Haziran FED toplantısının yapılmasının yaklaşıldığı şu günlerde, her zamanki gibi her kafadan ayrı bir ses çıkmaya devam ediyor. ABD ekonomisi ile ilgili açıklanan bir sürü istatistik bilgilerinden, özellikle FED’in bölge başkanları isteyen istediği tarafı alıp yorumlayarak, bir yandan küresel ölçekte meydana gelecek kanjonktürel dalgaların gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin nasıl etkilendiğini, diğer yandan da kendi ulusal ekonomilerinin göstereceği refleksleri ve boyutlarını test edip bir taşta bir kaç tane kuş vurma peşinde koşmaktadırlar ki işin tuhaf olan tarafı ise, böyle yapmayı alışkanlık haline getiren FED başkanlarının bu konuda, büyük oranda başarılı olmalarıdır. Yılda sekiz defa yapılan FED toplantıları öncesi, toplantı günü ve sonrasında alınan kararlar ile ilgili olarak ortaya atılan açıklamalar, görüşler, yorumlar ülkelerin ekonomi gündemlerinde ilk sıralarda yer almaktadır. Ekonometri ve istatistik bilim dalının son yıllarda önemli aşamalar kaydetmesi, elde edilen verilerin sayılarının ve niteliğinin artmasına bağlı olarak simülasyon modellerle, ekonomilerin gelecekte olabilecek farklı durumları anlaşılmaya çalışılmaktadır. Her toplantısı öncesi ve sonrasıyla neredeyse tüm ülke ekonomilerini etkilemesi yaklaşık bir ay sürmektedir. Bir ay geçtikten sonra yapılacak yeni FED toplantısı yaklaştığı için aynı süreç, yine tekrarlanmaktadır.
Olaya bir başka açıdan bakılacak olursa FED toplantıları, alınan kararlar, etkileri küresel bir özellik kazanarak tüm ülkeleri sarmalamıştır. Aklımıza, neden FED toplantıları dünya ekonomi gündeminin ilk sırasında yer almaktadır? yada FED’in ABD’den, Yellen’in Obama’dan daha fazla gündemi işgal etmesine yola açan faktörler nelerdir? veya Yellen’in ratinginin bu kadar yüksek olması sebep mi yoksa sonuç mudur? gibi bir takım sorular gelebilir. Konuya biraz ayrıntılı bakmaya çalışırsak, tüm dünyanın gözünün FED ve ABD üzerinde olmasının, tek başına gelişmiş ülke grubunda yer almasıyla açıklanamayacağı ortadadır. Öyle olsaydı, örneğin Fransa, İtalya, Almanya, İsviçre, Kanada gibi gelişmiş ülkelerin de global ekonomi bazında ABD kadar olmasa da kendinden söz ettirmesi gerekirdi yada BRIC ülkeleri arasında bulunmasına rağmen örneğin Çin’in, ABD kadar değilse de en çok ilgi duyulan ikinci sırada yerini almasının, haklı olarak başka bir açıklamasının yapılmasına ihtiyaç vardır. ABD merkez bankası FED’in yaptığı toplantıların ve toplantı tutanakları ile Yellen’in kendinden söz ettirmesindeki en önemli faktör, ABD’nin dünyanın en gelişmiş ülkesi sıralamasında birincilik koltuğuna oturmasından ziyade küresel ticaret hacminin %24’ünü meydana getirerek, en büyük ekonomiye sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Üstelik bir Amerika vatandaşının harcama kapasitesi dünya ortalamasının 4.4 katıdır yani bir Amerikalı dünya ortalamasındaki bir kişiden 4.4 kat daha fazla harcama yapmaktadır. Durum böyle olunca ABD ekonomisinin olumlu veya olumsuz veriler göstermesi, ayrıca verilerin kısa, orta ve uzun dönemde olası etkilerinin sonuçları, tüm dünyayı kapsamaktadır. Yani dünyanın Yellen’in kararlarına odaklanmasının nedeni; renkli gözlerine, beyaz saçlarına, şık görünümüne aşık olduğundan falan değil, FED’in kararlarının dünya ekonomisini resesyona, stagnasyona hatta slumpflasyona sokabilecek kapasitesinin varlığından dolayıdır. Aynı şekilde gelişen ülkeler arasında yer almamasına rağmen Çin’in kendinden, Eurozone ekonomisinin önde gelen gelişmiş ülkelerinden örneğin İngiltere’den daha fazla söz ettirmesi, dünya ekonomisinin %19’unu oluşturmasından kaynaklanmasıdır. Tüm bunların üzerine üretim sürecinin önemli faktörlerinden olan petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarının istikrarının sağlanamaması, ülkelerin ekonomi politikalarının da, sistematik yapı arz etmesini önlemektedir. Günümüzde ülkelerin uzun ve orta vadeyi geçtik, kısa vadede bile ekonomi politikaları dizayn etmelerinin önündeki ilk sırada yer alacak engel olarak, talep ve arz şoklarını belirtmemiz gerekir. Şoklar adı üstünde beklenmedik iktisadi etkiler doğuracak her türlü olayın meydana gelmesidir. Küresel bazda şoklara örnek olarak terör eylemleriyle petrol ve emtia fiyatlarındaki oynaklığın sürmesi, ülkemizle ilgili ise terör eylemleri, siyasi mücadelenin bu zamana değin hiç olmadığı kadar sert ve seviyesinin yerlerde sürünmesi, Rusya uçağının vurulmasına bağlı olarak bu ülkeyle yapılan dış ticaret trendinin düşmesi sayılabilir.
Tüm ülkeler bu tür talep ve arz şoklarının varlığını kabul ederek, sağlam temeller üzerine ekonomilerinin geleceklerini kurarak, reel ve finansal sektörün istikrarını temin etmelidirler. İster küresel piyasaların ister ülkemizle ilgili olarak talep ve arz şokları meydana getirecek gelişmelerin bilinmezliğinin, kaos ortamını derinleştirerek artıracağı daha net görülmektedir. Bu vakitten sonra dünya ekonomilerinin ve özelikle ülkemizin bu gibi şoklara karşı dirençli kalabilmesi, ekonomik yapımızın esnek, yenilikçi ve yüksek teknolojiye dayalı üretim sisteminin kurulmasıyla mümkündür. Tabi ki bu durumun toplumsal barış, birliktelik, evrensel hukuk sistemi ve demokrasiyle taçlandırılması şartıyla.
Soru: Üretim açığı pozitifken nominal faiz oranı artırılır mı? Neden?...
Sözün Gözü: Kalbinle ağzının konuştuğu aynı olsun.