Ortalama olarak birbirimize benzer sevgilerimiz, korkularımız, umutlarımız, önyargılarımız, tutkularımız, zevklerimiz, huylarımız, nefretlerimiz, umutsuzluklarımız var. Benzemeyen merhametimizin genişliği ve hüznümüzün derinliğidir. Buna rağmen, nefsimizin dürtmesiyle ayrıştırmak için, uzaklaştırmak için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz. Birbirimizin açığını aramaktan vazgeçmiyoruz. Yoruluyor ve yoruyoruz. Oysa bizler esenlik olması gerekenleriz. Hata yapanı affetmek gerekirken her vesileyle “hatalarımızı” hatırlatmak mı insanlık! Bu durumda hata yapan da bocalıyor, hatasını savunmaya başlıyor, dahası, o da hata aramaya başlıyor. Bu zor ve özel günleri kendimize dönmek için vesile bilsek ne güzel olurdu…
Bazı insanların hobi olarak dergi, gazete biriktirmesi gibi kendisine bağnazlığı seçenler de vardır.
***
Belki güzel bile denemez. Ancak güzellikten başka bir şey var. Daha iyi bir şey. Güzellik zamana yenilir, asıl güzel olan şey, zamana yenilmeyendir.
***
Birbirine meftun iki gözün beş-on saniye sessizce konuşmasını anlatabilmek için sayfalarca yazı yazılsa yine de eksik kalır.
***
Kaleci hariç hepimiz forvet olmak istiyorduk. Oysa birçoğumuz takıma hiç giremedi.
***
Bazı insanlar dünyaya yaşlı, yaslı ve yaşamamak için geliyorlar sanki.
***
Konuşurken yüzümüze bakamayan insanlar en masum ifadeyle mahcuptur.
Çok zaman da yalan konuşan insanlar konuşurken yüzümüze bakamazlar.
“Henry David Thoreau, ABD'nin Meksika'ya karşı yürüttüğü emperyalist savaş sırasında konan nüfus başına vergiyi, 'ödediği dolar bir adam öldürmek üzere, başka bir adam veya tüfek satın almaya yaramasın' gerekçesiyle vermeyi reddedince bir gece hapiste yattı. Kendisinden on dört yaşbüyük olan ve birçok özgürlükçü düşünceyi kendisiyle paylaşan Ralph Waldo Emerson, telaşla arkadaşını görmek üzere onun hücresine girdiğinde aralarında söyle bir konuşmanın geçtiği anlatılır:
- Henry, neden buradasın?
-Waldo, sen neden burada değilsin?”
Yanlarında değildim ancak Ralph Waldo Emerson’un bundan sonraki konuşmalarında arkadaşının yüzüne bakamadığına eminim.
***
Zayıf insan davranışı: Yokluğunun fark edilmesini düşünür, bunu kurar. Ortadan kaybolmasıyla insanların zihninde daha fazla yer kaplayacağını varsayar. Oysa yaşarken “yok” olan, ortadan kaybolduktan sonra tamamen unutulur.
***
Kimi insanların –güzel insanlar diyebiliriz- varlık nedenleri, çevrelerindeki insanların kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlamaktır. Bu insanların unvanları da yoktur. Mahallemizin bakkalı, kapı komşu, dede, nine, uzak bir akraba… Bozkırda açan çiçek, dili ve bakışı dualı, kimsesiz kalmış bir yalağıtemizleyen yolcudur bu… Çevremizdeki insanların iyi hissetmelerini sağlamak da iyi insan olmanın bir yoludur.
***
Pikniğe gidilecektir, arabaya binilmiştir, şoförlük yapacak olan şöyle söyler: “Biraz bekleyin, birkaç tane bıçak almam lazım. Ah, burada bir tane var, sırtıma saplanmış.”
***
Sözlerin altındaki gizli anlamlardan rahatsız oluruz, sözlerin kendisinden değil. Söz, arı duru, basit… Süt gibi olmalı diyordu Kazancakis. Süt gibi… Bunun içindir ki sözümüze sahip çıkamayacak, sözümüze su katacaksak, susmamız evladır.
***
“Böyledir işte, sırasında bizi derinden sarsan nice olay, zamanla kalabalıklarda anlatılacak öykücüklere dönüşür! Bu, konuşkan kişilerin çok zaman uyguladıkları bir terapi türüdür.”
***
Bir şeyi çok istemek –ilim hariç- Allah’ı unutmaya dönüşüyor. Çok istemek, çok zaman haddi aşmak oluyor. Çok isteyen değil hayırlısını isteyen ve olandan hikmet çıkaranlardan olmayı diliyorum.
***
Balkonda oturuyorum. Sen yanımdasın. Balkonda otururken de hayat akardı. Belki uzaklarda kalanları özler, belki ağlamaklı olur, belki yakın olup da uzak düşmelere üzülürdü... Belki yalnızca yıldızlara bakar, belki kendini sessizliğe, geceye bırakır, anı içine çeker ve şükrederdi insan. Belki tek başına, belki iki kişi olunurdu. Belki tüm bunlar dile gelmez ancak yine de söylenmiş olurdu.
Hepimizde, yalnızca bir insanın gördüğü güzellikler vardır.
Kendimiz bilmeyiz, sevenimiz bilir.
Allah’a emanet olasın insan çiçeği!
Ben bu yazıyı yazarken, fonda şu türkü çalıyordu:
“Dost cemalin benzer güneşe aya
Bakamam yüzüne yandırır beni”