Seçim dönemi yaklaştıkça kaşınabilecek alanlardan biri olan Suriyeli göçmenler konusu Bayram vesilesiyle tekrar gündeme geldi. Bayram ziyareti için ülkelerine gitmelerinin İçişleri Bakanınca engellenmesi bu tartışmayı iyice alevlendirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan bir milyon Suriyelinin ülkelerine gönderilme mevzusu Ak Partili seçmeni tatmin etse de karşı cenah konuyu kaşımaya devam edecek.
Ekonomideki olumsuz gelişmelerin körüklediği önyargılar Suriyeliler üzerinde somutlaştı. Ekonomik göstergelerle yabancı düşmanlığı birbirleriyle ters orantılıdır. Kötüleşen şartlardan önce yabancılar suçlanır.
Muhalefeti bunun farkında: Elektrik faturası ve genel ekonomi üzerinden yükleniyor.
Anketler Millet İttifakını bir türlü öne geçiremedi; Erdoğan en güçlü Başkan namzedi.
Adaylarını dahi belirleyemediler. Biliyorlar ki isim açıklandığı gün tartışılma başlanacak. Açıklamayarak tartışmayı engelliyorlar. Hâlihazırda tek aday olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı gündeme taşıyorlar.
Olmayan tartışılmıyor...
Oysa reklamın iyisi, kötüsü olmaz. Ne kadar tartışsalar da kamuoyunu ikna etmeleri mümkün görünmüyor.
Suriyelilerin ekonomiye olan olumlu katkıları tam olarak tartışılabilmiş ve anlatılabilmiş değil.
Şimdiye kadar meseleyi bilimsel bir formatta ele alan bir çalışmaya rastlamadım. Kimse bu mayınlı alana girmek istemiyor: Resmi raporlar da dâhil.
Mesele sığ bilgiyle ele alınıyor.
Bu konuda başta TOBB olmak üzere, iş dünyasının somut bir girişimde bulunması gerekmektedir.
Topluma anlatsınlar Suriyeli işgücünün ekonomi açısından değerini ya da değersizliğini. Sanayi ve üretim sektörüne ciddi katkıları var.
Toplumun bilme hakkı var.
Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan bir milyon kişinin şehirlerde yaşayan, üretime ve sanayiye katkı sağlayanları kapsamadığını düşünüyorum. Sınır bölgelerinde ve kamplarda bulunanlar olması gerekiyor.
Kim ne derse desin, Suriyeli işgücü katkısı ülkenin ihracat patlamasında ve pandemi sonrası üretim artışlarında ciddi bir yer tutuyor.
İdeal olan tabiiki herkesin kendi toprağında yaşaması ve orada istihdam edilmesi. Ancak Suriye başta olmak üzere çatışma ve savaş bölgelerinden insan kaçışı durdurulamıyor. Düzensiz göçmen akımı kontrolden çıkabiliyor.
Türkiye düne kadar bir geçiş ülkesi idi. İnsanlar Avrupa’ya geçerken kullandıkları bir güzergâh olarak değerlendirdikleri Türkiye’yi artık yerleşilebilecek, yurt tutulabilecek bir ülke olarak görmeye başladılar.
Bu istenmese de, bir tespiti içermesi bakımından iyi bir gelişme. İnsanlar kendilerini Türkiye’de hayal edebiliyor, mutlu-mesut yaşayabileceklerini düşünüyorlar.
Anadolu etnografyası değişkenlik göstermekte, sürekli doğu-batı arasında bir kulvarda konumlanmaktadır. Tarihte Büyük İskender’den Haçlı Seferlerine kadar bir dizi batı akımına ve çok sayıda doğu göç dalgasına sahne olmuş.
Muhalefetin tazyik ve kışkırtmasıyla politika belirlemek zararlı sonuçlar doğurabilir. Kendi göç siyasetini bir devlet politikası haline getiremeyen bir ülke sıkıntı yaşar.
Birilerine ters gelebilir ama bayram ziyaretleşmesi Suriye sınırında yüz yıllık bir teamül. Suriye’de savaş olmadan önce de var olan bir gelenek.
Bayram ziyaretlerine izin verilmemesi anlaşılabilir gibi değil.
Sınırın öte yakasında yüksekokul açan, mülki idare amiri görevlendiren, kamu hizmeti sunan ve AFAD ve Kızılay başta olmak üzere çok kıymetli STK’lar eliyle yardım faaliyetleri yürüten bir devlet sınır-ötesine de sahip çıkmak zorundadır.
Irkçı söylemlere yaslanan siyasi ritüellerin ülkemize kazandırabileceği bir katkı yok. Kuşatıcı, kapsayıcı ve kucaklayıcı bir kültür oluşturmak gerekiyor.
Suriye meselesi gündemden düşürülmelidir.
Esed rejiminin hamisi Rusya’nın, Ukrayna bataklığına sıkışıp kaldığı bir dönemde Suriye’yi kendi haline bırakmamak gerekiyor.
İçişleri Bakanı yanlış yaptı. Cumhurbaşkanı buna prim vermemelidir.
Böylece çözüm Suriye’ye daha hızlı gelebilir.