Arapça’da selam kelimesi, “selime” fiilinden gelen bir mastar olup; “bedenî ve ruhî her türlü hastalıklardan, eksiklik ve kusurlardan uzak olmak” anlamına gelir. Kur’an-ı Kerim’de; “ancak Allah’a temiz bir kalple gelenler müstesna” (Şuara 89) âyeti; kin, öfke, hıyanet, gıybet, laf taşıma ve kıskançlık gibi bâtınî hastalıklardan arınmış bir kalbi; “kusursuz ve hiç alacası olmayan” (Bakara 71) âyeti de maddi/zâhiri kusurlardan korunmuş sağlıklı ve düzgün bir fiziki yapıyı ifade eder. Ayrıca “selime” fiili ve onun türevleri; barış, teslim, güven ve iyilik içinde olma gibi anlamları bünyesinde taşır.
Selam ile aynı kökten gelen ve Yüce Allah’ın en güzel isimlerinden birisi olan es-Selâm; “kendisi her türlü eksiklik ve kusurdan, yaratılmışlara ait değişikliklerden ve yok oluştan münezzeh olduğu gibi, başkalarına da esenlik ve güven veren” demektir. (Tirmizi Daavat 82) Bu bağlamda Yüce Allah; “Selam'dır, Mümin'dir, Müheymin”dir. (Haşr 23).Namazdan çıkış selamının ardından okunan “Allahümme ente’s-selâm ve minke’s-selâm” diye başlayan ta’zim ifadesindeki selam sözcükleri de, Allah’ın ismi olup, kurtuluşun ancak O’ndan geldiğini ifade eder. Zira O, bütün beşeri zafiyet ve kusurlardan soyutlanmış ve selamın/selametin tâ kedisidir. Bu sebeple, dünya ve ahrette selâmet arayanları gerçek anlamda selâmete erdirecek O’ndan başka bir varlık yoktur.
Selâm sözcüğü, sadece İslâm’da değil, değişik din ve kültürlerde de vardır. Meselâ, Brahman Hindular, “barış, barış” anlamına gelen, “şhanti, şhanti”; Musevîler; “shalom shalom”; Keldânîler “şlama”; Süryanîler ise, “şlomo” şeklinde selamı; Müslümanlar da “selamette olma, kurtulma, rahatlama, güven, barış ve huzur içinde olma” anlamına gelen “selâm”ı telaffuz ederler.
Her inanç sisteminin, ona kimliğini ve kişiliğini veren, onu diğerinden ayıran, belirgin kılan şiarları, sembolleri ve alametleri vardır. Çünkü dini semboller, salt bir uygulamaya değil, aynı zamanda dini yaşantıya da çağırırlar. Dinin şiarları, ülkelerin bayrakları, sınır taşları ve işaretleri gibidir, görüldükleri yerin kimliğini belli ederler. İşte bu anlamda selâm, İslam’ın en önemli şiârları arasında olup Müslümanların parolasıdır. Kur’an-ı Kerim’de türevleriyle birlikte yaklaşık kırk ayette geçen selam, karşılaşan iki Müslüman’dan birisinin diğerine “selâmün aleyküm” demesi, diğerinin de ona karşılık olarak “aleyküm selâm” şeklinde cevap vermesiyle gerçekleşir. Bu selam kalıbına yapılan ilaveler de söz konusudur. Bizzat Hz. Peygamber, bu ziyadelere Yüce Allah’ın çok sevap vereceğini belirtmiştir. (Tirmizi İsti’zan 2).
Sonuç olarak, Selam, bir Müslüman’ın insanlar arası sosyal ilişkileri barış üzerine kurmada başvurduğu bir iletişim vasıtasıdır. “Öteki” ile tanışma selamla başlar. İletişim kurmada selam, muhataba pozitif enerji verir. Kendisini ontolojik anlamda selamette hisseden bir Müslüman, çevresindeki tüm varlıklara da selam mesajını iletmekle dolaylı olarak kendisinden güvende olmalarını telkin eder. Meselâ, namazların sonunda iki tarafa: “es-Selamü aleyküm verahmetullah” tarzında selam verirken, sanki çevremizdeki varlıkların bizden güvende olmaları gerektiği mesajı verilmiş olur. Çünkü Müslüman’ın dilinde selam, soyut anlam alanından çıkararak adeta ete-kemiğe bürünürcesine mecazi anlamda somutlaşır/bedenleşir. Aynı şekilde Müslümanlarla gayr-i Müslimlerin bir arada yaşadığı toplumlarda iyi münasebetlerin bir göstergesinin devam etmesinde selamın yapıcı bir işlevi vardır. Bu sebeple, bir Müslüman, gayr-i Müslimlere Selam hidâyete tabi olanların üzerine olsun” şeklinde selam vermelidir. Böyle bir söylem tarzı, hem ona güven verme ve hem de onun hidayete erişmesi için bir duadır. Hidâyet selamının mesajı, hepimiz Âdem’in çocuklarıyız. Bizden size bir kötülük gelmez, kendinizi güven ve huzur içerisinde hissediniz, anlamı taşır.