ABD’nin ve BM’nin müeyyide uygulamayarak şımarttığı/azdırdığı katil İsrail, çağrı cihazlarına müdahale edip 20 gr. veya daha fazla miktarda patlayıcı yükleyerek gönderdiği sinyalle üç bin çağrı cihazını eş zamanlı olarak patlatmak suretiyle Lübnan’da 20’den fazla kişinin ölmesine ve 200’ü ağır olmak üzere binlerce kişinin yaralanmasına sebep olmuştur. “Teknolojinin büyük nimeti” olarak isimlendirilen çağrı cihazları, cep telefonları ve diğer teknolojik aletler, insanlığını kaybetmiş siyonist yahudi canilerince artık silaha dönüştürülebilmektedir. Bu gelişmeye, medeniyet değil vahşet denir.
Medeniyet, fıtrata uygun yaşamaktır. Yani yaratılıştaki fabrika ayarlarını bozmadan hayat sürmektir. Kendine, Rabbine, diğer insanlara, hayvanlara ve çevreye karşı sorumluluklarını yerine getirerek dünyasını imar etmektir. Sağlıklı bir şekilde bireysel ve toplumsal ilişki kurmaktır. Yoksa medeniyet, teknolojide zirve yapmak değildir. Teknolojik gelişmeler hayatı kolaylaştırmada işe yarar fakat insanca yaşamayı sağlayan ise, medeniyettir.
Maalesef çağımızın medenî diye yutturulmaya çalışılan, teknolojik bakımdan gelişmiş olan ülkelerine baktığımızda, ulaştıkları teknolojilerle insanlık âleminin topyekûn kalkınmasına katkı vereceklerine, icat ettikleri âletleri silaha dönüştürerek toplu katliamlara ve son model silahlarla da insanlığı topyekûn yok etmeye çalışmaktadırlar. Menfaatlerine engel olmaya çalışan ülkelere karşı bu son model teknolojik silahlarını kullanarak toplu imhalar yapmaktadırlar. İnsan, insanı en kısa ve en çabuk yoldan nasıl yok edebileceğinin planını, programını, bunun için icat edilmiş silahları üreten fabrikaları hayata geçirmek için gecesini gündüzüne katarak çalışmaktadır. Bu konuda hayvanlar âlemi insanlardan daha medenidir.
İmam Gazali; “İnsanda Sebuiyyet, yani canavarlık, yırtıcılık sıfatı vardır” der. Bu sıfat azgınlaşırsa insan, dünyanın en yırtıcı hayvanından daha vahşi olur. Arslan, kaplan, ayı ve sırtlanın yapmadığı vahşilikleri sergiler. Tarih buna şahittir. Tüm zalim ve müstekbir firavunlar, nemrutlar kendilerine muhalif olanları işkencelerle öldürüp ateşlere atarken zevk alıyor idiyseler, bu sıfatlarını azgınlaştırdıklarından dolayı zevk alıyorlardı. Kazıklı Voyvoda, insanları kazıklara oturtarak yok etmişse, ya da onun torunları olan “Sırp Kasapları” dün Bosna-Hersek’te çocukları kıyma yapmışsa, Yunan ve Moskof mezalimi, hamile kadınların karınlarındaki çocukları süngü ile fırlatıp atmışsa, DAEŞ ve PKK’lı teröristler intihar saldırıları ve bombalı sabotajlar yaparak masum insanları katlediyorlarsa, bugün olduğu gibi Gazze, 7 Ekim 2023’ten beri Hiroşima’ya atılan bombaların yaklaşık beş katı olan 70 bin ton bomba ile harabeye çevrilerek 42 bine yakın masum insan katledilmişse, bütün bunlar, canavarlık sıfatının azgınlaştırıldığından dolayı olmuştur. Kısaca insanoğlu akla hayale gelmedik işkence ve katliamlar yapıyorsa, işte bu yırtıcılık sıfatının azgınlaşmasından yapıyordur. Hangi canavar, bütün bunları yapanlardan daha vahşidir? Şu anda dünyada yaşayan en vahşi hangi hayvan, Netanyahu canisinden daha vahşidir?
Dünya insanlık ailesi zaman zaman fıtratına dönüp sağlıklı kararlar alıyor. Ama uygulama sorunu yaşıyor. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi bunun örneğidir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun Haziran 1948’de hazırladığı ve birkaç değişiklik yapıldıktan sonra 10 Aralık 1948’de, BM Genel Kurulu’nun Paris’te yapılan 183. oturumunda kabul edilen 30 maddelik bildiri.
Bu bildirinin 5’inci maddesinde; “Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez” der.
Aynı bildirgenin 3’üncü maddesinde; “Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır”; 6’ıncı maddesinde, “Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı vardır” ve 14’üncü maddesinde, “Herkesin zulüm altında iken başka ülkelere sığınma ve sığınma imkânlarından yararlanma hakkı vardır” diye yazar.
Bütün bu güzel, yaldızlı sözleri demesine diyorlar ve bu konuda kararlar da alıyorlar fakat İsrail söz konusu olunca, başta Amerika olmak üzere bütün kefere birleşmiş güçler, fıtratlarını bozarak bu Evrensel İnsan Hakları İlkelerini rafa kaldırıp yahudi zulmüne ortak oluyorlar. Unutmayalım ki zulme rıza, zulümdür. Bugün bu zulüm Filistin’de en vahşi bir şekilde devam ediyor. Siyonist İsrail vuruyor, her gün 40-50 kişiyi katlediyor, vahşi Batı seyrediyor, İslam âlemi de uyuyor.
Efendiler! Biz, Batılı utanmazlardan içini boşalttıkları bu yaldızlı sözleri çok işittik. Onlar, insan haklarını ancak kendilerine, bir de İsrail’e layık görürler. Bunun dışında kalanların zulüm altında inlemeleri, varil ve misket bombaları altında ölmeleri, umuda yolculuk yaparken teknelerinin batmaları veya batırılmaları umurlarında değildir. İmanı olmayanın vicdanı da olmuyormuş demek ki!!!
Biz, onların ikiyüzlü/münafık suratlarını yeni tanımıyoruz. Cahiliye döneminde de müşrik dedeleri helvadan put yapar, tapar ve acıkınca da yerdi. Bunlar da 1948’de benimsediği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesindeki ilkeleri kutsal değerler olarak kabul ettiler. Bizim bu ilkelere bir itirazımız yok. Fakat bu yüzsüzler, bu ilkeleri hep kendi hakları söz konusu olunca hatırladı ve gündeme getirdi. Kendi dışındaki mazlum ülkelerin vatandaşları söz konusu olduğunda helvadan yaptıkları putlarını yiyen dedelerinin yolunu takip ettiler, putlarını yediler.
Bundan dolayı onlardan şikâyet etmek bize bir şey kazandırmıyor. Onlar cibilliyetlerinin gereğini yapıyorlar. Biz, bize düşeni yapıp onların karşısında güçlü olmak zorundayız. Bu kâfirler diplomatik görüşmelerle yola gelmezler. Çünkü bunlar güce tapmaktadırlar. Bunlar hukukun gücüyle değil, gücün hukukuyla hüküm verirler. Bundan dolayı da onlara karşı İslam âlemi olarak güçlü olmak zorundayız. Kendi teknolojimizi, milli sanayimizi, harp sanayimizi geliştirir ve yazılımını biz yaparsak, kara ve hava gücümüzü en üst seviyeye çıkarırsak, bu gücümüz karşısında onlar hadlerini bileceklerdir. Bu konudaki gayret ve icatlarıyla Baykar grubunu takdir ediyoruz. Bayraktar kardeşler gururumuzdur.
Yüce Allah Hayat kitabımızda, “Ey iman edenler! Siz kendinize bakınız. Siz doğru yolda olunca, sapan kimseler size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık O size yaptıklarınızı haber verecektir.” (5/Maide:105) buyurur. Bunun tefsirî açılımı şudur: “Ey iman edenler, kendinize ve birbirinize sahip çıkın, duyarlı davranın. Siz doğru yolda bulunduğunuz, İslâm'ı yaşayarak sebat ettiğiniz takdirde, başlarına buyruk hareket edip, hak yoldan uzaklaşanlar, sapıklığı, bozuk düzeni, helâki tercih edenler size zarar veremezler. Hepiniz hesap vermek üzere Allah'ın huzuruna getirileceksiniz, işlemekte olduğunuz amellerinizin hepsini birer birer ortaya koyarak sizi hesaba çekecektir.”
Bu ayete kulak verir, İslam’ın dediklerini yapar, kendi içimizde didişmez, İslam’ı sadece namaz, oruç, hac, zekât ve tesbihe indirgemeden -bütün bunlarla beraber- hem Allah’ın düşmanı ve hem de bizim düşmanımıza karşı savaş malzemeleri hazırlar (Bak:Enfal:60), hem ibadet hem de sosyal, siyasi, ekonomik ve savunma alanlarındaki sorumluluklarımızı yerine getirirsek hiçbir kâfir bize zarar veremeyecektir. Vesselam.