SON KİTAP: NUTUK

Bekir Dolu

Belli ki son zamanlarda arayanı soranı yok. Gündemden düşen tiyatrocu Gülriz Sururi T24’e verdiği röportajda ilgi çekici ifadeler kullanmış. Nutuk’u kutsal kitap ilan eden Sururi, iktidara, onu seçenlere ve başörtülülere hakaret etmeyi de ihmal etmemiş.

Her ne kadar üzerinde konuşmanın israf-ı kelam olacağı bir röportaj olsa da ulusalcı-kemalist kafanın nasıl işlediğini göstermesi açısından eşsiz bir söyleşi. Bakın ne hezeyanlar yumurtlamış: 10-12 yıl önce başörtülüler neredeydi? Sistematik olarak geldiler. Nişantaşı kafelerinde oturmaları emredildi. En beklenmedik restoranlara, kafelere, sinemalara, tiyatrolara her yere yayıldılar.

Tabire dikkat! Yayılmak. Başörtülüler koyun sürüsü olduğu için, çobanları nerede isterse orada yayılıyorlar tabi! Bütün başörtüsü karşıtları gibi söze benim ninem de başörtülüydü diyerek başlıyor ki rahatça manevra yapıp, halkın değerlerine güzelce saldırabilsin. Gerçi bizim halk dediğimiz şey, böyleleri için temizliğe gelen gündelikçi türbanlı kadından ibarettir.

Diğer beyaz türkler gibi bu Tutankamon suratlı kadın da örtülülerin, başörtülerini atıp, saçlarını rüzgârda savuracağı güzel günlerin hayalini kurarak iç geçiriyor zahir. Ve öteki frenk sevdalıları gibi halkın dininden ve dinin kurallarından inadına bihaber. Başörtüsüne şal, fular gibi bir aksesuar muamelesi çekiyor. Ne diyelim; Ölüsü olan bir gün, delisi olan her gün ağlar.

Her ne kadar Benim için Atatürk’ün Nutuk’u inmiş son kitap" diyorsa da, en azından diyanetin Kuran mealini de alıp okumasını tavsiye edelim. Hani şu oraya buraya yayılan başörtülülerin kutsal kitabı var ya işte o. Ara sıra bu kitaba da bir göz atıverirse, içinde yaşadığı topluma bu denli fransız kalmaz.

Röportajın ilerleyen kısımları da inadına uçuk  "Akp iktidara gelmeden önce ne kürt sorunumuz vardı, ne Kıbrıs sorunu, ne ekonomi sorunu, ne tesettür. diyor.

Elbette AKP’den önce Kürt sorunu yoktu. Kar üzerinde yürürken kart-kürt diye ses çıkaran dağ türkleri vardı. Kıbrıs da Ayşe tatile çıktığında fethedilmişti.

Gerçi pek bu işlerden anlamayız, cahiliz biz. Hatta bazen haddimizi aşıp böyle gevezelikler de ediyoruz. Aslında bu üstün insanlar tarafından eğitilmeye ihtiyacı olan koyun sürüsüyüz, hatta makarna–kömür tayfasıyız biz. Makarnayı getir oyu al. Lütfen mazur görsünler bizi.

 

28 ŞUBAT

 

Bin yıl süreceği söylenmişti,

Ancak 5 Yıl sürebildi.

Ne yazık!

Fadime Şahin’in yatakta basılmasıyla motor diyen bir film. Öyle bir film ki; senaryosu yazılırken Sisi lakaplı dönme’den bile medet umulan bir film. Filmin ismi : laiklik elden gidiyor”

Oysaki ne laiklik elden gidiyordu, ne de irtica hortlamıştı!

Atatürk’ü kendilerine siper edinmiş balans ayarcısı haramzadelerin emekliliklerinin hemen ertesi günü utanmadan bazı şirket yönetim kurullarında mesaiye başladıkları, postmodern hazine boşaltma süreciydi asıl hortlayan.

Askerin, bütün yüksek yargıçları, üniversite hocalarını, gazetecileri salonlara doldurup hazır ol çektirttiği o günlerde, salona komutan girince ayağa kalkarak hürmetle alkışlayan yüksek(!) yargı mensuplarının görüntüsü ise o günlerden zihnimizde kalan en iğrenç fotoğraftı belki de.