İçerisinde yaşamış olduğumuz çağı bilişim çağı, sanal gerçeklik çağı olarak nitelendiren, tarif eden, isimlendiren kimseler var. Nedir sanal gerçeklik? Teknoloji bilgisayar/hologram kullanılarak oluşturulan kurgular ile gerçek ve hayalin birleştirilmesidir. Sanal bir dünyanın içerisinde gerçekten bulunuyormuşsunuz gibi hissetmenizi sağlayan dijital ve fiziksel elementlerin bütününe de sanal gerçeklik deniliyor.
Bu durum insanoğluna ne kazandırıyor veya ne kaybettiriyor? Özellikle sanal alem dediğimiz sosyal medya dünyası, kişiyi gerçeklerden kopararak tamamen içe kapanmasına ya da görüntülerden (fotograflar, otuz saniyelik tiktok videolar, likelar, emojiler, üç boyutlu animasyonlar) oluşan bir dünyada yaşamasına sebep oluyor. Bu durum bireylerde farklı inançların, batıl inanışların, farklı psikolojik ve sosyolojik travmaların ortaya çıkmasına, gelişmesine de sebep oluyor. Küresel ve teknolojik güçler, mevcut olan sorunları daha da ağırlaştırarak, insanoğlunu bir anlamda hakikatten/reel dünyadan kopararak, farazi bir hayal dünyasında yaşamaya teşvik ediyor. İnsanlığın gerçeklere gözlerini kapatmak suretiyle sanal alemde soyut bir varlık olarak kendini tanımlamasını, sosyal medyada rahatlamasını, psikolojik anlamda haz almasını temin ederek vicdanının sesinden kaçmasını sağlıyor. Vicdanını sesinden kaçan insan gerçeklere de (dış dünyada olan biten her türlü olumlu ve olumsuz hadiselere) gözünü kapattığından dolayı, aklıyla değil tamamen okşanan gururuyla, şişirilen egosuyla hareket ediyor.
Bütün bunlara bir de manevi aidiyetsizlik depresyonu eklendiği zaman insanoğlu, her ne kadar sözde giderek artan manevi arayışlara yöneliyor gibi görülse bile, bu arayış, normal köklü tarihi bir dini gelenek olmayıp daha çok yine gerçeklikten kaçış anlamı taşıyan yalanlara ve yine sanal dünyada şişirilmiş balonlara inanma, tapma derecesinde bağlılık seviyesinde gerçekleşiyor. Bunun da ötesinde bu durum insanların psikosomatik ve ruh sağlığını da olumsuz yönde etkiliyor. Zira sürekli olarak görüntülerle beslenen ve insanın öfke, kin, şehvet, nefret gibi nefsindeki hayvani yönlerine; yeme, içme, cinsellik gibi biyolojik yönüne hitap eden bilinçaltı, belirli bir noktadan sonra ya ruhen ciddi anlamda bir çöküntü yaşıyor ya da dış dünyada saldırgan bir psikolojiye dönüşebiliyor. Bunlara ilaveten veya bunların yanı sıra, üçüncü bir yol olarak da tamamen içine kapanma egonun yüceltilmesi ve dış dünyadaki diğer insanlara karşı vurdumduymazlık, sorumsuzluk şeklinde ortaya çıkabiliyor.
İşte bugün, sayısı yedi milyarı aşmış olan dünya insanlığını değerlendirdiğimizde, özellikle teknolojiyi, bilgisayar teknolojisini, sosyal medyayı aktif olarak kullanan Amerika, Avrupa, Ön Asya ve Uzak Doğu Asya ülkelerinde bu tür psikolojik rahatsızlıkların ve sadist, mazoşist, psikopat ve sosyopat davranışların artışınıda bir anlamda çözümlemiş, en azından hastalığın illetini teşhis etmiş olabiliriz. Özellikle gelişmiş ülkelerde yaygın biçimde görülen intihar ve otomütilasyon -kendi bedenine zarar verme, jiletçilik gibi- anoreksiya, -aşırı derecedeki rejimler sonucu anormal kilo kayıpları- tedavi amacı taşımayan estetik çılgınlık, obezite gibi sorunlar, bunun yanı sıra madde bağımlılığı ya da anormal cinsel saplantıların artışı sanal dünyadaki o kaçışın ve vicdanın bastırılmasının bir dışa vurumu, bir anlamda soyut sahteciliğin, somut patlaması olarak da değerlendirebiliriz.
Özellikle internet ve sosyal medya bağımlılıkları ve sosyal medyada kişinin sanal bir kişilik oluşturarak, bu sanal kişiliğini yüceltmesi/ilahlaştırması, sanal egoizm karşımıza kalabalıklar arasında derin bir yalnızlık duygusu, bu yalnızlığın getirdiği kaygı ve bu kaygının da çoğu zaman gerek sanal âlemdeki paylaşımlarında, gerekse dış dünyada öfke ve nefret patlaması şekline dönüştüğünüde uzmanlar ifade ediyor. İnsanın kendisini gerçek dünyadan dışlayarak sanal dünyaya hapsetmesi, ruhunu manevi olarak beslemek yerine, ruhunu sanal dünyada tatmin etme arayışları, karşımıza alturistik değerlerin kaybolduğunu ve şefkat, merhamet, isâr gibi insani duyguların yok olduğu sonucunu ortaya çıkarıyor.
Bunun bir ileri basamağı, "narsizm" diye tanımladığımız kişinin kendisine tapması, kişinin kendisine saplantı derecesinde aşık olması şeklinde ortaya çıkıyor. Sigmund Freud'un tanımıyla "dış dünyadan soyutlanan libidonun egoya yönlendirilmesi" diye tabir edeceğimiz narsizm, kişinin kendi bedenini beğenmesi, kutsaması, dış görünüşünü amaç haline getirmesi olarak tanımlayabiliriz. İşte bu durum, sağlık temelli olmayan estetik operasyonlar, dövme, ileri derecede abartılı makyaj gibi bir takım davranışsal bozukluklar olarak da kendisini gösteriyor. Narsizmi, yani bir anlamda kişinin kendisini ilahlaştırılması ve zihninde kurguladığı ve bugünkü ileri derece teknolojik iletişim ağlarını, sanal dünyayı, sosyal medyayı kullanarak ortaya çıkarmış olduğu enaniyet ve bencillik duygusunu, egosunu sanal alemde ispatlama çabası olarak ifade edebiliriz. İnsanların sosyal medya platformlarında sürekli olarak yediklerini, içtiklerini, giydiklerini, vucut hatlarını, makyajlarını, sahip oldukları arabalarını, paralarını, bazı kadınların evlerini, mutfaklarını, yeni doğmuş çocuklarını ve çocuklarının odalarını paylaşmaları, gösterme/gösteriş yarışına girmeleri, insanlardan "like" beğeni alma arayışları, beğeni ve görüntülenme sayısı arttıkça mutlu olup haz duymaları, buna mukabil beklediği beğeni ve yorumu alamadığı zaman karamsarlığa ve hâlet-i rûhiye olarak çöküntüye girmeleri narsizmin yani kendi kendine, kendi nefsine taptığının bir yansımasıdır.
Kur'an-ı Kerim'de Furkan Sûresi 43. Ayeti Kerime'de ifade edilen; "Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü?" ve Casiye Sûresi 23. Ayeti Kerime'de; "Nefsinin arzusunu ilah edinen, Allah'ın (o kişinin) halini bildiği için saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?" ilâhi hitabı günümüzde ki insanlığın son tahlilde gelmiş olduğu durumu, 1400 yıl öncesinden veciz bir şekilde ifade etmektedir.
Bugün narsizm dediğimizde, kişinin kendi nefsani arzularına, kendi çıkar, menfaat ve şehvetine tapması ve bunu sanal alemde haz boyutunda yaşaması, maalesef Müslüman genç nesillerde de salgın bir hastalık olarak yaygınlaşmaya devam etmektedir. Kıyıya vuran bebek cesetleri, soğuktan donarak ölen bebekler, açlıktan ölen insanlar, sanal dünyanın sahte tanrılarını hiçbir şekilde ilgilendirmemektedir. Zira ölümler, zulümler gerçek dünyada yaşanıyor. Sanal dünyada, gözleri açık donarak ölmüş çocukların fotoğraflarının beğenilmesi ya da fotografların instagram, facebook, WhatsApp, twetter vb. sosyal medya hesaplarında paylaşılıp duyar kasılması, vicdanları sanal olarak örttüğünden dolayı altruistik manada insanları harekete geçirmiyor. Sanal dünyada, tek tuşa basmak suretiyle görüntüsünü sağladığı emojilerle yada paylaşımlarla vicdanını rahatlatarak, güya bir şeyler yaptığı, faaliyete geçtiği yanılgısına kapılıyor.
Narsist hedonizm, özellikle araçları amaç haline getirmiş inancı bilgi temelinde olmayan kuşakları ve insanlığı o derece derinden kavradı ki; sanal yalanlar somut gerçeklerden daha çok ilgisini çekiyor. Yalanlara, sahtekarlıklara, inanmayı bir inanç haline getirip, yalanın kutsallaştırılmasına, zihnen fikren sahtekarlığa yönelmesine sebep olabiliyor. Sanal dünyada siz gerçekleri dile getirdiğiniz zaman, o narsist hâletiruhiyenin etrafındaki ego duvarına çarpıp kırılıp geri dönüyor. Ego, o narsist heva putunun etrafında öyle bir filtre görevi yapıyor ki; o narsist balonu, putu patlatacak her türlü gerçekliği engellerken, o balonu şişirip büyütecek her türlü yalanı emip absorbe edip, balonu genleştirmeye ve gerginleştirmeye devam ediyor.
Şayet dünya gençliği, özelliklede Müslüman gençlik, şuursuzca girmiş olduğu bu soyut dünyadan, tapmış olduğu soyut putlardan kendisini soyutlayıp; somut gerçek dünyaya dönemez ise, önümüzdeki yıllardaki yıkım, şu anda olduğu gibi Corona virüsleri vesaire ile değil, soyut putların kendi kendini imha etmesiyle gerçekleşecek ya da Allah soyut putlara tapan bu narsist kavmi somut olarak helâk edecek....
Sosyal medyada sanatını, eserlerini, faaliyetlerini, doğru haberleri ve doğru bilgiyi paylaşanlar müstesna...