Zaman bir şekilde kendi halinde geçmeye devam ediyor. Mesele bu geçip-giden zamandan yanımıza olumlu anlamda ne kaldığıdır. Sadece her geçen gün biraz daha yaşlandığımızla mı kalıyoruz yoksa kendimize bir şeyler katabiliyor muyuz? Nereden mi geldim bu meseleye. Bilmem farkında mıyız ama ömrümüzden bir Ramazan daha geçiyor…
Geçen yıl Ramazan ayının son yazısını son yedi gün farkında mıyız diye yazmışım. Zaten biraz sıkıcı, takıntılı ve çoğu zaman düz mantık bir adamımdır. Kafamdaki belli meselelere kalıcı çözümler bulamadığım zaman, aynı meseleler etrafında dolaşıp dururum. Ben sadece sıkıntı kendimde zannediyordum ama mesele çok daha farklı. Biraz geriye çekilip yaşadığımız hayata baktığımız zaman ister aylık, yıllık, isterse günlük saatlik dilimlerde olsun hep belli bir rutinin içinde değil miyiz? Öyle kişisel gelişim zırvası parçalayıp, aydınlanalım, titreyip kendimize gelelim gibi beylik laflar etmeyeceğim. Yaptığım tespit aslında herkesin farkında olup, bir kısmının ısrarla görmezden geldiği, günlük hazlarla geçiştirdiği insanlığın en büyük sorunlarında birisi.
Peki, bir çözüm önerim var mı? Aslına bakarsanız yok. Evet, belli bir rutinin içinde hapsolduğumuz farkındayız. Lakin günlük yaşamın konforu içerisinde o rutinden çıkmak için gerekli olan adımı atmaya cesaretimiz yok. Kendi açımdan zamanla sürekli sorun yaşayan biriyim. Millet vakit geçmiyor diye hayıflanırken bana zaman yetmiyor. Artık ne kadar lüzumsuz işlerle meşgul oluyorsam… Zamanın yetmemesinin en büyük sebebinin çok sevdiğim erteleme huyumun olduğunu biliyorum. Bu huydan vazgeçmek için adım atmayı da sürekli erteliyorum… Şaka bir yana Ramazan’ın son günlerinde bu erteleme huyumdan şaşırtıcı bir şekilde vazgeçmeye başladım, ya da yavaş yavaş bırakıyorum diyeyim.
Şimdi kendimize şu basit birkaç soruyu soralım. Geçen yıl Ramazan ayını nasıl geçirmiştim, bu yıl için neler yapmayı planlıyordum, şu anda nerede, hangi aşamadayım? Gündelik üzerimize farz olan ibadetlerimizde bile ciddi sıkıntılar var. Nafileleri ise yaşlılığımıza, emeklilik çağımıza erteliyoruz. Kendimize hep çevremizdeki olumsuz kişileri örnek gösterip kıyaslama yapıyoruz. “Adamlar sıcağı bahane edip oruç tutmuyor. Ben en azından oruç tutup, beş vakit namazımı kılıyorum. Bu da yeter. Fazlası mı? İnşallah ileri de. İleri mi nerede…” Bu sene Ramazan’ı resmen seçimlere kurban ettik. Siyasetçilerden bahsetmiyorum bile. Birçoğunun yatacak yeri yok. Sabah akşam tanımadığımız insanlar hakkında attık, tuttuk. Meselelerin önünü arkasını araştırmadan insanların bol bol günahlarını aldık. Yetmedi açık açık küfrettik. Sosyal medyada saçmalamalarımızdan artık bahsetmiyorum bile…
Zamanı değersiz, anlamsız bir şekilde tüketip, kendi ömrümüzün finaline doğru yol almayı sürdürüyoruz. Geçip giden günden yanımıza yapamadıklarımız kalıyor. Yapılacak ibadetler, okunacak kitaplar, izlenmesi gereken filmler, diziler var. Aranması, hali hatırı sorulması gereken akrabalar, arkadaşlar, büyüklerimiz var. Fakat hiçbirine vakit bulamıyoruz yahut biz öyle sanıyoruz. Bugün de ölmedim anne deyip, yarın için kepengi kapatıyoruz. Artık nasıl bir hissizlikse yaşadığımız gerek manevi, gerekse gündelik hayatımız tam anlamıyla bir hiçlik içerisinde. Dünya kupasına sayılı gün kalmasına rağmen onun heyecanını bile duymuyoruz.
Yarın Kadir gecesi. Boşa geçirdiğimiz Ramazan için bir altın kupon, tek ders sınavı... Hiç olmazsa bu Kadir gecesini bari elimizden geldiğince verimli geçirelim de kayıplarımızı biraz olsun azaltabilelim. Bu kafayla gitmeye devam edersek sonumuz, sonramız hiç aydınlık değil bu kadarını bilelim yeter…