Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı ve Ak Parti Genel Başkanlığının Konya’mız ve ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. Uzunca süredir dillendirdiğimiz, malumun ilamı gerçekleşmiş oldu. Aklın yolu birdi ve akla, mantığa uygun bir tercih ortaya konuldu. Ak Parti camiası ve Cumhurbaşkanı Erdoğan halkın talepleri doğrultusunda karar vermiş oldu. Karar vericileri tebrik ediyoruz. Tercihinizden pişman olmayacaksınız.
Davutoğlu’nu potaya getiren şartlar bütün canlılığıyla devam ediyor. Paralel terör, Çözüm Süreci ve uluslar arası konjonktür uzunca bir süre daha etkisini devam ettirecek. Prof. Davutoğlu birilerinin iddia ettiği ya da umduğu gibi ‘seçime kadar’ başbakanlık yapacak biri değil. Şimdiye kadar yaptığı hiçbir işi eline yüzüne bulaştırmadı; hepsinin hakkını verdi. ‘Emanetçi’ de olmadı. Ama görevleri bir ‘emanet’ olarak aldı ve yürüttü.
Şimdi gözler yeni kabineye çevrildi. Kabine 28 Ağustos’ta açıklanacak. Yeni bir hükümet kurulacak ve bu hükümet politikasını TBMM’de açıklayacak. Yeni açıklanacak hükümet politikası çok hassas bir dönemde kaleme alınan, ama mutlaka ‘yeni’ dönemin ruhuna uygun ifadeleri içeren gerçek bir ‘icraat’ manifestosu olacak.
Ama ne yazık ki, kurulacak hükümet kendi içindeki ‘çürükleri’ temizlemek için Genel Seçimi beklemek zorunda. Hükümet içindeki ‘zayıf’ halkalar, ‘yorulanlar’ ve ‘zorlananlar’ın bir kısmı bu kabine değişikliğinde yerlerini bırakacaklar. ‘Yok mu paralelcilere karşı tavır alan?’ diye seslenildiği zaman sessiz kalanlar bu değişiklikle yerlerini terk edecekler. Numan Kurtulmuş ve Yalçın Akdoğan gibi Ak Parti içindeki ‘ağır’ isimler kabinede kendilerine yer bulacaklar. Bunlar olması gerekenler. Siyaset kendi mecrasında, yavaş ama emin adımlarla ilerliyor.
Cumhurbaşkanı Gül’ün Resepsiyonda söyledikleri de tartışılmaya devam ediyor. Muhalefet Sayın Gül’ün sözleri üzerine mercek tutuyor. Bundan kendine bir ‘can simidi’ çıkarmaya çalışıyor. Müzmin muhalifler Sayın Gül’e ve First Lady’e çok üzülüyorlar: ‘Vah garipler yedi yıl ne çekmişler! Kan kusup, kızılcık şerbeti içtim’ demişler edasındalar. Bu yönde yayınlar yapıyorlar.
Garipsediğim husus, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Sayın Hanımefendi’nin buna meydan vermesi. ‘Kardeşim Abdullah Gül’ anonsu ile Cumhurbaşkanı yolculuğuna çıkan bir siyasetçi, belki biraz daha duyarlı olabilir(di). Zira, 11. ve 12. Cumhurbaşkanları arasında bir üslup farkı var: Biri ‘rahat’, ‘sessiz’ ve ‘derin’ politika yapar, diğeri ‘açık’, ‘içten’ ve ‘doğrudan’; biri ‘İngiltere usulünü’ benimsemiş, diğeri ‘Osmanlı’nın üzerine başka siyaset tanımam’ der. İngiliz nitelendirmem olumsuzluk içermiyor, yaftalama da değil. Hiçbir şey ima etmiyorum. Sadece bir durum tespiti yapıyorum. Sayın Gül’ün, İngilizlerin yaptığı gibi, her kelimeyi bin defa tartarak, ölçerek, biçerek konuştuğu kanaatindeyim. Cumhurbaşkanlığı boyunca Basın Başdanışmanı hemşehrimiz Hacı Ahmet Sever’in çıkışları, hükümete ve başbakana yönelik serzenişleri, eleştirileri de Cumhurbaşkanının bilgisi dahilinde idi.
Köşk’ten inenlere ‘bir kısım’ medya işine geldiği zamanlarda ilgi duyar. Ama sözlerinin çok etkili olmayacağını da herkes bilir. Yaşayan eski, sabık, ex Cumhurbaşkanlarımız: Ahmet Necdet Sezer, Süleyman Demirel, Kenan Evren. Ne söyledikleri bugün kimsenin umurunda değiller. Ama bir Anayasa fırlatmasıyla krizler çıkaran, bir manevrasıyla soğut 28 Şubat rüzgarları estiren, bir işareti ile ihtilal yapanlar bugün merak edilmiyor. Kimsenin umurunda değiller. İtibarları yok. Devrin Ruhu’na uygun davranmadıkları zaman eski Cumhurbaşkanları hemen eskiyiverir. Belki ‘hurda’ haline gelir. Aksi durumda, ‘antika’laşabilirler. Umudum Abdullah Gül’ün ‘antika’laşması. Yeni dönemde, etrafına bilgi ve ışık saçması…
Şahsi kanaatim; önümüzde bir Abdüllatif Şener örneği varken, Abdullah Gül’ün daha ileri gitmeyeceği yönünde. Abdullah Bey’i 23 yıldır takip eden bir siyaset bilimci olarak ben böyle düşünüyorum. Ama, belli çevreler, mahfiller ‘Gül’ü ‘Gülenleştirmek’ ‘Gülünecek’ hale getirmek isteyebilirler. Hele bundan sonraki dönemde.
Başbakan Davutoğlu bürokraside belli tercihlerde bulunacak; atamalarda belli ilkelere göre hareket edecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan gene aynı şekilde bürokraside yorulanları, paralelcileri ve başarısızları değiştirecek. Üslup farklılaşması olacak. YÖK üyeleri, rektörler, yüksek yargıya yapılan atamaların yönü ve öncelikleri hep farklılaşacak. Paralel, yatay, dikey yani devletle çatışan ve toplumsal fayda dışında mülahazalarla hareket eden ‘ur’lar temizlenecek. Bu, yeni dönemin ruhuna uygun bir şekilde yapılacak, lakin görevinden alınan bürokratlar hemen Sayın Gül’e koşacaklar. Bunlar aşırı tepki verecekler. Kışkırtacaklar. Kışkırtmaya çalışacaklar.
Gelecek yıl yapılacak genel seçimlerde aday gösterilmeyen milletvekilleri hemen Gül’e koşacaklar: ‘Medet’ diyecekler. Gül, onlara gülüp, geçmeli. Yoksa, ‘kıyım var’, ‘yıkım var’ derse, sorunlar başlar.
Köşkte Erdoğan’ın sergileyeceği kesin ve net tavır ‘karıştırıcıları’ korkutacaktır. Bu noktada; Sayın Erdoğan’ın Parti içini ‘kendi haline’ bırakmayacağını açıklaması Ak Parti açısından bir sigorta anlamına geliyor. ‘Yüksek’ gerilime, ‘alçak’ akıma geçit vermeyecektir.
Davutoğlu’nun Başbakanlığı Konya’yı siyasette merkez hale getirecek. Yıllardır yakındığımız ‘Konya yatırımlardan pay alamıyor’, ‘Konya ihmal ediliyor’, ‘Konya önemsenmiyor’ lafları artık geride kalacak. Peki, Davutoğlu kendi memleketine iltimas geçer mi? Geçmez. Ama siyasetin doğasında vardır. Başbakanın iltimasına gerek kalmadan, bürokratlar ve bakanlar, Konya’nın ‘gözünün içine’, derinliklerine bakarlar ve yapmaları gerekenleri yaparlar. Sivil havaalanı, Lojistik köy, Çevreyolu vb. büyük projeler bu sayede kısa sürede tamamlanacaktır. Merkezi hükümetin belediyenin yap(a)madığı metroyu üstlenir ve harekete geçerse kimseye sürpriz olmamalıdır.
Konyalı siyasetçilere yeni dönemde daha fazla yük düşüyor. Onlar da zamanın ruhuna uygun hareket etmek zorunda kalacaklar. Hastalıklı Zaman’a uymayacaklar; ama zamanı ilkelere, önceliklere ve ideallere uyduracaklar.
Başbakan Davutoğlu’nun Türkiye siyasetinde güçlü olabilmesi belli ölçüde Konya’ya da bağlı. Burada işler iyi yürümezse, Sivil Toplumla istişare edilmezse, yerel hizmetler iyi sunulmazsa Davutoğlu orada rahat edemez. Milletvekili ve Belediye başkanları başta olmak üzere, parti teşkilatlarında görev yapanlar mutlaka sorumluluklarının bilincinde olmalılar. Konya daha derli toplu, daha düzenli ve daha kaliteli hizmet almalıdır.
Bu noktada mesela, geçtiğimiz Salı günü Selçuklu Belediyesi Zabıta ekipleri tarafından yapılan denetimler son derece yerinde bir uygulamaydı diye düşünüyorum. Konya kendisine çeki – düzen vermeli. Estetik kaygılardan uzak, can ve mal güvenliği açısından sıkıntı doğuran, milli ve manevi duygularımızı rencide eden mekanların temizlenmesi bizleri sevindirir. Darısı diğer belediyelerin başına. Her dört kişiden üçünün İktidara destek verdiği bir şehir huzuru fazlasıyla hak ediyor. Tarihsel misyonuna uygun yapılanma ve uygulamalar şehre değer katar.
Birileri uygulamalardan rahatsız olabilir. Kaldırım işgalleri, sokaklarda açıkta yapılan ve satılan kokoreç ve köfte türü gıdalar insan sağlığı açısından tehlike arz ediyor. Görüntü kirliliği oluşturuyor. Esnaf açısından da haksız rekabet unsuru. Umuyoruz ki diğer belediyeler de kendi sorumlulukları içinde olan yerlerde aynı uygulamayı yaparlar.
Sonuç olarak; herkes sorumluluğunu yerine getirdiğinde çok daha iyi olacak.