Müslümanların dünya üzerindeki dağınıklığı ve başsızlığı, perişanlıklarının birinci sebebidir. Osmanlının parçalanmasından sonra, dünya bambaşka bir dünya oldu. Dünyanın geleceğini beş iri devletin iki dudağından dökülenler belirler oldu. BM’de alınan bir kararı, bu 5’ten biri veto ettiğinde o karar geçersiz kılınır oldu. “Dünya 5’ten büyüktür. Daha adil dünya kurmak mümkündür” diyen boşuna söylemiyor. Adeta ABD ve Batı ülkelerinin varlık nedeni, İsrail devletinin emniyetini sağlamak ve onların siyonist emellerini gerçekleştirmek için güvence olmaktır.
Şu anda Filistin’de siyonist İsrail’in yaptığı barbarlık ve soykırımı, BM’ye yön veren bu iri devletler desteklemekteler. Savaşta hastanelerin vurulmaması, sivillerin -özellikle çocukların- öldürülmemesi, abluka uygulanmaması, insanî yardıma engel olunmaması, fosfor bombalarının kullanılmaması gibi konular, uluslararası hukukça kayıt altına alınmış savaş suçu olmasına rağmen siyonistleşmiş dünya, bütün bu cürümleri işleyen barbar İsrail’e karşı kör ve sağır kesilmektedir. Ukrayna-Rusya, Azerbaycan-Ermenistan ve diğer savaşlarda, Birleşmiş Milletlerin askerleri ve uluslararası gözlemciler savaş coğrafyasında bulunurken, savaşın on ikinci gününe kadar bu kurumlardan tek bir aracın Filistin topraklarında görülmediğini muhabirler dile getiriyordu.
Siyonistleşmiş dünya, köpeklerin serbest bırakılıp taşların bağlandığı bir dünya kurmuş durumda. Onlar, taşları çözüp köpeklere fırlatacak bir güç birliği oluşturulana kadar, adaletsiz ve orantısız “güç” kullanımını sürdüreceklerdir. Gücün adaletini uygulayan bu siyonistleşmiş dünyaya, adaletin gücünü gösterecek, muktedir bir Dünya İslam Birliği oluşturmak, artık bugün dünden daha elzemdir.
Sezai Karakoç, şöyle derdi: “Bin yıllık ömrüm olsa, ömrüm boyunca konuşmam ve yazmam nasibimde varsa hep Müslümanların birleşmesinden, bir araya gelip şuurlu birliklerini oluşturmalarından bahsederim. Bundan bıkmam ve yılmam. Çünkü bundan daha büyük bir dava bilmiyorum. Tüm faaliyetim, İslâm’ın bir savunması ve bu savunmanın özü de Müslümanların uyanıp dirilmeleri, birleşmeleri ve kendilerini dış âleme karşı koruma gücüne ermeleri yönündedir zaten.”
Müslümanların birliği ve İslam Medeniyetinin tekrar dirilişi, sadece Müslümanlar için değil insanlık için de elzemdir. Onun için “Dünya İslam Birliğini oluşturma” davası gündemimizden hiç düşmemeli, gerçekleşene kadar bunu dillendirmeliyiz.
Artık İslamî duyarlılığı olan liderler de küçük işlerle uğraşmasınlar.
Öyleyse bu birliği sağlamak için çözüm ne olabilir?
Bugün Müslümanlar dünya nüfusunun %23’ünü oluşturuyor. Dünyadaki Müslüman sayısı yaklaşık 1,5 milyar civarındadır. Nüfusunun büyük bölümü Müslüman olan, ya da resmi dini İslamiyet olan ülkelerin sayısı 63’tür. Şu saatten sonra, bizim irademiz dışında, yapay sınırlarla ayrılmış ve müstakil devlet statüsü verilmiş bu 63 ülkeyi, sınırları kaldırarak bir çatı altında toplamak mümkün gözükmüyor. Dünya nüfusunun yaklaşık kırkta birine tekabül eden, 75 milyon insanın ölmesine sebep olan İkinci Dünya savaşına katılmış olup, birbirlerine acımasızca silah çeken kanlı bıçaklı Batı ülkeleri, “Avrupa Birliği” adıyla bir araya geldiler. Ortak güç oluşturdular, ortak paraya geçtiler. Bir takım aksamaları olsa da bunu becerdiler. Sınırlarını yok etmediler, yönetimleri devam ediyor. Ayrıca “Avrupa Parlamentosu” adıyla kurdukları mecliste alınan kararlar bütün üye ülkeleri bağlayacak şekilde birlikteliklerini devam ettiriyorlar. Parlamento, bugün için Avrupa Birliği'ne üye 28 devletin toplamda 751 temsilcisinden oluşuyor. Serbest dolaşımla, bir ülkedeymişsiniz gibi hareket ediyorsunuz.
Sizin anlayacağınız, geçmişine bakıp “bir araya gelemezler” denen ülkeler, birlikte hareket ediyorlar. Böyle bir birlikteliği gâvur becerir de 63 İslam ülkesi beceremez mi? Allah’ın izniyle becerir. Ama nasıl?
Öncelikle bu ülkelerde kukla liderler yerle yeksan olup, millî liderler iktidara gelmeliler. Aynen Türkiye’de olduğu gibi. İMF ile ekonomik kuşatma ve başta Amerika olmak üzere emperyalist ülkeler ile de siyasi abluka altında olan Türkiye, bu kabuğu kırıp “Yeni Türkiye” olarak dünya sahnesinde yerini aldı. Önce İMF’yi kovdu, arkasından da askeri vesayeti sonlandırarak bir siyasi bağımsızlık kazandı ve dış dayatmalara pabuç bırakmadı. Tabii bunlar kolay olmadı. Allah’ın yardımı, milletin desteği ve milli liderin de cesur ve onurlu duruşuyla “Yeni Türkiye” inşası gerçekleşti. Birazcık aklı olan bunu net görür. Bugün Yeni Türkiye, mazlum İslam ülkelerinin umut kaynağı durumundadır.
Şu anda İslam âleminin süper gücü olarak Türkiye gözüküyor. Türkiye’nin sorumluluğu çok ve işi zordur. Bir taraftan eski Türkiye’ye döndürmek için Avrupa ülkelerinin “aç insanların yemek kabına üşüştüğü gibi” yedi koldan yaptıkları saldırılara direnirken, diğer taraftan da tarihten getirdiği görev ve sorumluluk bilinciyle mazlum İslam ülkelerine de yardım kanadını germek zorunda. TİKA’larla bir nebze olsun bu desteği vermeye çalışıyor. Bu desteklerin yanında bu ülkelerde ümmet şuurunu uyandıracak faaliyetlere de ağırlık verilmelidir. Gönüllü sivil kuruluşlar da, İslam ülkelerine yaptıkları maddî yardımların yanında eğitim merkezleri kurarak ümmet şuurunu canlandırmalıdır. Zaman içerisinde meydana gelen yeni nesil, değerlerine sahip çıkarak prangalardan -Allah’ın yardım ve izniyle- kurtulacaktır. İslam ülkeleri, Türkiye misali milli liderlerine kavuştuğu zaman, emperyalizmin uzanan elleri kırılmış olacağından İslam birliği, hayal olmaktan çıkacak ve biiznillah gerçekleşecektir.
Milli liderlerin idareyi ellerine aldığı İslam ülkeleri, Dünya İslam Birliğini Allah’ın yardımıyla gerçekleştirip “İslam Dinarı” ortak para birimine de geçtikten sonra, nur topu gibi bir “Yeni Dünya Düzeni” doğacaktır. İşte o zaman merhum Erbakan hocamızın ruhu da şâd olacaktır. İslam Birliği, dünyaya, özünde var olan adalet ve hakkaniyeti, gerçek insan hak ve özgürlüklerini getirecektir. O zaman dünya yeni bir dünya, hayat da başka bir hayat olacaktır inşallah. Bunlar, gerçekleşmesi zordur fakat imkânsız değildir. Yeter ki bunun için duyarlı Müslümanda ve liderlerinde gayret olsun, Allah bu gayretleri boşa çıkarmayacaktır. İnşallah Müslümanların bu seferberliğini zaferle neticelendirecektir. Müslüman, ümidini hiçbir zaman yitirmez. Her an her şey olabilir. Çünkü kalpler Allah’ın elindedir.
Milli liderlerin bir araya gelerek oluşturdukları “Dünya İslam Birliği”nin Mekke veya Medine’de -şanına yakışır bir şekilde- parlamento binası olur. Her İslam ülkesini, nüfusuna göre tespit edilen sayıda vekil temsil eder. Başkanlığı da, 4 veya 5 yıllık dönemlerle, bir İslam ülkesine vermek suretiyle bu sistem işletilir. Elin gâvuru işletiyor da biz niye işletemeyelim. Yeter ki bizde gayret olsun. O zaman Mekke İslam Parlamentosunda alınan kararlar, bütün Müslüman ülkeleri bağlayacak şekilde sistem çalıştırılarak halifelik makamı kurumsal olarak tekrar ihya edilmiş olur.
Konumuzla ilgili Hayrettin Karaman hocamız da şunları kaydediyor: Bugünkü şartlarda hilâfet kurumunun tesisi tekrar mümkün mü? Hilâfet kurumu ilk halifeler ve ilk sultanlar dönemlerine ait şekiller içinde düşünülürse, "yeniden tesisten" maksat bu şekillerde tesis ise, mümkün değildir. Ancak hilâfetin bir özü, bir de şekli vardır. Şekil bir yana bırakılır da özün yeniden ihyası düşünülürse bunun mümkün olduğu kanaatini taşıyorum. Hilâfetin özü, "İslâm ümmetinin birliği, beraberliği, bu birliğin siyasî ve hukukî yapıda temsili, yapının İslâmî amaçları gerçekleştirmeye yönelik olmasıdır". Bu özün çeşitli şekillerde gerçekleşmesi mümkündür. Meselâ İslâm ülkeleri, kısmen veya -ideal olanı- tamamen anlaşarak birleşik devlet, konfederasyon, federasyon vb. bir yapı meydana getirseler ve bu yapının bir meclisi ve başkanı olsa, ortak yapı ile ünitelerin karşılıklı ilişkileri, hak, yetki ve sorumlulukları belirlense hem bir manada İslâm Birliği (İttihâd-ı İslâm), hem de özü itibarıyla hilâfet gerçekleşmiş olur. Yeter ki bu yapının siyasî, sosyal, hukukî, iktisadî nizamı İslâm şemsiyesi altında gerçekleşmiş bulunsun! Yapının daha gevşek, ünitelerin daha hür olacakları başka şekiller de düşünülebilir ve bunların tamamı, hilâfetin özüne yönelik adımlar veya bu özün bizzat kendisi olabilir.
(http://www.hayrettinkaraman.net/kitap/meseleler/0988.htm)
Evet, şimdi hayal ediyoruz, zor olsa da imkânsız olmayan bu küresel projeyi biz göremesek de inşallah torunlarımız görür. Mukallibul kulûb/kalpleri evirip çeviren Rabbim, bu uğurda bizlerde bir gayret görürse nasip eder inşallah. İstikbalde en gür sedanın İslam’ın sedası olacağına inanıyoruz. Gayret bizden, tevfik Allah’tandır.