Türkiye ve dünya günlerden buyana merak içinde bekliyor: Suriye’ye müdahale yapılacak mı, yapılmayacak mı? Esed kalıcı mı, gidici mi? Gitmeyecek ise müdahale yapılıp da ne olacak? Şayet kalacak ise bundan sonra neler yaşanacak? Ve daha dünya kadar soru...
402 SENE BOYUNCA TÜRK TOPRAĞIYDI
Dünya gündeminin ilk sırasında bulunan Şam’ı, Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda, 1 Ekim 1918’de İngilizler’e terketmek zorunda kalmıştı. 402 sene boyunca Türk toprağı olan ve İstanbul’dan giden valilerin idare ettiği Suriye vilâyeti o hafta elimizden tamamen çıkmış; önce İngiliz, sonra da Fransız hâkimiyeti altına girmiş, Suriye’den ayrılan topraklarda “Lübnan” diye yeni bir devlet daha kurulmuş ama bağımsızlığın elde edilmesinin ardından bölgede sükûn ve huzur hiçbir zaman vârolmamıştı.
KONYA’DAN ŞAM’A SAVAŞMAYA GİTTİLER
Sosyal medyada paylaşılan bir fotoğraf, Şam’ın, Halep’in ve Kudüs’ün Konya için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Birinci Dünya Savaşı’nda, Konya'dan Suriye Şam cephesine savaşmaya gitmek için tren bekleyen bir Mücâhidîn-i Mevleviyye Alpereni onlarca kez paylaşıldı.
'SURİYE'Yİ KAYBETMEMEK İÇİN ŞAM'A ASKER DİYE MEVLEVÎLER'İ GÖNDERMİŞTİK'
Tarihçi Murat Bardakçı’nın aktardığına göre; Suriye ile Filistin’deki birliklerin kumandanı olan Cemal Paşa evliyanın kendisine yardım edeceğini düşünmüş, en büyük yardımın Mevlânâ’dan geleceğini hayâl etmiş, Mevlevî tekkelerindeki dervişleri asker yaparak Suriye’ye göndermiş, hattâ bazı Bektaşî tekkelerinden gönüllü gelen ve “Mücahidîn-i Bektaşî Alayı” ismi verilen bir başka birlik de Kafkas Cephesi’ne yollanmıştı. Resmî adı “Mevlevi Mücahidin Alayı” olan Mevlevî birliği, “Konya Çelebisi”nin yani Mevlânâ’nın soyundan gelen ve Mevlevî tarikatinin en üst makamında bulunan Veled Çelebi’nin Cemal Paşa ile görüşmesinin ardından hayata geçirildi. İmparatorluğun dört bir yanındaki tekkelerin mensuplarına teşkil edilecek alaya gönüllü olarak katılmaları için çağrılar yapıldı; dervişlere onbaşı ve çavuş, şeyhlere de subay rütbeleri dağıtıldı.Veled Çelebi alay kumandanı, Yenikapı Mevlevihanesi’nin şeyhi Abdülbaki Efendi de binbaşı rütbesi ile kumandan yardımcısı yapıldılar ve kendisi de Mevlevî olan zamanın hükümdarı Sultan Reşad, alaya sancak ile kılıç verdi. İstanbul’dan dualarla ve törenlerle yola çıkan Mevlevî Alayı’na Konya’da daha başka Mevlevî şeyhleri ile dervişler, hattâ Kadirî ve Rıfaî dervişleri de katıldı ve Konya’dan 26 Şubat 1915’te ayrılan Mevlevîler önce Şam’a gittiler, oradan Cebel-i Lübnan’a geçip kendileri için hazırlanan karargâha yerleştiler.
MEVLEVÎLER’E SİLÂH VERİLMESİNİ NEYZEN TEVFİK BU DÖRTLÜKLE HİCVETMİŞTİ
Mevlevi Alayı’nın kuruluşunu ve İstanbul’dan törenlerle Şam’a hareket edişini bizzat görmüş olanlardan dinlemiştim: Gönüllü asker olan ve üniforma giyen bazı Mevlevîler’i omuzlarında tüfekleri ile gören Neyzen, şaşkınlığını “Mevlânâ ve silâh birarada! Allah Allah!” diye göstermiş ve Mevlevî Alayı’nın kuruluşunu daha sonra bir dörtlükle hicvetmişti... İşte, Neyzen Tevfik’in son mısraındaki bazı kelimeler “meddedilerek” yani uzatılarak okunduğunda ağır bir mânâ veren dörtlüğü ve günümüzün Türkçesi’ne nakledilmiş şekli:
“Bitti erbâb-ı tarîkin arasında ihtilâf / Cümlesi ıkrâr ile imanını berkittiler / Rehber oldu hepsine bu seferde Şeyh Veled / İbn-i Süfyân’ı ziyaretçün ta Şâm’a gittiler.”
(Tarikat mensupları arasındaki anlaşmazlıklar sona erdi, ıkrâr ederek imanlarını sağlamlaştırdılar, Şeyh Veled bu yolculukta hepsine rehber oldu ve Muaviye’yi ziyaret etmek için tâââ Şam’a gittiler!)