Son otuz yıllık dönemde siyasi sistemleri derinden etkileyen birtakım gelişmeler ‘Sivil’ kuruluşları toplumun temel aktörü haline getirdi. Kamunun yeterli performansı sergileyememesi, özel sektörün kendinden beklenen faydayı sağlayamaması gibi nedenlerle Sivil Toplum gelişti, serpildi, bugünkü konumuna ulaştı.
Çok partili hayatta, yani 1950 sonrasında on yıllık dönemlerde siyasi hayatın bir parçası haline gelen darbeler maalesef sivil toplumun yeterince gelişmesini engelledi. En son öldürücü darbe 28 Şubatta vurulmaya çalışılmışsa da Sivil Toplum bunu ‘hafif’ yaralarla atlatmayı başardı. Bugünü anlamak bakımından bu etkileri dikkatlice değerlendirmek gerekiyor.
2002 sonrası dönemde bu kuruluşlar önemli atılımlar yaptı. Bu ‘özgürleşme’ vasatında sivil kuruluşlar gelişirken, bazıları biraz ‘fazla’ geliştiler. Hadlerini aştılar. Kendilerinde çok fazla güç vehmettiler. Evet, ‘paralel’ belası sivil topluma siyasi sistem tarafından açılan bu krediyle gelişti. Bu kuruluşların hangi ölçüde ‘sivil’ oldukları ise ayrı bir konu.
Ama sadece kötü örnekler yok; iyilerini de hatırlamak lazım. Sivil Toplumun Türkiye’deki serencamı Konya’da daha ‘hareketli’ ve ‘bereketli’ oldu. Toplumsal hayatın neredeyse her alanında faaliyet sürdüren kuruluşlar kendilerine hayat hakkı buldular. Teşkilatlar bir taraftan bireysel bazda önemli çalışmalar yaparken, diğer taraftan ortak hareket etme kültürünü de yerleştirdiler. Farklı çalışma alan ve yaklaşımlarına rağmen, birlikte yaşamanın somut modelleri oldular. Türkiye’ye hatta İslam Dünyasına örnek olabilecek çalışmalara imza attılar. Hepsi tebriki hak ediyor.
Konya, Sivil Toplum hareketinde ülke içinde öncü rol üstleniyor, örnek başarılar ortaya koyuyor. Konuyla alakalı pek çok bilimsel çalışma yapıldı.
Sivil toplum, ‘sivil düşünen’ insanlara, ‘vakıf’ şahıslara ihtiyaç duyar. İnsanlar sadece mallarını değil, kendilerini de vakfettikleri zaman neticeler çok daha faydalı oluyor. Bunun örneklerini Konya’da çokça görüyoruz: Latif Selvi, Mehmet İncili, Mustafa Özdemir, Sami Sorgun, M. Emin Parlaktürk gibi kamuoyunun yakından tanıdığı insanlar bu kategorideler. Sürekli bu kuruluşlarla anılıyorlar. Bu isimleri çoğaltmak mümkün. Nerede ümmetin bir problemi var, nerede harekete ve berekete ihtiyaç var, bu insanlar hazır. Kendilerinden Allah razı olsun. Görüşleri, topluma katkıları önemli, önemsenmeli.
Bu insanları eleştirenler de olabilir. Değerlendirme esnasında bakılması gereken şey şu: Kendi nefisleri için mi, yoksa ümmet için mi çalışıyorlar? Bu şahıslar mal-mülk, şan-şöhret derdinde değiller. Kendi nefislerini de düşünmüyorlar. Düşünselerdi ‘paralel’, Mısır, Filistin, Arakan, Suriye gibi meselelere müdahil olmazlar, taraflarını belli etmezler, bazılarının yaptığı gibi ‘ortalık sakinleşince’ ortaya çıkarlardı. Öyle yapmadıklarını biliyoruz.
Konya STK’ları İcra Heyeti 11 yıldır Ufuk Turu Toplantıları düzenliyor. Başbakanımız Davutoğlu bu toplantılara katılıyor. Mümkün olsa hepsine katılacağını biliyoruz. Sivil toplum ile beraber olmayı çok seviyor. Diğer siyasetçilerden farkı da burada ortaya çıkıyor zaten. Kimlerin katılmadığını kamuoyu yakından biliyor. Niçin katılmadıklarını ise anlayamıyor!
Sivil Toplum kendini menfaatperestlere ‘kullandırmak’ istemiyor. Kendileri ‘dara’ düştüklerinde değil, aynen Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın yaptığı gibi, her daim yanlarında olmasını istiyor. Yerel yönetimlerin kararlarında kendilerini ihmal etmesini anlayamıyor. Merkezi yönetim birimlerine çoğu zaman yaklaşamıyor. Siyasi ve idari süreçlere katılmak istiyor. Bu konuda daha önce görüşlerimizi açıklamış, eleştirilerimizi sıralamıştık.
‘Yeni Türkiye’nin bu kuruluşlara ve katılıma verdiği öneme vurgu zaten ortada. Tekrar uyaralım, yerel ve kamusal süreçlere sivil katılım yeterli seviyede değil. Acilen artırılması gerekiyor. Bu kuruluşlar ‘derin milleti’ temsil ediyor; milletin ‘irfanına’ karşılık geliyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın STK’lara verdiği değer ortada. Bu değer hakikaten ‘görünüşü kurtarma’ durumu değil. ‘Özde’ bir sevgi. Genel seçimlerden hemen sonra yeni Anayasa yapımı meselesi tekrar gündeme gelecek. Burada da Sivil Topluma büyük iş düşecek: Milletin irfanını, iradesini temel yasaya yansıtmak.
Sivil toplumun gücünün temsil ettiği kitlelerden geldiğini biliyoruz. Sayı, nitelik ve hizmet alanları bu kuruluşların gücünü etkiliyor. Bugün Konya merkezli bazı kuruluşların hizmet alanları yurtdışına kaymış vaziyette. İsimlerini zikretmeyeceğim, kamuoyunun da yakından tanıdığı bu teşkilatların Bosna Hersek, Çeçenistan, Filistin ve Suriye’de insani amaçlı çalışmalar yürüttüğünü tüm kamuoyu biliyor. Türkiye’nin uluslararası düzeyde ve Konya’nın ulusal ve uluslararası seviyede faaliyet gösteren güçlü STK’ları var. Bu kuruluşlar belli bir görüş ya da meşrebe de angaje olmuyorlar. Sözgelimi, Mehir Vakfı’nın Diyarbakır, Gazze, Tunceli, İzmir gibi şehirlerde düğün yapması bir ‘Yeni Türkiye’ realitesi.
Unutmamamız gereken şey ‘marifetin iltifata tabi olduğudur’. Sivil Toplum ‘hizmet’ aşkıyla hareket ederken, belediyelerin yüzbinlerce lirayı sosyal-kültürel belediyecilik adı altında bir kalemde ve ‘boş’ işlere harcaması anlaşılır gibi değil. Sivil toplumun en küçük haklı taleplerine ‘hayır’ diyorlar. Bu kişiler henüz Belediye Kanunu bile anlayamamışlar. Daha kat etmeleri gereken çok mesafe var.
Paralel örgüt taraftarlarıyla yapılan/yapılacak ‘ortak’ çalışmalaraysa gördüğünüz gibi hiç girmedim. Ama kimlerin, kimlerle ‘ortak’ çalışma yürüttüğü, düzenleme heyetinde kimlerin yer aldığı, faaliyet katılımcılarının kimler olduğu konusunda toplumda çok ciddi bir hassasiyet oluştu. Bilmiyorum muhataplarımız anlayabildi mi? Lütfen dikkat etsinler! Millete ‘tuzak’ kuranlara, millet de kendi ‘tuzağını’ kurar.
Konya’da, Türkiye’de olduğu gibi, kamu karar alma süreçlerine sivil katılımın yeterince sağlanamadığını ifade edelim. Bugünlerde yürütmekte olduğumuz bir araştırmanın ilk bulguları iç açıcı değil. Sivil Toplum milletin ‘derin menfaatlerini’ temsil ediyor. Devletin derinini son yıllarda çok tartıştık, ama milletin derinini henüz değil. Şimdi sıra buna geliyor…
Yeni dönemde, Yeni Türkiye’de gündemi milletin irfanı belirleyeceği için, karar vericiler derin milleti daha fazla dikkate alsalar iyi yaparlar...