Ahtapot ilginç bir deniz canlısıdır. Ahtapotu, diğer deniz canlılarından ayıran özelliği 3 kalbi, 9 beyni, 8 adet de kolu olması ve kol açıklığı 2 metreden büyük olan ahtapotların bile küçücük bir kavanoza sığabilmesi ya da küçücük bir delikten sızarak geçebilmesidir. Çünkü ahtapot omurgasızdır. Din istismarı yapan, paralel din ve devlet oluşturmak için örgütlenmiş FETÖ ve benzeri yapıları benzetecek, kıyaslayacak en iyi benzeşen bu yüzden belki de ahtapottur. Ahtapot bir yumuşakça olmasına rağmen, denizin en dişli, en kabadayı balıklarını dahi avlayabilen, deniz tabanında kamufle olarak kurmuş olduğu pusuyla onları etkisiz hale getiren bir canlıdır.
Ahtapotvari bir istismar örgütü, nasıl oldu da Türkiye'de zemin bulup, bütün devlet organlarına sızmayı başardı? İslam dinini istismar ederek mütedeyyin Anadolu insanını hem maddeten hem manen sömürebildi? FETÖ nasıl bir zeminde kamufle olarak yıllar yılı saklanabildi? Kimler kurdurdu, kimler destekledi ve Müslümanların ve İslamın başına bela etti? Bu sorulara cevap vermeden dini istismar eden grupların, kimselerin varlığını bitirmemiz pek de mümkün gözükmüyor. Zira 15 Temmuz ihanetinde deşifre olan FETÖ'yü sahneden çeken kuklacı, yerine başka kuklalar, başka soytarılar, başka oyuncular sürmeye devam ediyor. FETÖ ve benzeri yapıların Türkiye'de konuşlanmasında ya da hareket zeminini bulup neşv-ü nema bulmasın da en önemli ve kritik tarih 3 Mart 1924 tarihidir. Bu tarihte çıkarılan üç kanunla Şer'iyye ve Evkaf Vekaleti ile Hilafet kaldırılmıştır. Şeriyye ve Evkaf Vekaletinin uhdesinde bulunan Meşihat Dairesi yani Meclisi Meşayih de lağv edilmiş, kaldırılmıştır. Meclisi Meşayih, Osmanlı döneminde tekke, zaviye, tarikat yapılanmalarını kontrol eden, denetleyen, yetersiz, bilgisiz kimselerin şeyh olarak kendisini ilan etmesini engelleyen ve böyle bir yapı tespit ettiği zaman bunları ortadan kaldıran bir üst kuruldu. Tekke ve zaviyeler tarikat eksenli sivil dini yapılanmalar yüzyıllardır Anadolu'da varlığını sürdüren bir yapıydı. 3 Mart 1924'te bu devlet kontrolünde legal olan bu oluşumlar, yer altına itilerek illegal hale dönüştürüldü. Bu tarihten 1950'lere kadar süren 26 yıllık süreçte din eğitiminin yasaklanması, ezanın Türkçe'ye çevrilmesi, Kur'an-ı Kerim öğrenen ve öğretenlerin çeşitli cezalara çarptırılması, hatta idam edilmesi toplumda geleneği koruma refleksini ya da en alt seviyeden cenazelerini bari dini ritüellere göre gömebilme ihtiyacını belirgin hale getirdi. 1951'de açılan İmam Hatip Okulları hem sayısal ağırlık bakımından, hem de aradaki 27 yıl da oluşan boşluk, sivil gelenekteki kesinti bakımından ihtiyacı karşılamaya yetmedi. Akabinde 27 Mayıs 1960'ta yapılan meş'um ihtilal dini eğitim ve geleneksel toplumsal dindar yapıda yeniden 10 yıl öncesine dönülmesine sebep oldu.
1961 tarihi, 1941 doğumlu olan FETÖ elebaşısının bir anlamda piyasaya çıktığı tarihtir. 1960-1 980 arasındaki 20 yıllık süreç Türkiye'nin arayışlar ve bocalama dönemidir. 1949'da ABD ile yapılan Fulbright anlaşması tüm eğitimi, müfredatı, sistemi, felsefesi ile beraber ABD'deki bir takım lobilerin kontrolüne bıraktı. 1949'da daha sonra Türkiye'de sol siyasi zihniyetin uzun yıllar başkanlığını yapacak olan Karaoğlan, ABD başkanı Eisenhover Bursu ile ABD'ye okumaya gider. Aynı Karaoğlan, 1957'de Rockefeller Vakfı'nın bursu ile ABD'ye tekrar gider ve Harvard üniversitesi'nde hocası, Ortadoğu uzmanı Henry Kissenger'dir. Kissenger, Bilderberg'in Türkiye sorumlusudur. Karaoğlan'da Bilderberg toplantısına katılan isimlerdendir. Bilderberg, dünya ekonomisinin siyonistler tarafından belirlendiği ve dünya siyasetine yön verildiği yer olarak tanımlanır. Henry Kissenger'in, Türkiye'deki en iyi adamı Kasım Gülek'tir. FETÖ elebaşısı Türkiye gündemine çıkarıldığı günden bugüne, Kasım Gülek ve ailesi tarafından güdülmüş, beslenmiş ve kollanmıştır. Hem Kasım Gülek, hem Karaoğlan hem de eşi Raşel Hanım, Robert Koleji (Şimdiki Boğaziçi) mezunudur. 1958'de Karaoğlan ile Rabin oğlu Fetullah'ın tanıştığı ve bir ömür boyu sürecek dostluk ve çıkar ilişkilerinin başladığı tarihtir. Bu derin dostluk, 28 Şubat'ta ifşa olmuştur. Karaoğlan: "Sayın Gülen sağ olsunlar, partimize sürekli maddi katkılar yapıp seçim kampanyamıza destek olurlar. Ben sayın Gülen'in kanundışı bir işini ne gördüm ne de duydum" diye Bu hain yapılanmayı meşrulaştırırken FETÖ elebaşı ise: "Ecevit okullarımıza sahip çıktı. Önüne bizim hakkımızda bir dosya getirildiğinde elinin tersiyle itti. Eğer ahirette Allah bana şefaat etme imkanı verirse,ilk önce Ecevit için kullanırım" diyerek mukabele de bulunmuştur.
Yapının sırtını nereye yaslayıp zihniyet olarak nerelerden beslendiğinin anlaşılması açısından, Kasım Gülek ismi önemlidir. Zira Kasım Gülek de tıpkı Karaoğlan gibi 1928'de Rockefeller bursu ile ABD'de Kolombiya üniversitesi'nde İktisat eğitimi alır ve orada Bilderberg ve benzeri yapılarla ilişkiler içerisindedir. Daha sonra Türkiye'de vekillik ve bir siyasi partinin genel sekreterliğinde yapan Gülek, öldüğü zaman cenazesini FETÖ elebaşısı kıldırır. Kasım Gülek'in eşi Nilüfer Gülek de FETÖ'ye İstanbul'da 70 dönüm arazi bağışlar. Nilüfer Gülek'in kız kardeşi Aylin Radomisli ABD ordusunda subaydır. 1999 yılında FETÖ elebaşının ABD'ye yerleşmesi konusunda büyük yardımları ve katkıları olmuştur.
İlişkiler ağı, farklı isimlerin siyasi, sosyal birlikteliklerini ifade eden sıradan bir ağ değildir. Tıpkı bir ahtapotun deniz zemininde kamufle olduktan sonra uygun zaman ve zemini bulduğunda avına atılıp kollarıyla sarıp onu yutması gibi bir ilişkinin Türkiye üzerindeki izdüşümüdür. Ne tuhaftır ki; dünya ölçeğinde sol zihniyet denildiğinde, akla sosyalizm ve komünizm endeksli, kapitalizm karşıtı zihniyetler ve yapılanmalar akla gelirken, Türkiye'deki sol zihniyet tamamen Yahudi Rockefeller Vakfı'nın ve Amerika'nın kontrolünde bir takım lobilerin arka bahçesi durumundadır. Türkiye'de sol kanadı temsil eden siyasilerin Robert Kolej, Rockefeller Vakfı bağlantısı ve Amerika icazetli olması düşündürücüdür. İşte FETÖ elebaşısı, Türkiye gündemine ilk olarak 1962-63 de Erzurum Komünizmle Mücadele Derneği'nin kurucuları arasında yer alarak gelir ve tanınır. İki samimi dosttan birisi kendisini sosyalist-komünist, solcu olarak tanımlayan insanların siyasi liderliğine soyunurken, diğer isim karşı cephede Komünizmde Mücadelenin isimleri arasında yer alır. Ancak bu sığ düşünce ve alan toplumda istenilen genel kabulü görmez. Bunun üzerine toplumdaki dini sosyal ve sivil yapıların etkinliğini kullanılarak FETÖ elebaşısına dini bir örgütlenmeye gitmesi için zemin hazırlanır. FETÖ, 1924'ten itibaren din eğitiminden mahrum bırakılmış, Kur'an-ı Kerim'i öğrenmesi bile yasaklanmış, üzerinde ya da evinde Elif-ba bulunanların bile cezalandırıldığı bir toplumda dini istismar ederek, dindar rolünü oynayarak ve darbe dönemlerinde korunup kollanarak büyütülür. 15 Temmuz'un sonrasında ayan beyan, net bir şekilde anlaşılacağı gibi Amerika'nın ya da Siyonist Yahudilerin Ortadoğu'daki yapılanmasında kullanılmış ve ahtapotun 9 beyni, 8 kolu, 3 kalbinden birisi olarak tarihteki yerini almıştır.
"Denize düşen yılana sarılır." atasözünün bir yansıması olarak tek parti zihniyeti ve Türkiye'deki oligarşik bürokratik yapı tarafından dini hayat ve dini eğitimden uzaklaştırılan, koparılan Anadolu halkı, düşmüş olduğu dini eğitimsizlik ve sahih dini bilgi yoksunluğu denizinde yılana değil ahtapota sarılmıştır. Üniversite kazanan büyük şehirlerde üniversite okumak isteyen Anadolu gençliği dini bir hassasiyetle, dindarmış gibi gözüken bu hain işbirlikçi siyonist ahtapotun Türkiye koluna yakalanmıştır. Anadolu insanının vicdanında yer alan İmam, cemaat, himmet, hizmet gibi kavramlar kullanılarak, zekat, fitre, kurban gibi müslümanların ibadetleri dahi istismar edilerek ahtapot kendisini bir anlamda kamufle etmiştir. Ahtapot diğer tasavvufi akımlarında kullanmış olduğu keşif, keramet, ilmi ledün gibi İslam'da bilgi kaynağı olmayan, manipülasyona ve suiistimale açık bu kavramlar da FETÖ lideri ve lider kadrosu tarafından sık kullanılan ve istismar edilen kavramlar olmuştur. FETÖ elebaşısının illegal telefon dinlemeleri, soru hırsızlıkları, sahip olduğu illegal güç dini bilgiden mahrum bırakılmış masum beyinlere keşif ve keramet olarak lanse edilmiştir. Diğer taraftan İslam'da bilgi kaynağı olmadığı halde İslam dininde peygamber haricinde hiçbir insanın rüyasına itibar edilmediği Usûli'd Din kitaplarında açıkça yer almasına rağmen rüyalar sanki -haşa- vahyin bir parçası gibi sunularak av pozisyonuna düşürülen Anadolu insanı bu şekilde sersemletilmiş ve şuursuz bir dindar görünümüne sokulmuştur.
FETÖ ve vb. yapıların Türkiye'de zemin ve taraftar bulabilmesinin yegane temeli, sahih dini bilgiden yoksun bırakılan Anadolu halkının dini duygularının rahatlıkla yönlendirilebilir, suistimal edilebilir olmasıdır. Buna ilaveten toplumda ortaya çıkan sivil dini yapılanmaları denetleyecek bir gücün bulunmamasıdır. Bundan dolayı sabah erken kalkanın şeyhliğini ilan ettiği, tarikat kurduğu bir topluma dönüştürüldük. Böyle olmasını da isteyenler, hedef gösterildiği gibi dindar müslüman halk değil; mütedeyyin halkın bir ve beraber olmasından rahatsızlık duyan odaklardır. Müslümanların siyasi ve toplumsal birliğini bozacak, farklı odaklara kanalize edip kamplaşmasını temin eden hareketlerin tamamı Sabetayist, Siyonist Lobiler tarafından kullanılmaktadırlar. Şu hakikati unutmamak gerekir ki: Türkiye ve Ortadoğu'daki Müslümanları birbirine düşüren, ötekileştiren, düşman kardeşler haline getiren, bütün siyasal, sosyal ve sivil hareketler Büyük İsrail devleti'ne giden yoldaki hafriyat ve tesviye çalışmalarıdır. Onun için bu coğrafyada yaşayan Müslümanların uyanık olması dindar olabilme gayretiyle kendilerini dinden eden/edecek yapılardan uzak durması gerekiyor. Bunun yolu da İslamın temel iki kaynağı olan Kur'an ve Sünnete sarılıp, aklımızı vahiy doğrultusunda eğiterek, sorgulamaktan geçiyor. Yoksa kuklalar değişsede kuklacılar oyununu oynamaya devam edecektir.