Suriye’de eli kanlı Esad rejimi nihayet çöktü. Muhalifler ortalama bir haftalık bir sürede Şam’a ulaşmayı başardılar. Bu yazıyı kaleme aldığımız esnada Esad’ın ailesi ile birlikte Rusya’ya sığındığı açıklandı. Sıcağı sıcağına sürekli yeni gelişmelerin olduğu bir ortam hakkında haftalık bir yazıda değerlendirme yapmak zor. Temennimiz öncelikle bir yandan kaos yaşanmadan yeni bir yönetim oluşturulurken diğer yandan da PYD, YPG’nin elindeki bölgelerinde ele geçirilmesidir. Suriye 2011 yılında olaylar başlamadan önceki gibi toprak bütünlüğüne sahip tek bir ülke olur. İnşallah zafere oluşan muhalif gruplar kendi içlerinde anlaşmazlığa düşmezler, yönetime sahip olmak için yeni bir çatışma çıkmaz.
Bu noktada ülkemize çok büyük görev düşüyor. Dışişleri Bakanlığımız, MİT geçiş sürecinin hızlı ve sağlıklı bir şekilde tamamlanması için gerekli altyapıyı oluşturma noktasında muhaliflerin yanında yer alıp yol gösterecektir. Bir sonraki aşama ise inşallah Suriye’nin yeniden inşası ve ülkemizdeki mültecilerin onurlu bir şekilde Suriye’ye dönmeleri olacaktır. Tarihi açıdan bir dönüm noktasındayız, inşallah bir hata yapılmaz. 2025 yılı ülkemiz içinde yeni bir başlangıç olur.
Kötü gidişlere, olumsuz haberlere o kadar alışmışız ki üst üste bu kadar iyi haber alınca şüphe duymadan tam anlamıyla sevinemiyoruz. Türkiye gerek istihbarat gerekse de diplomasi anlamında 15 Temmuz sonrasında farklı bir vizyon geliştirdi. Soğukkanlılıkla, gerçekleri ön plânda tutarak adımlar atmaya devam etmeliyiz. Rusya, Amerika ve İran’ın ne diyeceği elbette önemli. Lakin asıl önemli olan bizim komşumuz olan Suriye ile geliştireceğimiz ilişkiler. Onun bunun lafına göre değil, kendi çıkarlarımız doğrultusunda adımlar atmalıyız. Çok şükür elimiz bu sefer oldukça kuvvetli…
***
Suriye meselesini toz duman dağılıp, herkes eteğindeki taşları dökünce önümüzdeki hafta daha detaylı bir şekilde ele alırız. Bu hafta değinmek istediğim bir başka konu ise ülkemizde kendini muhalif olarak nitelendirenlerin kullandıkları saçma sapan ölçü birimi. Uzun zamandır bir konuyu, kişiyi hükümete göre değerlendirme tavrına girildi. En basitinden bir şarkıcı ya da oyuncu, yeteneğine, performansına göre değil, siyasi olarak duruşuna göre değerlendiriliyor. Çok yetenekli de olsa hükümete yönelik olumlu bir açıklama yapsa, hükümetin bir icraatını övse hemen “saray yalakası” vb. hakarete uğruyor. Önceden bu sadece ünlülerin kendileri arasında olurdu. Sosyal medya sonrasında sıradan vatandaşta bir konuda değerlendirme yaparken mümkün olduğunca hükümetin tavrının aksi yönünde bir kanaate sahip oluyor.
Düne kadar Suriyeliler konusunda her türlü olumsuz değerlendirmeyi yapanlar, bize ne Suriye’den, Suriyelilerden diyenler bugün Suriye’nin geleceğini düşünür oldu. Çünkü Suriye’de istikrar sağlanır, tersine göç olursa ülkemizin ekonomisi de düzelir. Bu ülkemiz için iyi bir şey ama şizofren muhaliflerimiz böyle düşünmüyor. Lafa geldi mi hükümet ayrı devlet ayrı diye nutuk atarlar. Fakat ekonomi de istikrar sağlanırsa 2028 yılında seçimi tekrar AK Parti kazanır diye ülkenin ilerlemesini de istemeyen de yine bu kitle.
Önceden bu kitlenin sayısı muhalifler içinde azdı. Şimdi ise oldukça fazlalar. Muhalifler, işte o kadar. Hükümete alternatif olarak destekleyecek isimleri yok. Buna kafa da yormuyorlar. CHP aday olarak önlerine kimi sunarsa tıpış tıpış gidip ona oy verecekler. Ekmeleddin İhsanoğlu, Muharrem İnce, Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş fark etmez. Bu adamların siyasi görüşleri, ülkenin geleceğine yönelik vizyonlarının ne olduğu falan önemli değil, yeter ki AK Parti gitsin(!) Bu kafa ile seçilen belediye başkanlarının yönettiği şehirlerin hâli ortada. En basit belediye hizmetleri bile lüks oldu. Şehirler pislik içerisinde. Fakat şizofren muhaliflerimiz için bu da dert değil. Adamlar aslında hizmet edecekler de hükümet izin vermiyor…
Gazeteci, yazar senarist, oyuncu vb. çok sayıda unvana sahip Gülse Birsel geçtiğimiz günlerde yurtdışında İngilizce olarak Türkiye’yi şikâyet edip ülkemizde artık gülmenin, güldürmenin eskisine göre zor olduğunu falan söyledi. Muhalif kesim hemen alkışlayıp, kadın haklı dedi. Şizofren olmayıp biraz akıllı düşünseler Gülse Birsel’in özgeçmişine bakarlardı. Birsel, bütün kitaplarını, TV programlarını, dizilerini, filmleri AK Parti iktidarı döneminde yazmış, çizmiş, çekmiş. 2024 yılında yayınlanan son kitabı 100 bin civarında satıldı, yeni baskıları devam ediyor.
Bu hastalıklı zihniyete ne desek boş. Hükümet düşmanlığı, şizofreni etkisiyle kendilerine ve çevrelerine hayatı zehir etmekte özgürler. Bize bulaşmasınlar yeter. Bizim sözde muhafazakâr camiamız da hâlâ bu şizofren muhaliflere yaranmaya, onların işlerini desteklemeye devam ediyor. Kızıl Goncalar, Kızılcık Şerbeti vb. dinimizi olumsuz gösterip, dindar insanlarla dalga geçen diziler sözde muhafazakâr aileler tarafından da oldukça fazla izleniyor. Ondan sonra toplum neden bozuluyor, hükümet niye önlem almıyor vb. klişeler. İşin sonunda elbette hükümet ile devlet ayrı şeyler. Fakat bizim şizofren muhaliflerimizin hükümet düşmanlığı, devlet düşmanlığına evirileli çok oldu. Onlar uzun zamandır yeter ki hükümet gitsin, devlete ne olursa olsun kafasındalar. Ne diyelim, Allah bu ülkeye zeval vermesin.