2023 seçimleri Türkiye’de ciddi bir kutuplaşmayı beraberinde getirdi. Cumhurbaşkanlığı seçiminde % 50’yi geçme zorunluluğu ister istemez iki kutuplu bir düzeni gündemimize taşıdı.
Bu durumda biri merkez sağda, diğeri de merkez solda olmak üzere iki bloklu, iki kutuplu bir siyasi atmosfer meydana çıktı.
Siyasi partiler bu iki bloktan birinde yer alma yönünde baskı hissettiler.
Kendisini iktidarın yanına konumlandır(a)mayan partiler ister istemez karşı tarafa geçtiler.
Seçmen, klasik reflekslerle yaklaşınca, bu bloklarda yer alan partileri konumlandırmada sıkıntı yaşıyor. ‘SP, DEVA ve GP’nin ne işi var CHP’nin yanında’, diyor.
Zira bu partiler kendilerini merkez sağa yerleştirmiş, tüm politika ve söylemlerini bu minvalde ifade etmektelerdi.
Aynı durum Cumhur İttifakı cenahında da mevcut. HÜDA-PAR’ın bu tarafa kayması aslında HDP’nin karşı tarafta olmasından kaynaklanıyor. Bu partiye başka bir yol kalmadığı için mevcut konuma kaydı.
Esasen ‘bölme’, ‘bölüm’, ‘parçalanma’ kökeninden türetilen parti kavramını bizler derslerimizde ‘bir program etrafında bütünleşmiş, seçim yoluyla iktidara gelerek bu programını gerçekleştirme umudu taşıyan kurumsal yapı’ olarak tanımlıyoruz.
Bugün ittifaklar siyasi partilerin yerini alma noktasına geldi. Bakıyorsunuz bir partinin adayları, diğer partinin listesinde yer bulmuşlar, bir bakıyorsunuz partiler ortak listeyle bir çatı altında oy talep ediyorlar, bir bakıyorsunuz bir parti bir yerde aday göstermeksizin diğer bir partinin adaylarını destekliyor.
Söylemleri farklılaşsa da eylemleri beraber.
Bu nedenle ittifakları parti olarak değerlendiriyoruz.
Farklı tüzel kişilik oluşturmalarının, biz ondan ayrıyız, bundan değişiğiz demelerinin bir kıymeti yok.
Günümüzdeki bu yapının bir seçim sonrasında değişeceğine inanıyorum. Bugün aynı çatı altında birleşenler yarın bir yol ayrımına gelecekler. Ya kendi bayrak, kendi kadro ve söylemlerine geri dönecekler ya da bütünleştikleri ve iş birliği yaptıkları büyük partinin çatısı altına girecekler.
Avrupa’da II. Dünya Savaşı sonrası dönemde yürütülen İdeolojilerin Sonu tartışmasının ülkemize de uğraması şaşırtıcı olmaz.
Böylece ‘ikili yapı’ kendisine bir yol bulmaya çalışacak.
Burada varlık sebebini inkâr eden, o zamana kadarki söylemlerini yalanlayan yapıların kaybetme ihtimali daha yüksek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2028 seçimlerinde olmayacak; siyasette jübilesini yapacak.
Beş yıllık dönemde yerini alacak birini öne çıkaracağını öngörebiliriz. Şimdiye kadar yöneltilen ‘Erdoğan’dan sonrası için bir lider yetişmedi’ ifadesi de doğru değil.
‘Halef’ yetiştirme ancak son dönemde olur.
Bizim geleneğimizde ‘lider’ ve ‘lider namzedi’ aynı anda ve bir arada bulunmaz. O nedenle önümüzdeki dönemde kimin öne çıka(rıla)cağını beraberce takip edeceğiz.
Cumhurbaşkanının ifadelerinden yeni dönemin yenilenme dönemi olacağını anlıyoruz. Bakanların ve cumhurbaşkanı yardımcısının milletvekili yapılması bir işaret.
Şahsi kanaat ve beklentim bürokraside, akademide, parti yönetiminde bambaşka bir dönem gelecek. Bugün aktif görevlerde olanların neredeyse tamamının değişeceğini düşünüyorum.
Kamuoyu ve ilgililer şimdiden kendilerini hazırlasınlar.
3 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi bu konuda gerekli şartları zaten oluşturuyor.
Yüzler yenilenecek, sistem revize edilecek ve Türkiye yeni bir döneme başlayacak.
Aynı sürecin 10 ay sonra yapılacak mahalli idare seçimlerinde de tekrarlanması şaşırtıcı olmayacak. Eskiyen yüzler, dinamizmini kaybeden kadrolar ve Cumhurbaşkanının hız ve heyecanına ortak olmayanlar tasfiye edilecekler.
‘Yüzyıl Vizyonu’ ortaya koyan bir parti bunları yapmak zorundadır.
Aklın yolu bu…
Aksini düşünmek bile istemem.
Aynı hedefe doğru yürümeyen bir parti, siyaset ve bürokrasi mekanizması herkes için yıkıcı olacaktır…