Gün geçmiyor ki ülke olarak bir gündemimiz olmasın. Bir anda kendimizi ya diplomatik bir krizin içinde ya da ülke içerisinde baş gösteren bir kaosun ortasında buluyoruz. Sanırım ülke olarak da artık kaostan beslenmeye çok alıştık. Bunu da normalleştirmeyi başardık. Geçtiğimiz günlerde Hollanda ile bir diplomatik krizin içerisinde bulduk kendimizi. Ülkemizin bakanları ülkeler arası siyasi etiğe yakışmayan bir duruma düştü. Mutlaka ülke olarak ses çıkarmalıyız, gerekli diplomatik adımları atmalı, dünya çapında lobilerimizi gerçekleştirmeliyiz. Ancak sorun şu ki medyamız ve siyasetimiz halkın milliyetçi duygularınla o kadar güzel oynuyor ki millet olarak hemen savaşa girmeye hazır hale geliyoruz. Sosyal medya hesaplarından hemen asalım, keselim, öldürelim, Amsterdam’da sabah namazını kılalım demeye başlıyoruz. Son zamanlarda ülkemizde çok fazla dile getirilen bir mottomuz var “Türkiye’nin dirilişi”. Evet, biz Türk milleti olarak hiçbir zaman esaret altında yaşayamayan ve en zor şartlardan çıkarak cihan devletleri kurabilmiş bir milletiz. Ancak bunu gaza gelerek, sosyal medyada atıp tutarak değil günün gerekli olan güç unsurunu elimizde tutarak yaptık. Bugün tekrar dirilmek istiyorsak günün gerekli olan güç unsurlarını elimizde tutmamız gerekiyor. Öncelikle gaza gelmeyi bir bırakalım ve şunu algılayalım: ne asarız ne keseriz ne de elin başkentinde sabah namazı kılarız. Artık dünya Diriliş dizisindeki Ertuğrul Gazi dönemindeki kol gücünün ve toprak fazlalığının güç unsuru olduğu dünya değil. Dünyayı artık ekonomik güç yönetiyor.
Henüz taze olduğundan dolayı gelin Hollanda ile Türkiye arasında basit bir karşılaştırma yapalım. Hollanda toplam yüz ölçümü 41.543 km² olan bir ülke yani 38.873 km² yüz ölçümüne sahip Konya şehrinden sadece 3.000 km² fazlası var. Bu Konya kadar alana sahip olan ülkenin yıllık tarım ihracatı geçtiğimiz yıl 85 milyar Euro iken Türkiye’nin tarım ihracatı, dikkat edin Konya’nın demiyorum, 18 milyar Dolar. Yani bir şehrimiz kadar yüz ölçüme sahip olan ülke tarım ihracatında bizi neredeyse dörde katlamış.
Son hazırlanan PISA raporuna göre dünya eğitim sıralamasında 72 ülke arasında 50. sıradayız. Geçtiğimiz yıl Amerika’da ortaya çıkan Pokemon Go oyunu 1933 yılında kurmuş olduğumuz ve halen ancak 2,4 milyar dolar marka değeri olan Türk Hava Yolları’nı ilk haftada marka değeri olarak üçe katladı. Her diplomatik krizde o ülkenin mallarını boykot etmeye başlıyoruz. Sonra gündem değişince aynı markalar evimize girmeye devam ediyor. Çünkü o markalara alternatif olarak tüketiciye sunacağımız katma değerli markalarımız yok.
Evet, Selçuklu diriliş hareketi ile dünyaya hükmetti, evet Osmanlı bir oba hayatından cihan imparatorluğu kurdu. Ancak bu devletler sadece toprak almadı. Bilimde, ilimde, sanatta, edebiyatta ilerledi. Kusura bakmayın beyler siz dirilişi yanlış anlamışsınız. Diriliş sosyal medya başında küfür ederek, birbirinizi gaza getirerek olmaz. Sadece tüketen bir ülke olmaktan çıkıp üreten bir ülke konumuna geldiğimizde, katma değerli markalarımız dünyada adından söz ettirmeye, pazar paylarını yükseltmeye başladığında, ekonomimizi inşaat sektörüne değil de bir tarım ve hayvancılık ülkesi olarak bu alanlara ve sanayi üretimine bağladığımızda ve dış devletleri kendimize bağımlı hale getirecek ihracat kapasitesine ulaştığımızda, Amerika’dan gelecek kanser ilaçlarını beklemeyip kendi ilacımızı bulduğumuzda, kitaptan doktor olan değil hastalıklara çare bulan ve çareyi dünyaya sunan tıp eğitimine kavuştuğumuzda, dünya devletleri bilimi, ilimi bizden öğrenmeye başladığında, Kur’an’ı cemaatlerden değil de kendimiz okumaya başladığımızda ve kıyamet kopacak nasılsa diye tembelleştirilmediğimizde ve çalışmaya başladığımızda dirilişimiz gerçekleşecektir. Şimdi herkes börk ve kılıçlarını bıraksın ve yeni dünya düzenindeki gücü elimize alabilmek için çalışmaya koyulsun.