Rusya’nın Suriye’de rejime destek adı altında Muhaliflere hava saldırısı düzenlemesi ile Suriye’deki savaş yeni bir aşamaya geçti. Hava operasyonları sonrası İran ile birlikte kara harekatının da gündemde olduğuna dair haberler dünya kamuoyuna servis edilmeye başlandı. Bu son müdahale bölgedeki tüm denklemleri değiştirecek çaptadır. İran’ın uzun süredir uğraş verdiği bölgesel aktör olma stratejisi ile Rusya’nın yeniden emperyal bir vizyon ile küresel hakimiyet peşinde olması bölgede önemli bir ittifak kurmalarına imkan sağladı. İran ile Rusya’nın tarihi birlikteliği ve başta Türkiye olmak üzere ortak rakip ve düşmanlarına karşı bu birliktelik şaşırtıcı değildir.
Türkiye’nin tarihi rakipleri olan Rusya ve İran’ın ittifak etmesi ve güneyimizdeki komşumuz üzerinden Türkiye’yi çevrelemeye çalışmaları bu işten en çok etkilenecek ve zarar görecek olan ülkenin Türkiye olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu müdahalelerden hemen önce PKK’nın ateşkesi bitirmesi ve hain saldırılarına başlamasını, daha öncesinde Ak Parti ve Erdoğan karşıtlığı üzerinden büyük bir algı operasyonu yürütülerek iktidardan düşürülmeye çalışılmasını tesadüf olarak açıklamamız zor.
Ak Parti iktidarı döneminde ve özellikle Çözüm Sürecinde Kürtçe TV’den, Dil Okullarına birçok imkan verilmesine, PKK’nın Siyasi temsilci HDP’nin TBMM çatısı altında 80 milletvekiliyle temsil imkanına kavuşmasına, Güneydoğu Anadolu bölgesine çok ciddi yatırımlar yapılmasına rağmen, PKK’nın silaha sarılmasının samimiyetle, Kürt halkının menfaatleriyle izahı mümkün değil. Tek açıklaması var, o da PKK’nın sadakatinin ve tabiyetinin Kürt halkı değil, emperyal küresel büyük güçler olduğudur.
Burada ABD ve AB’nin karar vermekte zorlandıkları da ortada. Bir tarafta Avrupa’nın tarihi müttefiki İran’ın yayılmasına ve güçlenmesine el altından destek verilmekte, İslam dünyasının ana omurgası olan Sünni İslam’a karşı Şii kartı kullanılmakta, diğer tarafta Rusya ve İran merkezli Asya güçlerinin bölgeyi denetimleri altına almasından endişe edilmekte. Diğer taraftan göçmen krizine karşı Türkiye’yi bekçi yapmaya çalışmaktalar.
Türkiye’nin güçlü bir iktidara, yerli ve milli bir duruşa ihtiyacı var. 1 Kasım seçimleri bu sebeple son derece önemli bir hale gelmekte. Belki ilk kez bu seçimle, ülkenin iç politikasından ziyade uluslar arası arenada elinin güçlü olabilmesi için tek başına bir iktidar çıkarmasına gayret edilecektir. Ak Parti’nin icraatlarını yanlış görebilirsiniz veya Erdoğan’dan nefret edebilirsiniz tüm bunlara rağmen ülkenin selameti için güçlü bir iktidara ihtiyacımız olduğunu göz ardı etmemelisiniz. Taşların yerinden oynadığı ve tüm küresel güçlerinin aklının karışık olduğu bir dönemde güçlü bir Türkiye kendi menfaatlerini koruyabilir. Kritik dönemlerden geçiyoruz, bugünün yanlışlarının telafisi imkansız veya çok maliyetli olabilir.
Savaş kapımızda…Allah korusun…