Cumhurbaşkanı Erdoğan’la ABD başkanı Trump arasındaki görüşme yeni dönem için, özellikle Türkiye’nin kararlı tutumunun dünyaya ilanı açısından önemliydi. Bu görüşme de alınan kararların ne kadarı bizim lehimize olacak ya da lafta kalmayıp icraata geçecek göreceğiz. Fakat net olan şey ülkemizin alternatif senaryo anlamında elinin oldukça güçlü olduğudur.
İçimizdeki ruhunu batıya satmış tipler Erdoğan-Trump görüşmesi yapılana kadar sosyal medya üzerinden ortalığı karıştırmanın peşindeydi. Bu görüşmenin yapılamayacağını, Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aşağılayacağını, Merkel’e yaptığı muamelenin bir benzerini Erdoğan’a da yapacağını yazıp çizdiler. Görüşmenin gayet samimi bir ortamda yapıldığını görünce de Trump’la akılları sıra dalga geçerek görüşmeyi önemsizmiş gibi gösterme çabasına girdiler. Bu zihniyettekileri elbette ciddiye almaya gerek yok. Çünkü bunlar birkaç ay önce Cumhurbaşkanının Amerika’ya giderse tutuklanabileceğini utanmadan söyleyebiliyorlardı.
Ülkemiz hem ekonomi, hem de dış politika anlamında son bir haftada önemli adımlar attı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin, Rusya ve son olarak da ABD liderleriyle görüşerek Türkiye’nin stratejik anlamda geniş bir bakış açısına ulaşmasını sağladı. Elimizdeki seçenek sayısı ne kadar artarsa o kadar güçlü olacağımız aşikârdır. Terörle mücadele, Suriye meselesi, FETÖ ile uluslararası mücadelede hem ABD’nin hem de Rusya’nın desteğini almak uygulama aşamasına kısa zamanda geçilemese bile kendi atacağımız adımlarda hesap verme zorunluluğunu ortadan kaldıracaktır. Çünkü böyle bir durumda söyleyeceğimiz tek şey “Bize vaat ettiklerinizi yerine getirmeyince kendi başımızın çaresine baktık. Şimdi bize gölge etmeyin başka ihsan istemez.” Yoksa Rusya ve Amerika’nın özellikle Suriye konusunda YPG ve PYD’yi bize rağmen el altından desteklemeye devam edeceklerini, nihai amaçlarının bölgemizdeki haritayı değiştirmek olduğunu çok iyi biliyoruz.
Trump, YPG ve PYD’nin adını bile anmazken diğer yandan Türkiye’nin istediği silah siparişlerini hazırlayacaklarını söylüyor. Hem bu terör örgütlerine ağır silahlar verecekler hem de belli seviyede örgütleri bitirme çabamıza göz yumacaklar. İşte Amerikan düşünce yapısı budur. Her türlü kazan-kazan mantığı. Peki, biz bunun böyle olduğunu bildiğimiz halde neden hala Amerika ile ilişkimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Maalesef diplomasi dedikleri işte böyle bir şey, köprüyü geçene kadar ayının anladığı dilden konuşmak gerekiyor. Amerika ve Rusya ile iyi geçinme düşüncemizin yanında elimizde boş değil. Zaten Fırat Kalkanı operasyonu ile gereken mesajı vermiştik. Şimdi de üzerimize gelirlerse veya sınırımızda, bir avuç çapulcunun söylemleriyle harita üzerinde operasyon yapmanın peşine düşerlerse bizde benzer bir operasyonla dengeleri değiştirmeye çalışırız. Hiç olmazsa onların oyunlarını bir süreliğine bozmuş oluruz.
Yeni dönemde uzun vadeli planlardan daha çok günün koşullarına uygun, maksimum verimin elde edilebileceği planların ön plana çıkacağı görünüyor. Dış politikada en azından 2012 yılı seviyesine ulaşabilirsek bir süre rahat nefes alabiliriz. Amerika, Rusya, Çin ve Hindistan ile aynı anda geliştirilecek ekonomik ve siyasi ilişkilerin yanında, Fransa’nın yeni yönetimi ile Avrupa’da farklı bir alternatif oluşturabiliriz. Tabi ki bütün bunlar kâğıt üstünde stratejiler, yarına ne olur bilinmez(!)
Uluslararası ilişkiler, diplomasi elbette sıkıcı konular ama üzerinde kafa yormamız gerekiyor. Duygusal veya içimizdeki hainlerin yönlendirmeleriyle aldığımız bazı kararların bedellerini hala ödemeye devam ediyoruz. İnşallah yeni dönemde dış politika anlamında da en kısa sürede istediğimiz seviyeye gelebiliriz.