Dün sabah Konya'da sinir krizi geçirdiği belirtilen bir ruh hastasına yardıma giden ambulans ekipleri, polisten yardım istedi.
Ruh hastası, yardıma giden polislere bıçakla saldırdı. Saldırıda, polislerden Mustafa Topuz sırtından yaralandı. Ekipteki diğer polisler tarafından silahla vurulan saldırgan ise yaralanarak etkisiz hale getirildi.
Bıçak saldırısından darbeler alan polis memurunun durumu ağır.
Düşünün, polise bunu yapan bizlere neler yapmaz?
Bizi kim koruyacak diyoruz ya, soruyu daha doğru soralım; bizi korumakla görevli olanları kim koruyacak peki?
Daha yakın zamanda İstanbul’da bir müptezel tarafından şehit edilen Şeyda Yılmaz’ın toprağı kurumadı henüz. Keza cumartesi günü yine İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde görevli olan bir polis memuru, bir ruh hastası tarafından ensesinden bıçaklandı.
Şimdi de Konya’da bir polis memurumuz sırtından bıçaklandı.
Görüntüleri dehşetle izlerken hem sinirim tepeme çıktı hem üzüldüm.
Polise hiç çekinmeden böyle saldırılıyorken bizler sokakta nasıl güvenle yaşayacağız. Eşimiz, dostumuz, çoluğumuz, çocuğumuz nasıl yaşamına devam edecek?
Bu ruh hastalarıyla, müptezellerle, canilerle, pisliklerle iç içe beraber yaşıyoruz. Sokaklar resmen işgal edilmiş durumda. 20 suç kaydı olan vahşiler sokaklarda elini kolunu sallayarak rahat rahat geziyor. Psikolojisi bozuk, toplum güvenliği açısından büyük risk teşkil eden ruh hastaları elini kollunu sallayarak rahatça geziyor.
Bir tek masum vatandaşlar bu kadar rahat gezemiyor sokaklarda…
Şiddet olayları artık çığırından çıktı. Berbat bir haldeyiz!
Bu sokak olaylarını kimse görmezden gelmesin, halının altına süpürülerek geçiştirilecek şeyler değil bu olaylar. Adalet sistemi ve güvenlik sitemi çökmüş durumda. Hatta bence çürümüş durumda. Sistem her gün birine zarar veriyor veya öldürüyor.
Nereye kadar devam edecek bu garabet bilmiyorum ama uyarıyorum, hemen, derhal bir şeyler yapılmazsa, bir adım atılmazsa insanlar bireysel silahlanmaya da gidecek, kendi adaletini kendisi sağlama yoluna da başvuracak. İç barışımız, iç güvenliğimiz tamamen elden gidecek.
Devletimizin acilen aksiyon alması gerekiyor.
Bizi yıllardır kapısında bekleten Avrupa Birliği yasalarıyla falan olacak işler değil bunlar. Devletin demir yumruğu acilen sokaklara inmeli.
Adli sistemle birlikte infaz yasası başta olmak üzere tüm güvenlik yasaları hiç vakit kaybedilmeden değiştirilmeli.
Kimse söylemiyor ama hapishanelerde de baştan aşağı sistem değişikliğine gidilmeli. Suçluları ıslah etmek bir yana, otel konforuyla ceza veren bir sistem dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Hapishanelerin şartları ağırlaştırılmalı, açık görüş gibi çok sayıda rahatlatıcı ayrıcalıklar kaldırılmalı. İşin özeti içeriye düşen insan düştüğüne pişman olmalı, her gün muhasebe yapmak zorunda kalmalı. İçeriye girer 3-5 ay yatarım diyememeli mesela.
Yine konuşulması gereken bir konu daha var; tımarhaneler! Eskiden olduğu gibi ruh ve sinir hastalıklarında tımarhane sistemi getirilmeli. Topluma zarar verme şüphesi çok yüksek olan şizofreni, bipolar bozukluk hastaları toplumdan uzak tutulmalı.
Bence en önemlisi de polislerimizin yetkisi artırılmalı. Yaka kamerası zorunluluğuyla birlikte polisimize özellikle Konya’daki gibi bıçaklı saldırılara karşı vur yetkisi verilmeli.
Konya’daki saldırı videosunu izleyen herkes aynı şeyi düşünmüştür, ruh hastasının birisi elinde bıçakla polislerin üstüne hücum ediyor ama polislerimiz kaçıyor. Burada polislerimize de bir şeyler demek lazım.
Silahlı polislerimiz bıçaklı saldırgana karşı neden tetikte değillerdi? Şahıs ansızın, tuzağa düşürüp değil göz göre göre saldırıyor. Polisimizin o esnada saldırganı direkt olarak etkisiz hale getirmesi gerekirdi.
Bu satırları yazdıktan sonra kendimle çelişiyorum tabi…
Polislerimizin hepsi evine ekmek götürme derdinde, ne yapsın garipler; çekip vursalar bir ton soruşturma, mahkeme. Uğraş dur. Değmez…
Belki yazdığım bazı satırlar biraz ağır olmuş olabilir ama hal-i pürmelalimiz berbat, bunları konuşmamız gerekiyor. Bu konunun üzerine gitmemiz gerekiyor.