Türkiye’de sivil bir anayasa yapılmasının çok zor olduğunu biliyorduk. Zira memleketin şimdiye kadar hiç böyle bir tecrübesi yok(tu). 2010 yılı referandumu halkın bu konudaki talep ve beklentilerini ortaya koymuştu. Ama maalesef sivil anayasa konusundaki gelişmeler hiç de iç açıcı değil.
Oysa millet sivil ve yeni bir anayasa istiyor. Bunda hiç kuşku yok.
İlk anayasamız olan 1876 Kanun-u Esasi’si sivil değildi; olağan şartlarda hazırlanmamıştı. 1908 deneyimi, 1921 ve 1924 anayasaları ile malum olduğu üzere 1961 ve 1982 anayasaları hep olağanüstü ve hep demokratik olmayan dönemlerin mahsulleri idi.
1 Kasım seçimlerinden önceki dönemde şartlar çok tartışıldı, seçim hükümeti çok eleştirildi. Eleştiri ve tartışmaları hep hayra yorduk. Seçimden sonra yeni ve sivil anayasanın önünü açar, diye umut ettik.
Nitekim bu amaçla TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın inisiyatifi ile teşkil edilen TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu pek uzun ömürlü olamadı. Başkanlık sistemi tartışmaları bahane edilerek, CHP tarafından bitirildi. Bahane diyorum, çünkü hakikaten sadece ve sadece bir mazeret.
Komisyonda muhalefetten MHP ve HDP kaldı. HDP’yi bir siyasi parti olarak görmediğim için sadece MHP’nin varlığından bahsedebilirim. HDP terör örgütü haline geldi, sivil ve medeni olamadı. Açıkça terörü ve terör örgütünü öven, teröriste taziye ziyaretine gidecek kadar aymazlık gösteren bir kadro.
Türkiye bugün bu meseleyi çözmeden, ne anayasasını yapabilir ne de önünü görebilir. Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı ile yönetilen bir ülkeye hala Parlamenter sistemi dayatmaya çalışmak kadar bir acemilik, çiğlik olamaz.
Peki, bundan sonra ne olacak? Ne olmalı?
Kanaatimce ‘top’ millete geçti. Temsilciler başarılı olamadıysa, iş asıllara düştü. Beklentim Türkiye’nin dört bir tarafından sivil toplum kuruluşları bir sivil girişim başlatsınlar, toplasınlar 32.4 milyon imza da siyasilere, özellikle de hükümete anayasa konusunda yetki versinler.
Niçin bu rakam? Cevabı basit. Türkiye’de 54 milyon seçmen bulunuyor. Bunun anayasa değişikliği için ihtiyaç duyulan kısmı olan 3/5 çoğunluk, yani % 60’lık kısmı o kadar yapıyor da ondan.
Beklentim bu yönde bir girişim olması ve TBMM’nin anayasa yapmaya zorlanması. Bu rakam hayal değil. Toplumun neredeyse tüm kesimlerinde mevcut, darbe ürünü anayasaya karşı bir tepki var. Kimse memnun değil.
Hem kimse memnun değil, hem de değişmesi için gerekli adımlar atılamıyor. Oysa son dönemlerde ülkemizde eski kalıpları yıkma ve devlet – millet kaynaşması noktasında son derece değerli adımlar atıldı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu terör, şiddet ve tehditlere aldırış etmeden memleketin her bölgesine gidip, halkla iç içe olabiliyor. Toplumla kaynaşabiliyor.
Genç, yaşlı, kadın ve çocuk demeden herkesle kucaklaşıp, gönülleri kazanabilmesi ayrı bir meziyet. Bunda yalnız da değil. Her gittiği yere eşi Sare Davutoğlu hanımefendi ile gidiyor. O da gerek sosyal sorumluluk projelerinde aktif rol alma gerekse toplumla kucaklaşma noktasında eşinden geri kalmıyor.
Bu süreçte sivil güçler daha aktif olsalar diye içimden geçiriyorum. Ama sadece derneklere, vakıflara görev vermek de adaletli değil. Kendisini ‘sivil’ gören herkes bu kategoride. Mesele memlekete sahip çıkma, yeni bir anayasa yapma ve çapulculara pabuç bırakmama meselesi.
32.4 milyon imza toplandıktan sonra olması gereken şey, TBMM’nin (salt çoğunlukla) bir anayasa önerisi hazırlaması ve bu önerinin gene millete halkoylaması için sunulması. Toplanacak imzalar TBMM’de anayasa hazırlanması ve halkoyuna sunulabilmesi için gerekli çoğunluk şartını sağlayacak.
Bunu denemeden sonucu göremeyiz. İmza kampanyası Konya’dan başlasa çok anlamlı olur. Ülkenin dört bir yanından toplanacak imzalar aynı zamanda buralarda çok ciddi bir hareketlenmeyi, canlanmayı da beraberinde getirir.
Böyle halk devlet, millet meselelerine el koymuş da olur. Siyasete alan açar.
Siyaset alanı ne kadar çok genişlerse, toplum o kadar normalleşir.