Bir önceki yazımızda Suriye sorununa ortak muhatap taraflar olarak Türkiye, İran ve Rusya’nın ortak bir görüşe sahip olmaması dolayısıyla müştereken bir mutabakata ulaşamamasından bahsetmiştik. Bu üç ülkenin Suriye sorunu üzerinde stratejik etkinliğine rağmen neden sorunun çözümü noktasında ortak irade gösteremediği konusunda ise bazı görüşler ileri sürülebilir. Bu noktada ilk olarak, tarafların farklı çıkar hesapları ve farklı ulusal menfaatlere sahip olmaları, bu ülkeleri ortak bir irade ortaya koymaktan alıkoymaktadır.
ABD, AB, Rusya, Almanya ve Çin gibi küresel güçlerin bölge üzerindeki stratejik planları ve bölgedeki kimi ülkelerin bölgesel liderlik çabası içinde olması, sorunu daha içinden çıkılmaz bir hale sürüklemektedir. Suriye’de onlarca farklı taraf olduğu göz önüne alındığında, bu tarafların bir kısmıyla veya hepsiyle açık ya da örtülü bir şekilde silah, petrol, uyuşturucu ve kaçakçılık gibi yollarla ticari ilişkiler yürüten bu ülkeler, Suriye’de yaşanan savaşın devam etmesinden yana tavır izler gibi görünmektedir. Zira Ortadoğu’da yaşanacak bir savaş demek, Amerikalı, İngiliz ya da Rus silah şirketlerinin karlarını artırması demek olacaktır.
Suriye’de yaşanan kriz, çıkarların ve hırsların bir savaşı olarak gelişmektedir. Bu savaş Suriye halkının savaşından öte küresel sistemin aktörlerinin Suriye üzerinde birbirleriyle güç mücadelesi ve savaşı olarak ortaya çıkmaktadır. Suriye halkının milli duygulardan uzak bölünmüş yapısı ise yukarıda zikredilen çıkarsal ilişkiler çerçevesinde hareket eden güçlerin işini daha da kolaylaştırmaktadır. Savaşa, aslında menfaatlerin çatışması olmasına rağmen, dini ve mezhebi bir yapı kazandırmaya çalışmak ise sonuçların trajik boyutunu daha da artırmaktadır.
Öleninde öldürenin de “hak” için öldüğüne ya da öldürdüğüne inanması, söz konusu gayrimeşru durumu “meşru” hale büründürmektedir. Açık olan nokta, ölenin de öldürenin de çok da “meşru/şer’i” bir iş yapmış gibi görünmediğidir. En son yaşanan bir olay olarak İŞİD’in Tunuslu esir bir pilotu yakarak öldürmesi, Müslüman dünya içinde hemen hemen her kesimden tepki almıştır. Zira dinde yakma cezasının Allah’a mahsus olması hasebiyle insanın yakarak cezalandırılması emredilmemiştir.
Bu ve benzeri olaylar, Suriye’de kaosun geldiği seviyeyi göstermesi açısından oldukça çarpıcı olmakla birlikte, kesinlikle dini ya da mezhebi bir eylem değildir ve görülemez de. Zira bir şey din adına yapılmış gibi gösterilmeye/görülmeye çalışılsa da ve bu eyleme inananlar çıksa da, ilgili eylemin dini/mezhebi/ilahi bir eylem olduğunu katiyetle göstermez. Bu tarz eylemler kuvvetle muhtemel bu gibi örgütlere açık/kapalı destek veren kesimlerin İslam’ı ve Müslüman dünyayı hedef aldığı bir “operasyon” gibi görünmektedir.
Peki, Suriye sorunun çözümünde ortak irade nasıl gösterilmelidir?
Öncelikle soruna muhatap taraflar kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışmaktan öte sadece insani gayelerle Suriye’deki insanların yaşamını öncelemeliler. Her insan gibi Suriye’de yaşayan halkın da en temel hakkının yaşam hakkı olduğunun idrakine varmalılar. Taraflar Suriye’deki iç savaşın taraflarını ve Suriye’deki terörist örgütleri desteklemeye son vermeliler. Suriye’nin geleceğini Suriyelilere bırakmalılar. Konunun uluslararası platformlarda daha sağlam bir zemin bulmasını sağlayarak çözüme ilişkin tüm dünya ülkelerinin ve uluslararası kuruluşların müşterek çaba ve iradelerini bir araya getirmeliler.
Bu noktada Suriye ile derin tarihi, kültürel ve sosyal ilişkileri bulunan Türkiye’nin sorunun çözümü konusunda göstereceği tutum ve izleyeceği politika oldukça hayati bir konumda bulunmakta. Türkiye, Suriye’ye ve halkına dair derin üzüntü ve endişe hissetmekte. Fakat görülen o ki Türkiye, yalnız başına bir yükün altından kalkmaya çalışmakta. Bölgenin diğer aktörleri ve küresel güçler ise Suriye sorununun çözümü konusunda Türkiye’ye gereken desteği göstermediği gibi Rus ve İran bazı girişimleri de Türkiye’nin teşebbüsleri konusunda ciddi engeller oluşturmakta.
Son olarak altı çizilmesi gereken nokta, bugün Suriye sorunu nasıl ki Türkiye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü için hayati bir konudur; aynı şekilde İran, Irak, Mısır ve Rusya gibi ülkeler açısından da çok kritik bir meseledir. Suriye’nin geleceği sadece Türkiye’yi değil, tüm bölge ülkelerini, en çok da Türkiye ve İran’ı ilgilendirmektedir. Suriye konusu iki ülkenin kaderleri açısından karar vermeleri gereken bir konudur. Zira komşuda bir yangının yan komşuyu etkilememesi mümkün görünmüyor…