"Öyleyse sen de yetimi sakın ezme, kahretme." Ed-DUHA/9
Dedesi yetim çocuğa su testisi vermiş. ‘’Git oğlum aşağıdaki dereden su doldur; testiyi getir’’ demiş. Çocuk su testisini alıp su doldurmaya gittiğinde dere kenarında atlı adamla karşılaşmış, testiyi doldurmak için eğildiğinde, atlı adam çocuğu eliyle sertçe itmiş… "Dur bakalım çocuk önce ben atımı yıkayacağım!" demiş. Çocuk yere yığılmış ve su testisi elinden düşüp kırılmış.
Çocuk yetimliğinin hüznü ile boynu bükük halde dedesinin yanına gidip, ağlayarak olanları anlatmış… Dedesi çocuğa "peki sen ne dedin" diye sormuş. "Hiç bir şey demedim" diye cevaplamış. Dedesi çocuğa oraya tekrar gidip o adama bir şeyler söylemesini tembih etmiş. Dereye giden çocuk adamı görünce korkmuş, ağlayarak geri dönmüş…Dedesi "ne dedin?" diye sormuş. "Hiç bir şey" demiş, yetim çocuk ağlayarak içli içli… Dedesi çocuğu tekrar adamın yanına göndermiş; çocuk dereye vardığında adamı kanlar içinde yerde ölü bulmuş, korkudan geri dönüp dedesine anlatmış…..Dedesi çocuğa dönüp demiş ki "eğer o adam sana vurup düşürdüğünde ona bir tek söz söyleseydin; o adam ölmeyecekti. Allah (cc) senin adına devreye girdi ve o adama Azrail’i gönderip canını almasını emretti." Yetimin varisi Hz. Allah’tır. Bir yetim ağlayınca arşı-mecîd titrer. Alemlerin Rabbi buyuruyor: ‘’Ya Cebrail yetimi ağlatanın, Cehennemde yerini bul! Ben de onu ağlatayım. Yetimi sevindirenin, Cennet’te yerini genişlet. Ben de onu sevindireyim…
Sûre-i Mâûn’da (1,2,3) yetime yapılan kötü muâmele bir nevî "dini inkâr" olarak tavsif edilir;
"Ey Muhammed! Dini yalan sayanı gördün mü? Yetimi itip kakan, yoksulu doyurmaya yanaşmayan kimse işte odur." buyrulmaktadır.
Bazı yürek yakan kelimeler vardır, o söylendiğinde başka söze hacet yoktur. Acıyı, hüznü, yalnızlığı, eğik bir boynu, yaşlı bir gözü tek bir ifadeyle içine alan “yetim ve öksüz” kelimesini duymak bile insanın içini burkmaya yetmektedir. Yetim, öksüz demek, bir yanın eksik olması, tutunacak dalı olmaması demektir. Zordur, yetim olmak, bayramlarda öpülecek elin eksikliğini kimse dolduramaz, Allah katında mükafatı da ehemmiyeti de büyüktür bu sebepten yetime uzanan elin. Kendisinde şüphe olmayan kitap, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol gösterici yüce Kuran-ı Kerim’de yetimlerle alakalı olarak; onlara iyilik yapmak (Bakara/ 83,177, 220, (Nisâ/36, 127), ikramda bulunmak (Fecr/17), kollayıp gözetmek (Nisâ/427), âdil davranmak (Nisâ/3,127), yedirip içirmek (İnsan/8), (Beled/15,16), infakta bulunmak (Bakara/215), horlayıp incitmemek (Duhâ/9), (Mâ’ûn/1-2) emredilmektedir. Mümine düşen, “amenna ve saddakna!” deyip eksiksiz olarak sorumluluğunu yerine getirmektir, iman sahipleri bu ayetlere karşı kayıtsız kalamaz! Yüreğinden kopup gelen derin bir şefkat duygusuyla bir yetimi kucaklayıp bağrına basan, yanaklarına öpücükler konduran, ona yalnızlığını unutturmaya çalışan bir kimse, ilahî rahmet sağanağı altında yıkanmış ve günahlarından arınmıştır. Bir yetim gülüyorsa, başına şefkat eli değdiği içindir, bir yetim gülüyorsa, bütün bir toplum gülüyor demektir. Şefkat Peygamberi "Yetimi himaye eden kimseyle ben, Cennette şöyle yan yana bulunacağız" (işaret parmağıyla orta parmağını gösterdi) demiştir. Cennet'e girebilmek, şüphesiz büyük bir saadettir lakin ondan da üstünü, Cennet'te “Dar-ül-ferah” denilen köşkte Resul-u Ekrem’e komşu olabilmektir. Allah-u Zül Celal Hazretleri, Habibine komşu olma bahtiyarlığını, yetimleri koruyanlara lütfetmiştir.
Ne mutlu o bahtiyarlara!..
İslâm yetim mallarının korunmasına da çok büyük önem vermiş; “Haksız yere yetim malı yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Onlar, çılgın bir ateşe gireceklerdir.” (En-Nisâ, 10) diye haber vermiştir. Kelam-ı Kadim’de “Rabbin, Seni yetim bilip barındırmadı mı?” (Ed-Duhâ, 6) buyrularak bizzat Nebiler Sultanı’nın da yetim büyüdüğü vurgulanmıştır. O, Peygamberlikle serfiraz olmadan önce de yetimlerin Hâmisi idi. Yetimi sevindirmek sadece başını okşamakla değil gönlüne girmekle olur. Siz hiç güneşi ağlarken gördünüz mü? Ağlamazsanız, anlayamazsınız. Ağlayabiliyorsanız kalbiniz var demektir. Her kalp kendi duasını söyler ve yalnızca etrafına ne olduğunu anlamaya çalışan gözlerle bakan yetim bir çocuk o sesi duyar, farkında olmayanlara güneşin bir kenarına yolculuğa başlama farkını yaşatır. Sen, hele bir yola çık ‘’yol’’ bak nereye götürecektir seni.. Kısık gözlerle uzaktan sizi seyreden, kollarını açmış kucaklanmayı bekleyen bir yetimin gözüyle bakın dünyaya, yetimlerin gözlerindeki ıslak çiçeklere bakın, kanadı kırık minik yüreklerin hayata tutunmasına yardımcı olun. Bu alemde gündüzü karanlık olanları arayıp bulun ki; öldükten sonra bu hayrınız size bir kandil olsun, Ruz-i Mahşerde Yaradan’a sunacağınız bir yetimin duası, ekmeğinizi paylaştığınız bir sineniz, başını okşadığınız bir eliniz, acısını dert edindiğiniz gözyaşınız olsun…
NOT: Canım oğlum Taha’ya ithaf ediyorum.