır. Ardından süregelen silah sesleri ve patlayan tüfekler ile meydana dört bir yandan mermi yağar. Yarım milyon insan korku ve panik içinde!
Panzerler su sıkarak, ses ve sis bombaları atarak kalabalığı yarar. Canıını kurtarmak isteyen, sel halinde savrulan milyonlar Kazan Yokuşu'na yönelir. İşte 1 Mayıs'a kanlı sıfatının eklenmesine yol açan ölümlerin çoğu bu yokuşta meydana gelir. Esrar perdesi öyle dramatik ki; yaşanan can kayıplarının panik ve izdiham yüzünden, ezilme ve havasızlıktan boğulmaya kadar çeşidi var. Bugün halen faili meçhul kanlı 1 Mayıs 12 Eylül'e doğru giden karanlık yolun başlangıcı olarak kabul edilir.
12 Eylül 1980 darbesi ile 1 Mayıs yasaklar zincirinde yerini alır. Yasağa rağmen kısa süreli iş bırakmalar, bildiri dağıtmakta devam eder. 12 Eylül sonrası en kitlesel 1 Mayıs 1996’da Kadıköy’de gerçekleştirilir. Uzun süren çatışmalara yaşanır.
2009’da çıkan yasadan itibaren 1 Mayıs ülkemizde resmi tatil. 2010 yılında ise; uzun yıllar süren bir yasaktan sonra Taksim Meydanı işçi bayramı kutlamaları için açılmıştı. Taksim’de 2010, 2011 ve 2012’de özgürce ve olaysız kutlanan 1 Mayıs’lardan sonra tekrar kapatılır.
Hafızlara kazınmıştır 2010 yılı. Çünkü bir milat oldu. Türkiye'nin nasıl değiştiği, tabularını nasıl yıktığı, statükoyu nasıl aştığı, tahrik ve provokasyonlardan nasıl sıyrıldığının somut bir göstergesi. Nihayet başardık.
1 Mayıs ülkemizde insanların günler öncesinden tedirginlikle beklediği bir tarih. Korku, öfke ve tedirginlikle karışık. Kan dökülmesinden asıl korkumuz. Dönemin başbakanını Recep Tayyip Erdoğan'ın "Taksim’den umudunuzu kesin, devletle gerilime girmeyin" demesi üzerine sendikalar ise 1977 katliamının Taksim’de anılmasını ve bu geleneğin sürmesini istediklerini, yasaklayıcı tavra karşı olduklarını dillendirdiler. Ama bu ülkenin insanlarının; devlet ile her türlü çatışmayı göze alarak böyle bir yasakta direnmesi, gerçekten anlamsız.
Ama her nedense 1 Mayıs'ta Taksim Meydanını kutlamalara açan iktidar; tam bu lokasyonda 17-25 Aralık gezi sürecinde burada devrilmek istendi. 28 Mayıs 2013'te üç beş ağaç bahane edilerek başlatılan eylemler ile yaklaşık 15 gün boyunca geniş çaplı bir kaos ortamı oluşturarak tüm Türkiye'yi milyar dolarlık zarara soktuğunuz yetmiyormuş gibi aynı hainliğin peşinde koşuyorsunuz.
Diğer ülkelerde işçi ve emekçilerin gövde gösterisi anlamına gelen 1 Mayıs benim ülkemde devrimci ve solcuların birbirleriyle kavga etme günü olarak akıllarda yer edinen gün olmasın lütfen.
1 Mayıslarda barış ve kardeşliğin egemen olduğu, provokasyonlardan uzak bir bayram havasında kutlanmasını diliyorum. Ülkemiz ve milletimiz için gece gündüz alın teri ile çalışan, ülkemize değer katan işçi ve emekçi kardeşlerimizin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü kutluyorum.