Hangi söz şu yaşadığımız üç beş günü ağyarını mâni, efradını câmi bir şekilde kapsayarak ifade eder? Korkunun, belirsizliğin, savrulmanın, çaresizliğin hangisiyle isimlendirirsiniz yaşanılanları?
Uçaklar, tanklar, silahlar konuşmaya başlayınca zaman susar ve mekân sadece olan bitene şahit olur? Peki ya hangi taraflar o mekândan ve zamandan yanadır? Yani misal onlarca insanın üzerine tankı süren zihniyetin o mekânla bağı nedir? Bu mekâna ait olmayanlar bu mekânı ele geçirince neyi değiştirmiş olacaklar?
Bir şehrin üzerinden uçaklar savaş pozisyonunda uçuyor, tanklar tam teçhizat yakıp yıkarak yürüyor, helikopterler geceyi aydınlatan mermiler yağdırıyor, sahi buna benzer bir manzarayı nereden hatırlıyoruz biz, nereden olacak Körfez Savaşından. Hani şu canlı yayınlarla geçip ekranın karşısına film izler gibi izlediğimiz savaş…
Omzunda Türk bayrağı taşıyan birine göğsünün üzerinde Türk Bayrağı olan üniformalılar ateş ediyor. Asker görünümlü adamlar gecenin içinde gulyabani kılıklarıyla oradan oraya koşup insan avlıyorlar. Bahsini ettiğimiz gelişmiş bir bilgisayar oyunu değil bizatihi gerçek…
Peki, bu gerçeklikle yola çıkıp kime ne demeli?
Şimdi ne denir sana general? Sahip olduğun rütbeyi sana bahşeden bu millet seni milyonlar içinde güzide bir yere koymadı mı? Hangi makam, hangi mevki ve menfaat seni bu yola çıkardı? Silah arkadaşını vuracak kadar savrulmayı nasıl yaşadın?
Şimdi ne denir sana F 16 pilotu? Sahi aldığın eğitimin nasıl zor nasıl meşakkatli olduğunu bilmiyor muyuz? Bu ülkenin çocuklarının hayalidir pilot olmak. Uçmak özgürlüktür, seni kim alıkoydu özgürce uçmaktan? O bombaları siviller üzerine savaş şartları bile olsa atmayacağını öğretmediler mi? Çıkıp geldiğin toprağın Anadolu’nun bir parçası olduğunu ne ara unuttun?
Şimdi ne denir sana helikopter pilotu? Bu milletin kaç ferdini şehit ettiğin zaman amacına ulaşacaktın? Ha bu arada, senin de mensubu olduğunu düşündüğümüz bu halka kast edenler karşısında mücadele edeydin ya gazi derdik sana ya şehit. Tercihin neden ihanet kokusu yayıyor?
Şimdi ne denir sana sesinden çocuklarımızın değil düşmanlarımızın korkması gereken tankın şoförü? Sahi bir şehrin göbeğinden yürüyen tanklar önüne ne çıkarsa ezip geçiyor, sivil insanların üzerine yürüyor… Hangi ruh durumu seni böyle savurdu? Sana ahmak mı diyelim, aptal mı? Caddesinde yürüdüğün şehre en büyük zararı seni oraya gönderen zihniyet verdi yıllarca. Çocuklarının hangi şehirde hangi seslerle büyütecektin sahi başarabilseydin?
Sana ne denir zihnini kiraya veren, aklını teslim eden, düşünmek için bile ihtimal bırakmayan, sorgulamayan, milletini değil hizmetini düşünen kişi? Nasıl bir savrulma yaşadın da aklını, fikrini insafını, izanını bir kenara bırakıp yabancılaştın, kimliksizleştin? Sahi kendini nereye ait hissediyorsun ya da ne olmayı tercih ediyorsun, kiralık bir aklın taşıyıcısı olmak mı sana düşen?
Amerika ve onun görüntüsünde saklanmış dünya sisteminin sahipleri, sahi size ne demeli? Şu gazetenin tüm sayfalarını baştan aşağı “kahrolun” diye doldursak her “kahrol” için haklı bir sebep bulabiliriz. Acımasız, merhametsiz, vicdansızca kafanıza göre kasıp kavurduğunuz, dünyaya biçim ve şekil verdiğiniz, haritaları yeniden çizdiğiniz bu dünyanın sizi böyle yaşatıp, obezleştirdiğine bakıyor, çağdaş bir firavun olduğunuzu hiç kimse kalmasa bu yazıyı yazan ben biliyorum.
Şimdi sana ne denir elini avucunu ovuşturan, içten içe “bir başarılı olsun şu darbe” diye kıvranan, bin bir tevil ve zorlama ile buradan bile milletin iradesine karşı çıkana yama bulan, hayatında bir defa tiyatro bile izlemeyen ama değme yönetmenlere pabuç bırakmayan kişi, sahi sana ne diyeceğiz? Bu tiyatronun hangi figüranı olmaya rol biçtin kendine?
Aklını öfkesine, zihnini kinine esir etmiş, gözünü hazımsızlıkla, vicdanını nefretle örtmüş olanlara ne diyeceğimize kendileri karar versinler. Hangi sıfatı layık görüyorlarsa kendilerine onunla hitap etmeyi bile fazladan gördüğümüzü bilesiniz.
Sana ne diyeceğiz peki “sen” bile olmayan adam? Sana bir şey demiyorum. Söze haksızlık, kelimeye israf olur.