Siya(H)set: Ermeni Soykırımı YALANI!

Fazlı Kartal

Tarihi olaylar ve olguları, ancak kendi özel şartları içerisinde kavrayabiliriz. Herder’in dediği gibi, “tarihi bir olayı bulunduğumuz yerden anlamaya çalışmayalım. Bulunduğumuz yerden inşa etmeye çalışmayalım. O günün şartlarıyla anlamaya çalışalım.”

Ermeni sorunu, XIX ve XX. yüzyılda özellikle Orta ve Yakın Doğu resmini kendi çıkarları doğrultusunda çizmeye çalışan “Büyük Devletlerin” emperyalist politikalarının bir anahtarıydı. Şark Meselesi’nin bir kolu olarak gündeme getirilen Ermeni Meselesi, her yönüyle suni bir gündemdi. Bu sözde mesele de aslında Lozan Antlaşması ile kapanmıştı. Ancak 1960’lı yıllarda Sovyetler Birliği bünyesinde yaşayan Ermeni gruplar, hiçbir belge ya da kanıt olmadan tamamen iftira dolu propagandalarla Sözde Ermeni Soykırımı’nı hortlattılar! Bu hortlak halen daha dünya gündemine hem de hiç utanmadan getiriliyor! Maalesef bunun sebebi hukuki bir temele dayanmayan Sözde Ermeni Soykırımı’nın “SİYA(H)SET”çilerce kullanılmasıdır. Hâl böyle olunca da arkasına “ağababalarını” alan Ermeni diasporası, “4T Planı”na odaklandı: Tanıtım, Tanınma, Tazminat, Toprak.

Yani sözde davalarını dünya kamuoyuna “tanıtma”, Sözde Ermeni Soykırımı’nın Türkiye Cumhuriyeti tarafından “tanınma”sı, Türkiye Cumhuriyeti’nden “tazminat” almak ve daha sonra da hem Türkiye hem de Azerbaycan başta olmak üzere Kafkasya’nın çeşitli yerlerinden “toprak” koparmak stratejisini benimsedi Ermeni lobisi! Şu anda da canla başla bu hayallerinin peşinden koşuyorlar vesselam!

Bundan dolayıdır ki ecdadımız, “Ermeni sorunu” veya “Ermeni meselesi” yerine, “Ermeni gailesi” ifadesini kullanmıştır. Ermeniler, devletimizin başına sayısız gaileler açmak yolunda hiçbir fırsatı kaçırmamışlardır.” Türkiye üzerinde siyasi bir baskı oluşturmak amacıyla bazı çevreler tarafından Ermeni soykırımı iddiaları gündeme getirilmekte, Ermeni diasporası ve destekçileri tarafından yabancı ülke parlamentolarına aldırılan kararlar ve yapılan propagandalarla Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı esnasında Ermenilere soykırım yaptığı kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Bu haliyle, en basit ifadeyle tarihî olaylar siyasi zeminlere kaydırılarak çarpıtılmaktadır. Geçmişte yaşanmış olaylarla ilgili gerçeklerle uyuşmayan parlamento kararları ahlâkî değerlere, düşünce özgürlüğüne ve tarih biliminin genel kriterlerine ters düşmektedir. Ermeni sorununu farklı zeminlerde “soykırım” olarak sunmak son derece taraflı ve konuyu basite indirger bir yaklaşımdır.

Malumunuz olduğu üzere bu resmin içinde “Katil Türk” ve “Mağdur Ermeni” imajı vardır! Bu resmin içinde olmayan bölüm ise sırf Türk ve Müslüman oldukları ve Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni devletinin önünde engel olarak gördükleri için yarım milyonu aşkın sivil ve savunmasız insanın yok edildiği gerçeğidir.

Ermeniler bugün “soykırım” dedikleri ve bütün dünyaya Türkleri katil gibi göstermeye çalıştıkları olay, sevk ve iskân sırasında bir miktar Ermeni’nin ölmesidir. Elbette ölümler olmuştur. Ancak, bu ölümler; açlıktan, hastalıktan, eşkıya saldırılarından olmuştur. Belgeler Osmanlı Devleti’nin hiçbir zaman Ermenileri soykırıma tabi tutmadığını ve özellikle Ermenilerin hak ve menfaatlerini koruduğunu göstermektedir.

Örnek mi Fransa ile İngiltere arasında kabul edilen ve Osmanlı İmparatorluğu’nu nüfuz bölgelerine ayıran Sykes-Picot Antlaşması’nın mimarı Avam Kamarası Üyesi İngiliz Baron Mark Sykes’a ait şu söze bakalım: “Türkiye diye bir şey artık olmamalı. İzmir Yunanlıların olacaktır. Adana İtalyan, Güney Toroslar ve Kuzey Suriye Fransız, Filistin ve Mezopotamya İngiliz ve geri kalan İstanbul da dâhil Rus… Ayastefanos’ta (İstanbul) ‘Te Deum- tanrıya şükür ilahisi’ ve Ömer Camii’nde (Kudüs) ‘Nunc Dimittis- Luca İncilinden bölüm’ okuyacağım. Bunu bütün küçük uluslar şerefine Galce, Lehçe, Keltçe, Ermenice okuyacağız.”

Yine 24 Nisan geliyor ve aynı senaryolar yeniden tezgâhlanıyor. Türklere karşı yapılan insafsız “SİYAhSET”i, tarihin derinliklerine gömebilmek için vicdanlarımızın sesine kulak verelim. Hep birlikte Ermeni yalanlarına yeter artık diyelim…