Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, dün Konya’daydı.
Yurt Dışı Din Hizmetleri Konferansı'nda yaptığı konuşmanın içeriği baştan sona kadar dolu doluydu.
Çavuşoğlu’nun konuşmasında üç önemli konu vardı.
Benim açımdan en önemli kısmı da elbette ki Srebrenitsa Soykırımı hakkındaki açıklamasıydı.
Öncelikle burada bir parantez açıp Srebrenitsa’da yapılanın bir katliam değil bir soykırım olduğunun altını çizmek istiyorum.
Çünkü katliam dediğiniz şey belli bir grubu herhangi bir özellik gözetmeksizin öldürmektir. Soykırım ise kelimenin muhteviyatından da anlaşılacağı gibi bir soyu ya da dini yok etmek üzere yapılan öldürmedir. Srebrenitsa’da da soyu bitirmeye yönelik bir eylem gerçekleştirildi maalesef ki…
Peki, konferansta ne dedi Çavuşoğlu?
“Srebrenitsa Soykırımı ile ilgili Avrupa Konseyi’nde ilk defa anma töreni düzenlenecek” dedi. Bu ne demektir? Avrupa Konseyi artık holokost kadar gerçek bir başka soykırımı da anabilecek.
Hiç kuşkusuz bu büyük bir adım.
Ve bu adımın içerisinde Türkiye’nin de yoğun çaba sarf etmesi ekstra gurur verici bir durum.
Diğer bir husus Avrupa’daki İslam karşıtlığı ve ayrıştırıcı tutum…
Bu konuda da aslında özet niteliğinde bir cümlesi vardı.
“Biz Yeni Zelenda’daki cami saldırısı ile Sri Lanka’daki kilise saldırısını ayırt etmiyoruz.”
Aslında Avrupa’nın bakış açısı da sadece bu minvalde olsa hiçbir problem kalmayacak demekti bu.
Gerçi bu sadece Avrupa’nın değil bizim insanımızın da sorunu… Öldürülen bir insanın ya da bir topluluğun ölümünden zevk duyan tweetler gördüm. Bu gerçekten ancak akıl tutulması yaşayan insanların yapacağı bir şey. Kendi görüşünden olmayanın, kendi dininden olmayanın katlini vacip görmek bizim dinimizde yok çünkü.
Olsaydı eğer Peygamber Efendimiz Taif’te gayrimüslimler tarafından kafasına taşlar atılarak saldırıya uğradığında, kendisine; “İstersen bu halkın üzerine şu dağları kapatıp helak edelim” diyen Cebrail’e hayır cevabını vermezdi değil mi?
Bu konu gerçekten çok derin ve konuşulması gereken ve gelecek nesillere de doğru empoze edilmesi gereken bir konu…
Son olarak Çavuşoğlu, Avrupalı muhataplarımızdan Diyanet İşleri Başkanlığı din müşavirlerimizle din görevlilerimizin kendi ülkelerinde görev yapmasını istemeyenlere; “Ülkenizde bir tane radikalleşen terör örgütüne katılan Müslüman Türk var mı?” diye sorduklarını, onlarında hayır cevabını verdiğini söyledi. Bunun yegâne sebebi de yurt dışında eğitim veren diyanete bağlı kurumlar…
Bu da gerçekten çok yerinde bir soru ve tespit olmalı…
Çünkü zaman zaman DİTİB’in de yurtdışında yaptığı faaliyetlere baktığımda görüyorum ki çok sistematik çalışıyorlar. İslam’ı oradaki vatandaşlarımıza gerçek anlamda öğretiyorlar.
Yani aslında Avrupa şunu görmeli, İslam eğitiminden korkmasınlar.
Avrupa ve biz asıl eğitilmeyen ve İslam’ı yaşadığını düşünen kör ve bağnaz insanlara karşı gardımızı almalıyız… Onların yüzünü açığa çıkarıp gerçek Müslüman’ı görmelerini sağlamalıyız belki de…