Basit, sade ve çok yerinde bir hukuk kuralı; su-i misal emsal olmaz diğer bir deyişle kötüden örnek olmaz. Mevzu hem sözün hem fiiliyatın fenalığının hızla yayılma gücü…
Sadece ben mi tedirginim yoksa sizi de ürküten, tedirgin eden bir durum değil mi? Hani şu “akran zorbalığı” denen şey. Daha dün bir lisede aynı sınıftan öğrenciler yine kendi sınıflarından bir arkadaşlarına akla ziyan ve incitici şeyler yaptılar ve bu zorbalığa maruz kalan öğrenci de engelli. Yetmemiş telefonla videoya çekilmiş ve sosyal medyaya servis edilmiş. Nereden baksan incitici nasıl görmek istesen kırıcı ve kerih bir durum.
Gün geçmiyor ki buna benzer bir vakıa çıkmış olmasın karşımıza. Dün yok muydu diyenlere “yoktu” diyecek halimiz yok. İnsanlık dünya tarihine başladığı andan itibaren en ağırından en hafifine en gizlisinden en insanlık dışı olanına zorbalığın çeşidini gördü. En acımasız savaşlar, merhamet yoksunu imparatorlar ve dahası lakin hiçbir dönemde zorbalık bugünkü kadar alkış almadı bugünkü kadar reklam olmadı.
Bahsini ettiğimiz olayda engelli arkadaşlarını ki arkadaş bunu yaparsa diyesi geliyor insanın aralarına alıp şiddet uygulamak, alay konusu haline getirmek başlı başına bir suçtur lakin orada bulunanlardan biri “durun ne yapıyorsunuz” demiyor ve daha vahimi reklam olsun diye videoya çekiliyor.
Uzmanlara sorsan bunun pek çok nedeni var, doğrudur; beğenilme arzusu, takdir edilme beklentisi, meşhur olmak sevdası, modaya uymak… Moda diye bir başkasına zarar verir mi insan? Farkındayım vakıa bireysel ve tekil bir olay iken toplumsal bir fecaat gibi anlatıyorum. Tam da böyle olsun istiyorum; kötü örnek olmaz. Kötülüğün reklamı yapılmaz, zorbalığın özenilmesi olmaz.
Televizyon ekranlarında ulu orta hem de name yaparak galiz küfürler savuran sanatçılar, buna izin veren yönetmenler, görmezden gelen denetmenler ve elbet biz de sorumluyuz. Alavere dalavere bu kadar kolay, adam dövmek, yol kesmek, çete kurmak bu kadar sıradan bu kadar pervasız yapılabilen güya hayal mahsulü diziler, öğlen kuşağı programlar sayesinde normalmiş gibi görünmüyor mu?
Bizim insanımız gördüğü bir haksızlık, bir zulüm, bir eziyet gördüğünde mazlumdan, ezilenden yana olmayı inanç ve kültürü gereği elzem görür. Lakin buna cesaret edenlerin sayısı gün geçtikçe azalıyor. “Sen işine bak yoksa seni de…” diye başlayan tehdit ve arkasından gelecek ihtimalleri kimse yaşamak istemiyor. “Yapanın yanında yaptığı kâr kalıyor” algısı kanıksanmış bir inanç haline gelmesin.
Sosyal medya ve paylaşım platformları herkese meşhur olma ve tanınmış kişilik vaadi vermeye başladığında beri içeriği, mahiyeti ve ne olduğuna bakılmaksızın her şeyi her haliyle yayınlamaya başladı birileri. Ne hikmetse zorbalık görüntüleri, sahte güç gösterileri, kavga, yarış ve güya komik diye absürt ve kaba lafların yayılması nasıl izah edilecek ve buradan nasıl dönülecek?
Ey genç, yapma! Arkadaşlık dediğin nüfuza, paraya, mülke, güce ve sınırsızlığa dayanarak inşa edilmez, edilirse bu arkadaşlık değildir. Elimizde bu var, nasihat… Yani söz, sözün hatırına…