Sorumsuz bir özgürlük düşünülemez. Ortak ve sorumlu hayatlar için, ortak fedakarlıklar gerekir. Atasoy Müftüoğlu
İnsanlar şehirlerde yaşamaya başladığından önce de başka insanlarla ortak yükleniyordu hayatı. O zamanlar daha küçük guruplar halinde yaşandığı için, herkes birbirini tanıyor ve topluluktaki kendi rolünü belirlemede zorluk çekmiyordu. Yerleşik hayatın başlaması ve şehirleşmeyle birlikte bireyler arasındaki mesafenin açılması, insanın toplumdaki yerini belirlemede ortaya çeşitli zorluklar çıkarmaya başladı. Bu zorlukların en önemli sebeplerinden biri olan sorumlulukların paylaşımı konusunda çıktı. Bu idari sorumluluktan çok, hayatın içinde adı konmamış ya da yasa ile belirlenmemiş alanlarda tezahür etti ve etmeye devam ediyor.
Arkadaşlık hukuku, ailenin görevleri, ortak alanları kullanmadaki ilişkiler, trafik düzeni gibi pek çok neden sayılabilir. Ancak bu etkileşimlerin arka bahçelerinde daha çok yaşanan sorunlar var. Ailenin herhangi bir bireyi ile bağ kuranlar, arkadaşların arkadaşları, ortak alanların kullanılmasına yerelin dışından gelip çökmek isteyenler, trafiğe çıkma izni ve liyakati olmadığı halde çıkanlar. Burada bunlardan hangisinin önüne geçip, bunu yapamazsın dendiği vakit, muhatap hemen özgürlüklerden dem vurmaya başlıyor. Aileyi, arkadaşlığı ve diğer sebeplerdeki saydığım toplumun unsurlarının varlığını ve düzenini korumak için, özgürlüklerin sorumlulukları yok etmesine izin vermememiz gerekiyor.
Bunun bir de medya ve sanat, edebiyat alanlarında verilen eserler ayağı var ki hayatın ritmine direkt etki ediyor. Bireyin özgürlüğü, cinsel tercihler, kadın erkek ilişkisindeki pervasızlıklar özellikle filmlerde ve dizilerde hiçbir kurala dayanmayan, yapımcının ve senaristin kişisel görüşlerinden oluşan bu yapımlarla gençliğimizi, ailemizi, tarihimizi ve en acısı da geleceğimizi tahrip ediyoruz. Bazı yabancı ve yerli romanlarda da aynı dil kullanılıyor maalesef. Dini ve milli yasalar, örf ve adetler, bize özgü kültürel hayat bu saydığım alanlar başta olmak üzere birçok alanda bu manzarayı veriyor. On sekiz yaşın altındakilerin sigara almasının yasak olduğu bir ülkede on dört yaşındaki çocuklar uyuşturucuların müşterilerinin içinde yer alıyor. Hem erkek kıyafetinde hem kadın giyiminde örfümüze adetimize yakışmayan bir keşmekeş yaşanıyor şehirlerimizde, ilçelerimizde, hatta köylerimizde. Elbette kimsenin giyimine kuşamına karışmak gibi bir niyetimiz yok. Ama benim ülkemin, benim şehrimin, benim köyümün görüntüsü de bu olmamalı.
Aslında özgürlük boyası ile dünyanın kapitalist sisteminin kölesi ediliyoruz. Bir telefon almak üç ay, bir kanepe almak beş ay, bir ev almak için otuz yıl çalışmak zorunda bırakılan insanların özgürlüğünden söz edilebilir mi? Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Mesela araba diyebiliriz, giyim kuşam diyebiliriz, tatil diyebiliriz, hatta estetik sektöründen bahsedebiliriz. Nasıl bir özgürlüktür ki bu dönüp dolaşıp paranın esaretine yakalanıveriyor?
Herkes gibi yaşamak bir özgürlük değildir. Herkesin okuduğu kitapları okumak, herkesin seyrettiği filmleri seyretmek, herkesin gittiği sahillere gitmek, herkesin bindiği otomobillere binmek, herkesin oturduğu sitelerde, apartmanlarda oturmak özgürlük değildir. Senin gerçekten ne istediğindir önemli olan. Kitap seçimin özgün olmalı, film seçimin yüreğinden gelmeli, tatil tercihin gönlünün istediği gibi olmalı, seçtiğin mahalleyle bir geçmişten bir bağın bulunmalı, binmek istediğin otomobil içine sinmeli ki kendini özgür hissedebilesin. Ahmet öyle diye sen de öyle olmak zorunda değilsin. Ayşe öyle giyiniyor diye sen de öyle giyinmek zorunda değilsin. Hayatın özünü yakalayabilsek, onun akışına kendimizi bırakabilsek, işte o zaman ailemiz aile, arkadaşımız arkadaş, eşimiz eş, oğlumuz kızımız bizim olur ve bin türlü özgürlüğün verdiği hazzı bir bakışta, bir gülüşte, bir kucaklaşmada buluveririz.
Yazımızın girişindeki aforizmada da belirtildiği gibi hiçbir özgürlük fedakarlık göstermeden elde edilemez. Toplumdaki yeriniz ne olursa olsun mutlaka bir sorumluluk taşıyorsunuzdur. Bu sorumluluklardan kaçarak, bir özgürlüğü varamazsınız. Vardığınız yer neresi olursa olsun, mutlaka bir sorumlulukla karşılaşacaksınız. Hayat böyledir çünkü. Kimse yemek yeme sorumluluğundan kaçamaz, diğer temel ihtiyaçlar için de bu böyledir. Öyleyse sınırsız bir özgürlükten söz edilemez. İnsan olmanın gereklerinden kaçarak değil, onları yerine getirerek mutlu olabiliriz.
En büyük özgürlük al bayrağın altında, minareden gelen ezan sesini, oğlumuzla kızımızla, kadınımızla erkeğimizle huzur içinde dinleyebilmek ve kurduğumuz sofraya kaygısız oturabilmektir. Allah’a kul olmak ve bu milletin bir ferdi olmak kadar büyük devlet var mıdır?
Sevgiyle kalın.