Vatandaşlarına iş imkânları sağlamak, varsa tarıma elverişli kamu arazilerini kullanıma açmak devletin önemli görevlerinden birisidir. İslam tarihinde bunun birçok örneği vardır. Mesela, Resulullah (s.a.v), Hayberi fethettiği zaman buranın arazisini askerlere ganimet olarak dağıtmak yerine bir kısmını halka ziraat yapmaları karşılığında tahsis etmiştir. Yine Hz. Ömer de sevad arazisini fetheden askerlere dağıtmak yerine bu araziyi eski sahiplerine geri vermiş, bu araziden haraç vergisi almış, elde edilen geliri Müslümanların kamu hizmetlerine harcamayı tercih etmiştir. Bu her iki uygulamada, toplum yararına hedefler gösterilmiştir.
Devlet, toplumların siyasi birlik biçimidir. Devlet örgütlenmesi, yöneticinin sevk ve idaresiyle ayakta durur. Sosyal devletin, vatandaşlarına karşı görevleri, vatandaşların da devlete karşı görevleri vardır. Bu makalemizde biz, devletin vatandaşlarına karşı sosyal ve ekonomik politikaları üzerinde duracağız. Devlet gemisini koordine eden yöneticiler, işsiz olan vatandaşlarının niteliklerine göre iş imkânları sağlamalı, evlilik çağına gelmiş ama ihtiyaç sahibi olduğu için evlenemeyen gençlere evlilik fonları tahsis etmeli, konutu olmayan veya konut alacak durumda da bulunmayan vatandaşlarına ya konut sağlamalı ya da bu alanda maddi imkânlarda bulunmalıdır. Ayrıca malul, hasta, yaşlılık, fakirlik, dul kalma gibi nedenlerden dolayı çalışamayacak durumda olanlara maaş bağlamalı, onları sağlık ve eğitim alanında sosyal güvencelere kavuşturmalıdır. Bütün bunlar, sosyal devletin görevleri arasındadır. Her hak sahibine hakkını vermek, adalettir. Buradan yola çıkarak söyleyelim ki, nitelikli ya da niteliksiz vatandaşlara, eğer çalışmak istiyorsa, bugün sanayide her türlü iş vardır. Yirmi yıllık Ak Parti iktidarında yukarıda saydığımız ya da sayamadığımız birçok alanda sosyal devlet politikalarının bir gereği olarak vatandaşın iş, aş, eş ve konut ihtiyaçlarını karşılamada birçok sosyal destek politikası yürürlüğe sokulmuştur. Bu sosyal ve ekonomik politikalardan birçok vatandaşımız yararlanmaktadır.
Öte yandan İslam, çalışmanın değerini yüceltmiş ve teşvik etmiştir. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünü, size boyun eğdiren O'dur; öyleyse yerin sırtlarında dolaşın, Allah'ın verdiği rızıktan yiyin; sonunda dönüş O'nadır.” (Mülk 15). “Yerin sırtlarından” maksat, ekilecek, dikilecek tarım arazilerinde ziraat ve hayvancılık yapmak, altın, gümüş, kömür, bor, uranyum gibi yeraltı madenlerini çıkarmak, petrol, gaz gibi enerji kaynaklarından faydalanmaktır. Bu konuda hem devlete ve hem de özel sektöre büyük görevler düşmektedir. Türkiye’miz bu konularda da son zamanlarda hayli mesafeler almıştır. Elbette bu gelişmelerin etkisi zaman içerisinde vatandaşa refah payı olarak yansıtılacaktır. Yüce Allah’ın yeryüzünü kullarına boyun eğdirişi, onların akıllarını kullanıp bilimsel yöntemlerle faydalanma biçimlerini hizmete sokabilmektir. Yoksa Kur’an bize formül vermiyor, formülü bulması için insanı çalışmaya, bilim üretmeye ve üretilen bilimi teknolojiye dönüştürmeye teşvik ediyor.
İslami bakış açısında, insana çalışmasının karşılığı vardır. İslam, almayı değil, vermeyi öne çıkarmıştır. İslam toplumu bir dilenciler toplumu olmamalıdır. Herkes gücü nispetinde üretime ve çalışma barışına katkıda bulunmalıdır. Bu anlamda sosyal devlet de vatandaşını miskinliğe ve salt tüketiciliğe değil, çalışan, üreten bir toplum yapısı kurmaya teşvik etmelidir. Bugün bu alanda özellikle iş kurma konusunda devletin karşılıksız birçok fonları vardır. Belki de zamanımızda vatandaşın çoğu bunu bilmemektedir. Onun için televizyonlarda devlet, kalkınma ve gelişmede, yoksullukla mücadelede vatandaşlarını bilinçlendirme ve yardım fonları konusunda spot cümlelerden oluşan uyarılarla bilgilendirmelidir.
Sonuç olarak, İslam, herkesi gücü nispetinde çalışmaya ve üretmeye teşvik etmiştir. Çünkü tembellik ve işsizlik, toplum barışının geleceği için en büyük fitnedir. Tembellikten ve ataletten kurtulmak için gayret sarf edilmelidir. Günümüzde üreten zengin devletler, geri kalmış ülkelerin yönetimleri başta olmak üzere her şeylerine egemen olmaktadırlar. Bu tehlikeden dolayı Hz. Peygamber (a.s), bir fakire dilenmek yerine odun toplayıp pazarda satmasını tavsiye etmiştir. Hz. Ömer de herkes işe giderken, namaz vakitleri dışında camide miskin miskin oturan Müslümanları uyarmış, gökten altın ve gümüş yağmaz diyerek onlara çarşının ve pazarın adresini göstermiştir. Unutmayalım ki, İslam toplumu bir mükellefler toplumudur. Hak talebinden önce, herkes kendi vazifesinin hakkını tam olarak yerine getirmelidir.