Fotoğraf ve fotoğrafçılık sanatı fotoğraf maziye ışık tutan bir aynadır. Fotoğraf nedir diye sorguladığımız zaman insana dair her şey denilebilir. Akıp giden hayatı vizöre almak ve kadrajda görüp deklanşöre saniyeler içinde basabilme rikkati, hassasiyeti ve duyarlılığı demektir. Fotoğrafın sıradan bir boyutu kadar yeri gelir sanatsal yönü, belgesel yönü de vardır. Bir insanın başkasından farklı olarak illa bu konuda bir fotoğraf sanatçısı gibi hassas olması gerekmez. Fotoğraf çekmek nesnelere ve doğaya başkaları gibi bakıp geçmek yerine bir estetik farkındalık ve görsel boyutu yakalayabilme becerisidir.
Fotoğraf heyecan verici bir serüven, sonu gelmeyen bir yolculuktur. Fotoğraf kendimize ve insana dair güçlü bir ifade biçimidir. Fotoğraf görsel bir şölene tanıklık eden bir belge ve vesikadır. Hepimiz şu veya bu şekilde siyah beyaz ve renkli karelerde, vesikalık fotoğraflarda, aile karelerinde, sosyal hayatın içinde varız. Derler ya sararmış albüm yapraklarında mutlu ve hüzünlü günlere tanıklık eden kareler vardır. Fotoğraf sayesinde hayat hikayemizi film şeridi olarak mütebessim bir çehreyle izlediğimiz bir görsel hafıza ve hatıra tünelinin içinde bir yerlerde dolaşırız.
Fotoğrafçılık tarihi yoluyla kolektif toplumsal geçmişe de bir yolculuk yapıyoruz. Fotoğrafçılık artık onlarca dalı olan yaklaşık 94 dala erişen bir çizgiye ulaşmıştır. Fotoğrafçılık tarihsel olarak Romalılara kadar gitmektedir. İslam medeniyeti içinde İbn-i Heysem karanlık odayı keşfetmiştir. Konya Bilim Merkezinde fizikçi İbn-i Heysem’in karanlık oda ve fotoğrafa dair ilk bilimsel çalışmalarını görebiliriz.
Görüntü anlamına gelen fotoğraf, İlk defa Fransa’da 1822’de çekilmiştir. Bizde Osmanlı devleti döneminde resmi gazetede yani 1839’da Takvim-i Vekayi’ de fotoğrafçılık diye bir şeyin başladığı halka ilanen duyurulmuştur. Fotoğraf ilk günlerin tekniği gereği hem çekilmesi müşkil, hem tab edilmesi yani banyo edilip kağıta basılması bazen 15 gün süren hatta bir ayı bulan bir takvimde elde ettirilir idi. Stüdyoda özel pano ve oda içinde karanlık odalarda banyo edilen fotoğraflardan, açık alan fotoğrafçılığına geçildi. Şipşak çekilen ve ayaküstü bir siyah şal örtüsü içinden dikkat diyerek yapılan alüminüt fotoğrafçılık zamanlarını yaşı 50/60 yaş bandına gelmiş bizim kuşaklar vesikalık fotoğraf çektirdiği günlerden çok iyi hatırlar.
Seyyar fotoğrafçılık günlerinden portatif makineler devrine ve oradan 2000’li yıllara geldiğimizde fotoğraf makinesi elit ve varlıklı insanların mülkiyetinde olan pahalı bir makine olmaktan çıkıp herkesin daha kolay sahip olduğu bir aygıt haline gelmiştir. Günümüzde ise artık yaygın biçimde dijital makineler ve bilişim üssü olarak konuşmanın ötesinde ses, müzik, fotoğraf makinesi olan telefonlar devrededir. Saklama özelliği de zirve yapan cep telefonu ile adeta herkes zebil ziyan vaziyette fotoğraf çekmektedir.
Fotoğraf artık kağıt olarak bastırılmamaktadır. Kimse kimseye hatıra fotoğraf hediye etmemekte, fotoğrafın üzerine veya arkasına benden sana hatıra gibi yazılar ve notlar yazılmamaktadır. Hatta çerçeveletip duvara asılmak ve albüme koymak yerine fotoğraflar dijital ortamda, taşınır belleklerde saklanmakta ve herkesin kendi sosyal medya sayfasında ve sadece fotoğraf yayınlanan sosyal mecralarda yayınlanmaktadır. Fotoğraf çekmek ve paylaşmak bir popüler olma ve prestij kazanma aracı haline gelmiştir. Fotoğraf paylaşımı sayesinde herkes herkesten ve ne yaptığından haberdar olmaktadır.
Konya 10 bin yıllık bir şehir, tespit edebildiğimiz arkeolojik buluntular, steller, lahitler, Latince, Grekçe vb. yazılar da o günün toplumsal ve görsel belleğidir. Bu döneme ışık tutan ve Konya’nın tarihi, kültürü, mimarisi, folklorü ve sosyal olayları hakkında önemli bir bilgi kaynağıdır. Çatalhöyük kadar Boncuklu Höyük, Astra şehri, Zengibar kalesi, Eflatunpınar, İvriz tarım anıtı, Hatip Kurunta anıtı, Glistra peri bacaları vb. ile yeni keşfedilen Savatra antik kentinde bulunan tiyatro, kale ve mozaik zemin ve Türkopol yazısı gibi buluntular bilinmeden de Konya hakkında bir şey bilinmiş olmayacaktır.
Fotoğraflardan önce Konya hakkındaki bilgilere Konya’ya gelmiş seyyahlardan ulaşıyoruz. 13.yüzyıldan itibaren Anadolu'yu gezen seyyahların anlatımları, gravürleri, kara kalem çalışmaları Küçük Asya vb. başlıklar altında yayınlanmışlardır. 1500-1900 arası gravür, yağlı boya, suluboya tablolarda yaşayan bir Konya görülebiliyor. Bu eserlerde şehire giriş ve çıkış istikametleri, çeşitli mıntıka, tarihi eserlerin, esnafın, camilerin ve caddelerin tasvirleri bulunuyor. Günümüzde bu orijinal eserlerdeki Konya ile fotoğraf çekimlerinin başladığı dönemleri birbiri ile nereden nereye gelindiğini tespit etmek için kıyaslamak gerekiyor.
Konya’nın 1822’da Fransa’da keşfedilen ve Tanzimat döneminde 1839 yılında Takvim-ı Vakayi gazetesinde duyurulan fotoğraflar ile tanışması yaklaşık olarak bir 44 yıl sonra gerçekleşmiştir. 1884 yılında Konya’nın ilk fotoğrafları Amerikalı gezgin ve arkeolog John Henry Haynes tarafından çekilmiştir. Dolayısıyla Konya tarihi eserleri, köyleri, ilçeleri, insanları itibarıyla eski denilebilecek ölçekte 140 yıldır fotoğraf ile kayda alınmıştır.
Şahsi kanaatim 1884-1950 arasındaki fotoğraflar eski Konya fotoğrafları kategorisindedir. Özellikle klasik diyebileceğimiz 1884-1923 arası ise çok eski dönem olarak ele alınmalıdır. 1950-1990 arası ise yeni Konya kategorisinde fotoğraflardır. !950 ile 1970 arası kareler ilk iki döneme daha yakın ve nostaljik karakterli dönem olarak elimizde bulunan önemli bir veri kaynağıdır. Yanı sıra Alman, Fransız, Amerikan, Yunanistan Ermenistan üniversitelerinde ve müze web sayfalarında Konya’ya ilişkin birçok fotoğraflar ve albümler vardır. Bunlardan haberdar olmak için yabancı dil bilmek, özellikle İngilizce bilmek ve uygun kelimelerle bu arşivleri sorgulamak gerekiyor.
Konya ile ilgili ilk çekilen fotoğraflar bizi geçmişe bir yolculuğa çıkarıyor. Konya ile ilgili ilk fotoğrafları 1884 yılında Amerikalı John Henry Haynes çektiğini belirtmiştim. J. Henry Haynes’in çektiği 340 fotoğraf Kaliforniya’da arşivde bulunmaktadır. II. Abdülhamid tarafından çektirilen fotoğraflar Yıldız Sarayı Fotoğraf Koleksiyonu’nda bulunmaktadır. Bu koleksiyonda Konya’da çekilmiş 310 fotoğrafa rastlıyoruz.
Bu dönemde Alaattin tepesi Konya şehri için doğal bir fotoğraf çekim platosu işlevi görmüştür. Tarihi fotoğrafların çoğu ovadan yüksekte kaldığı için tercih edilmiş ve sürekli olarak 1950 yılına kadar hep Alaattin tepesinden çekilmiştir. Bir bakışta tüm tarihi Konya’yı gördüğümüz bu fotoğraflar görmediğimiz ve hiç yaşamadığımız Konya’yı gördüğümüz kareler olarak çok önemlidir.
Ancak 1925-32 yılları arasında bir tür Vandalizm rüzgârına kapılmış toplum yöneticilerin ellerinde özellikle Konya belediyesi ve Valilik tarafından yol ve imar bahanesi ile Alaattin tepesinden Mevlana’ya doğru onlarca medrese, bina, konak ve mahalle dokusu yol açma ve imar bahanesiyle yıktırılmıştır. Kale sur taşları ise Osmanlıdan başlayarak Valilik ve Belediye tasarrufu olarak devlet eliyle yapılan binalarda kullanılmıştır. Valilik, Kapı Camisi, Sanayi-i Hamidiye Mektebi, Konya Lisesi binaları sur taşlarıyla yapılmıştır. Sade vatandaş da tarihi seyir içinde 1700’lü yıllardan başlayarak Cumhuriyete kadar geçen evrede kale, sur, köşk kalıntısı taşları evinde, bağında kullanarak bu tahrip kervanına katılmaktan geri kalmamıştır.
Elimizdeki tarihi fotoğraflar aracılığıyla yıkılan eserleri ve eski Konya’yı kare kare görebilmekteyiz.(http://hisder.org.tr/hpost.php?ID=324) Sanatsal değeri olan fotoğraflar bizi nitelikli bir maziye götürmektedir. Mesela Valilik Binası’nın arkasındaki 1925 yılında yol yapımı için yıktırılan Ulvi Sultan Türbesi restorasyonu için bu eski ve tarihi fotoğraflardan yararlanılarak yeniden yapılmıştır.
En eski ve tarihi nitelikte olan Konya albümleri arşivi John Henry Haynes, Guillaume Berggren, Gertrude Bell, Garabet Kirkor Solakian tarafından çekilmişlerdir. Konya fotoğrafları olarak ikinci önemli bir kaynak ise 2.Abdülhamit sayesinde çekilmiş Konya fotoğraflarını içeren Yıldız Sarayı Arşivi ve İstanbul Üniversitesi arşivi ile Milli Talim Terbiye Cemiyeti koleksiyonunda ve o dönemki Valilik, Sanayi mektebi, Erkek ve Kız öğretmen okulları ile değişik dergi ve gazete gibi yerlerde bulunan fotoğraf arşivlerindedir. Gezgin, arkeolog ve Ortadoğunun şekillenmesinde şüpheli bir kişilik olan Gertrude Bell ve Ermeni Garabet Kirkor Solakyan’ın çektiği Konya fotoğrafları arşivi ayrı bir öneme sahiptir ve günümüze kadar ulaşmıştır. Konya’da ilk fotoğraf stüdyosunu 1895 yılında G. Kirkor Solakyan açmıştır. Solakyan’ın yanında çalışan kalfası ve ilk Müslüman Türk fotoğrafçılardan olan Hasan Behçet 1917 yılında stüdyoyu devir almış ve fotoğrafçılığı devam ettirmiştir.
Sosyal medya bu anlamda eski ve yeni fotoğrafların yaygınlaşmasında büyük önem taşımaktadır. Sosyal medya ile bireysel paylaşımların yanında sayfa olarak şehir/kent fotoğrafları sayfası trendi ortaya çıktı. Bu bağlamda facebook’ta editörlüğünü ve sayfa yönetimini üstlendiğim Konya Eski ve Yeni Fotoğrafları sayfamız çok izlenmekte ve üye sayısı her hafta giderek artmaktadır. Halen 60 bini aşan üyesi ile sayfamız yurtiçi ve yurtdışından üyelerimiz tarafından ilgiyle takip edilmektedir. (Konya eski ve yeni fotoğrafları sayfası, https://www.facebook.com/groups/1556301481336489/)
Günümüzde sosyal medyada bazı kişiler kaynak göstermeden fotoğrafları yanlış bilgilerle hatta ıvır zıvır derecede yüzeysel ve kötü bilgilerle hani neresini düzelteyim tabiri var ya o türden paylaşımlar yapılmaktadır. Bazı kişiler dijital mecralarda popüler olmak, belki maddi kazanç adına ya da çok beğeni almak adına fotoğraf ve video görselleri adeta köpürtülerek yayınlanmaktadır. Bu durumun önüne geçmek için her alanda olduğu gibi Konya tarihi ve fotoğrafları alanında da sağlıklı bir ar-ge yapmak, niteliksiz yayınlara itibar etmemek gerekir. Bilhassa tarihi fotoğraflar yayınlanırken kaynak göstermek gerekir. Bu planda eli kalem tutan herkes Konya tarihiyle ilgili müktesebatında bulunan fotoğraf ve bilgileri yazıya dönüştürmelidir.
Her eski olan fotoğraf değer taşımaz, eskiliği değil imlediği/gösterdiği/ anlattığı durum önemli, yanlış nostalji tasavvuru ile maziye güzelleme yapmak, ah vah ederek geçmişe saplanıp kalmak ve kötü günlere kaldık edebiyatı yapılmamalıdır. Bugüne geldiğimizde özellikle sosyal medyada kentlere dair nostalji sayfaları çok popüler, izleyicisi çok, bilimsel çalışmalar ise az yer buluyor. Mesela sürekli bir geçmiş özlemi ve hülyası içinde yapılan paylaşımlar belki bir orta yaş sendromu ve çocukluğa özlem olarak nitelenebilir.
Bu tür sayfalarda eskiciliğe rahmet okutacak şekilde eskiye dair ne varsa iğneden ipliğe, mutfak çakmağından gaz ocağına varıncaya kadar alakasız birçok nesne fotoğrafı vs. paylaşılıyor. Örneğin sıradan bir vülgarize bir fayton fotoğrafı veya sadece bir saman arabası karesi çok tıklanıyor. Bir başka önemli trend ise yıllardır ulusal bazda ve Konya’da yayın yapan sayfalara üye olup izlediğim için biliyorum ki bu sayfalarda siyasi polemik ve toplumsal yarılma da zaman zaman öne çıkıyor. Özellikle yanlış bir tutum olarak bir fotoğraf karesindeki eski ve yeni görüntüler üzerinden birbirini itham eden, kim ne kadar dindar, ne kadar çağdaş, ne kadar cumhuriyetçi ve ne kadar muhafazakâr diye gürültüler koparılıyor. Politik kavga ve yorumlar maalesef üslup bozukluğu ve ekran zorbalığı ve küfürleşme ile bir araya gelince sayfa insicamı ve karakteri kayboluyor. Fotoğrafın kendisine odaklanmak yerine bu tür sayfalarda hesaplaşmak isteyen kişileri özellikle sayfa disiplini açısından hakaret ve siyasi polemik içeren paylaşımlar kendi haline bırakılmamalıdır.(https://www.yenihaberden.com/konyanin-gecmisine-goturen-sayfayi-binlerce-kisi-takip-ediyor-1792481h.htm#google_vignette) Özellikle 7/24 sayfa kontrolü yaparak deklare ettiğim sayfa poetikası ve şikayetler doğrultusunda müdahale edip ivedilikle silmek ve kaldırmak en demokratik yöntemdir.
Fotoğraflar dünyasına bakarken hastalıklı bir nostalji bakışıyla eski/yeni/güzel-çirkin ve bugünkü kötü zamanlar ve mazide kalan iyi zamanlar karşıtlığı içinde bakılmamalıdır. Fotoğrafın ifade ettiği sosyal, ekonomik, tarihi, folklorik yansımaların bir toplamı olarak fotoğrafta yer alan objeye bakmak gerekir.(https://www.lacivertdergi.com/dosya/2019/09/23/gerceklikten-kopmayan-nostaljiye-ihtiyac-duymaz?)
Konya’nın uzak tarihini, yakın tarihini ve bugünkü konumunu, yerleşim evrelerini, kültürel geçiş dönemlerini bilmeden de bir fotoğraf hakkında yorum yapmak mümkün değildir. Fotoğraf ile bilgiyi, bilgi ile örtüşen fotoğrafı bulmak, birleştirmek ve bütünleştirmek gerekir. Bunun içinde tevatür ve aslı astarı olmayan rivayetlere, moda deyimle şehir efsaneleri ve geyiklere itibar etmemek lazımdır. Sahih bilgi, doğrulanmış bilgi, tutarlı kaynak bilgi ile olgulara yaklaşmak ve değerlendirmek gerekir. Bunlar arasında ilmi çalışmalar, PDF yayınlar Konya ansiklopedisi, Konyapedia, Kto İpek Yolu dergisi, Merhaba gazetesi akademik sayfalar bülteni, kitaplar, bilimsel makaleler, tez, doktora yayınları, gazete makaleleri ve sözlü tarih kapsamında saha tespitleri temel başvuru kaynaklarıdır.
Mesela sanat tarihi ve çeşme stili birbiriyle ilişkilidir. Bu bağlamda Sırçalı çeşmesi hakkında yapılan bir gazete haberi manidardır. Sırçalı mahallesinde yer alan Sırçalı çeşme 2.meşrutiyet döneminde 1908-1930 dönemi yapılmış ay yıldızlı şahide türüne örnek olmuş anıt çeşme türüne güzel bir örnektir. Kitabesi birçok çeşmede ve tarihi eserde olduğu gibi kayıptır, ama elimizde kitabeyi de içeren bir fotoğraf sayesinde ve sosyal medyada Osmanlıca kitabeleri çözümleyen dostlarımla birlikte kitabeyi çözümleme imkânı buldum. Eğer çeşmeye sadece uzaktan bakar ve ne olduğunu anlamadığınız gibi bir de “gizemli çeşme diye haber yapılmış ise esas meselenin bam teli burasıdır.
Dönemin mimari üslubunu, yapılan her tür eserin taşıdığı mimari nitelikleri bilmez iseniz böyle garip işlere yazılı medyada saçma bir başlık atılır ve pek çok örneği var. Sırçalı çeşmesi ile birlikte benzer sembolik ve tarihi özellikleri olan ve 1.ulusal Mimari akımı kapsamında Konya’da 30 civarında eser olduğunu akademik makalelerden okuyup görmeden çeşme hakkında sağlıklı ve doğru yorumlayamazsınız. İkinci bir örnekte ise eski elifba karakteri ile yazılmış çarşı yazısını hem bilmez hem de bu konuda yapılmış açıklamaların cahili olanlar vardır. Konya şehir merkezinde tarihi yoğurtçu diye çakma paylaşımlar yapan meşhur bir fotoğraf paylaşımcısı bile karşınıza çıkabilir. Boşuna dememişler önemli olan bilmemek değil, cehalet diye, o zaman erbabına sor, öğren sonra paylaşım yap değil mi? Ama ne gam ma’şeri vicdan ile mahşeri vicdanı ayırt edemeyen kalem erbabı ile de karşılaştığımız bir zamandayız. Sosyal medya ne ola ki? Bir garip arenada her şeyle ve post truth karakter taşıyan hikmetli vecizelerle değil kafa göz yaran cevizelerle karşılaşmak mümkündür. Bir önemli sorunsal ise intihal problemi olarak karşımıza çıkıyor. Benim yazdığım bir makale ve sadece benim paylaştığım bir fotoğrafı kullanarak ismi lazım değil kendi adına köşe yazısı yazan bile çıktı diyerek konunun vahametine ışık tutmuş olayım.
Hülasa Konya hakkında ve fotoğraflar hakkında konuşmak için estetik, sanat tarihi, mimari, yakın ve uzak tarih bilinmeli, semt monografileri araştırılmalı, 1500 yılından 1918 yılına kadar gelen 151 adet şer’iyye sicil defterleri, Kto yayınları ve Akademik sayfalar irdelenmeli ve bu alanlarda yazılmış bilimsel ve akademik makaleler mutlaka okunmalıdır. Sadece masa başında oturup google tarayarak, tevatür duyumlarla ahkam keserek, işkembe-i kübradan atarak bu işler olmaz. Sahaya inip tarihi medreseyi, çeşmeyi, camiyi, konağı, köprüyü ve mimari eserleri yerinde görüp incelemek hatta yenilerini keşfetmek şarttır. Güncel veya eski fotoğraflar için aile büyüklerinden kalan albümler, sandıklarda kalmış fotoğrafların da yeniden gün yüzüne çıkarılması ve internet ortamında yayınlanması gerekiyor. Özellikle valilik, kaymakamlık ve il milli eğitim, gençlik spor gibi kurum ve kuruluşların arşivlerinde resmi bayramlar ve yapılan etkinliklere dair fotoğrafların (kalmışsa tabi) yayınlanması Konya genelinde geçmişe ve bugüne müspet katkı vererek ışık tutacaktır.