Sofranızı Suriyeli Kardeşlerinize Açın…

Ramazan Yaşar

Aslında sofralarımızdan önce yüreklerimizi, vicdanlarımızı Suriyeli kardeşlerimize açmamız gerekiyor. Türkiye ülke olarak bunu fazlasıyla yapıyor. Avrupa ülkelerine, Lübnan ve Ürdün’e geçen Suriyelilerle; Türkiye’de kalanların durumunu karşılaştırın aradaki büyük farkı siz de göreceksiniz. Beş yıldır iki milyon beş yüz bin Suriyeliye Ensar olmaya çalışan bir devletimiz var.

Seçim süreçlerinde muhalefet liderlerinin, insanlık ve vicdandan nasipsiz açıklamalarını bir tarafa koyarsak; halkımızdan sıkıntılı bir yaklaşım görülmedi. Devletin Suriyeli misafirlerimize yaptığı harcama kadarını da halkımızın bireysel ve yardım kuruluşları aracılığıyla yaptığını biliyorum. Türkiye’nin harcadığı 8 milyar dolar. Koca dünya 400 milyon dolar yardım yapmış. Koskoca (!) Avrupa Birliği’nin 13 ülkesi ise 3 milyar doları vermemek için bin dereden su getiriyor. Dünyanın bu duyarsız, bu umursamaz, bu vicdan ve merhameten yoksun yaklaşımını görünce Türkiye’nin yaptığı harcamanın anlam ve önemi daha anlaşılır oluyor…

Savaşın kavurucu, ölümün soğuk yüzünün kovaladığı bu masum ve mağdur halka sahip çıkmak bir insanlık, bir kardeşlik, bir dindaşlık, bir tarihdaşlık, bir komşuluk görevidir.

Herkes vicdanının, insanlığının el verdiği ölçüde bu dertle dertleniyor…

Suriyeli misafirlerimizin durumunu neden gündeme getirdim?

5 yıldır yaşanan dram devam ediyor. İnsanlar savaşta ölmeye, kaçabilenler denizde boğulmaya, sahipsizler sokaklarda yatmaya devam ediyor. Biten bir şey yok aslında. Ama beş yıllık bir süreçte bu insanlarla ilgili yaşanan dramları normal görmeye başladık. Aylan Kürdi’nin sahile vuran küçücük bedeninin fotoğraflarını görünce tüm dünyada bir infial oluştu. Ama ne acıdır ki, Aylan Kürdi’nin yaşında olan ve hatta ondan daha küçük bedenler Türkiye-Yunanistan arasında Ege sularında boğularak, minik bedenleri bir o sahile bir bu sahile vurmaya devam ediyor...

Bu yazıyla istiyorum ki, Suriyelilerin dramına duyarlılığımızı kaybetmeyelim…

Esat’tan kaçanlar Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış durumda. Bu illerin başında da Konya geliyor. Konya’da faaliyet yürüten ELBİR Derneği, tüm çalışmalarını Suriyeliler üzerinde yoğunlaştırmış durumda. Bu derneğin çalışmaları takdire şayandır. Devlet erkanından teşekkürden öte bir takdiri hak ediyor…

Devletimizin, Yardım Kuruluşlarımızın, sivil halkımızın bireysel katkı ve çabalarına örnek olacak özel bir organizasyonu okuyucularımla paylaşmak istiyorum…

Bu duyarlılığa örnek olması için Kulu-Cihanbeyli Derneği güzel ve farklı bir proje yürütüyor. Kulu-Cihanbeyli Yardımlaşma, Kültür ve Çevre Derneği, beş yıldır süren savaşta, İHH ve ELBİR Derneği aracılığıyla kurumsal olarak ve dernek üyelerinin şahsi katkıları ile yardımlar yapıyor. Un, battaniye, yiyecek, giyecek ve kömür yardımları konusunda imkanları ölçüsünde katkı yapıyor. Buraya kadar normal olanlar yapılıyor.

Derneğin bunlardan farklı olarak, bir projesi var ki, daha anlamlı ve önemli görüyorum…

“Yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin” prensibiyle yola çıkan Dernek, iki aydır sessiz ve güzel bir çalışma yapıyor. Haftanın iki günü 25-30 kişilik gruplar halinde Suriyeli ailelerle Ebrar Cafeterya’da kahvaltı programları düzenliyor.

Çoğunu çocukların oluşturduğu programda ailelerin mutluluğu görülmeye değer. Onların Türkiye ve halkımız tarafından kabul edilip, soframızın açıldığını göstererek, sadece karınlarını doyurmuyor bu insanlar. En önemlisi bu insanlarda psikolojik bir rahatlama hedefleniyor.

Korku ve endişe yüklü yüreklerini bir nebze olsun rahatlatmayı amaçlayan buluşmalarda bunun başarıldığını görmek yeni çalışma ve projeler için bize güç ve moral veriyor. Bu kardeşlerimizi katillerin kollarına ve merhametine teslim edemeyiz. O katillerin, kardeşlerimize vereceği, acı, zulüm ve ölümden başka bir şey değildir…

Müslümanlar kardeşlerini, zalimlere, tağutlara, belamlara, kafirlere, katillere teslim etmezler. Etmemeliler. “Yediğimizden yedirmek, giydiğimizden giydirmek” bize Allah’ın emridir. Böyle inanıyor ve buna göre yaşıyoruz.

Yaşamalıyız…