SİL BAŞTAN

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Trump’ın ticaret savaşları başlatabilecek hamleleri üzerine dünya kamuoyunda, beyin fırtınası tüm hızıyla devam ediyor. Taraf ülkelerden biri iktisadi ve askeri güç bakımından dünya üzerindeki en büyük ülkesi ABD ve onun başındaki de saldırgan, hırçın, bıçkın ve agresif bir yapıya sahip olan Trump olur, karşı tarafta ise dünya ekonomi pastasının %19’unu elinde bulunduran ve değişik tahminler yapılsa da, yaklaşık yirmi yıl içinde %24 paya sahip ABD’yi geçeceği öne sürülen Çin ve Japonya ile, Almanya’nın başını çektiği AB’nin İngiltere ve Fransa gibi sanayileşmiş ülkeleri olunca, hemen tüm ülkelerin endişeye kapılmasından daha normal bir beklenti olamaz. Dünyayı strese sokan Trump’ın bu hamlesinin yankıları devam ederken ABD’nin, siviller üzerine kimyasal silah kullandığını iddia ederek Suriye’yi bombalaması, Orta Doğu merkezli olmak üzere, ekonomi ve siyasi hesapların sil baştan yeniden gözden geçirilmesinin önünü açtı. Suriye’de gerçek anlamda sorunun giderilmesini, huzur ortamının sağlanmasına yönelik kalıcı barışı isteyen Türkiye’den başka ülkenin olmaması, ABD, İran, İngiltere ve Fransa’nın nihayetinde Orta Doğu’nun nimetlerine (petrol) çökme arzusuna karşılık Rusya ve Çin’in Suriye’yi açıktan veya dolaylı desteklemesi nedeniyle adeta bilek güreşine dönmesi, çözümsüzlüğün başlıca sebebidir. Bu vakitten sonra Orta Doğu bölgesindeki ülkeler öncelikli olmak üzere, bölgeyle yüksek düzeyde ticari ilişkileri olan ve yakın coğrafyada bulunan Türkiye, İran, Rusya gibi ülkeler için ekonomik ve siyasi senaryoların yeniden kurgulanması zorunlu hale geldi. Daha açık bir ifadeyle siyasi gelişmelere bağlı savaş ortamının etkisi, ekonomik gelişmelerin önüne geçmiş durumdadır. Orta Doğu’da ABD’nin oyuna dahil olup Suriye’ye saldırması, bölgenin ekonomik faaliyetlerinin yavaşlamasına yol açan en önemli faktördür. Savaş ortamından çıkılması için ABD ve Rusya tarafından gerekli adımlar atılmazsa, ekonominin ve piyasaların canlanması olanak dışıdır. Yine başını ABD’nin çektiği İngiltere, Fransa’nın dünyanın efendisi olma hırsından vazgeçmemeleri, yatırımların ve üretimin durması sonucu ekonomik faaliyetlerin yavaşlamasına bağlı olarak, insanların temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz duruma düşürecektir. Böyle bir sonucun yansıması insanların hayatları pahasına vatanlarını terk etmelerine ve başka ülkelere sığınmalarına yol açmaktadır. Milyonlarca insanın başka ülkelere göç etmesi, gittikleri ülkelerde de sosyal ve toplumsal sorunlara neden olmaktadır. Sorunun çözümüne yönelik Birleşmiş Milletlerde konunun görüşülüp tartışılması, durumu idare etmeye çalışmaktan, “dostlar alışverişte görsün” türünden öteye geçemeyen kısır ve karşılıklı demeç verme mücadelesinden başka bir şey ifade edememektedir. Çünkü, örneğin ABD’nin önerisi dört daimi ülke tarafından (Rusya, İngiltere, Fransa, Çin), Rusya’nın önerisi ise diğer daimi dört ülke tarafından veto edilmek suretiyle, bir sonuç alınamamaktadır. Bu gelişmelerden zararlı çıkan ölen, yaralanan, evi, yurdu başına yıkılan masum bölge halkları olurken, kazançlı taraf ise maalesef ABD, İngiltere, Fransa, Almanya gibi savaş çığırtkanlığı yapan sözde insan hakları savunuculuğuna soyunan ülkeler ve bu ülkelerin silah baronlarıdır.

          Ülkemiz için hayati önem taşıyan Orta Doğudaki istikrarsızlık sürecinin ve süresinin uzaması halinin devamı; keskin, argo ve mahalle kabadayısı kıvamındaki iç siyasetteki kısır çekişme ile birleşince, son günlerde gündemden düşmeyen reform paketlerinden beklenen sonucun elde edilememesi, 2017 yılındaki cari açığın 47,1 milyar dolar gerçekleşirken son on iki aylık cari açığın 50 milyar doları aşması, ithalata bağımlı ihracat yapısının devam etmesinden dolayı dış ticaret makasının ithalat lehine açılması, TL’nin diğer gelişmiş ülke paralarına göre negatif ayrışması, enflasyon ve işsizlik oranlarının makul sınır olan %6’lık düzeyin iki katı üzerine çıkması, eğitim politikasındaki keşmekeşin sonlandırılamaması gibi sonuçlar sürpriz değildir. FED ve ECB kararları, Dünya Bankası, IMF ve küresel ölçekli raporlar, sadece bilgi olarak kayıtlara geçmekten başka bir işe yaramayacaktır. İç ve dış siyasi istikrarsızlıkla jeopolitik riskler ortadan kalkmadan, yapılan tüm ekonomik hedefler ve hesaplar tahminden öteye geçmeyecektir. Tüm ülkelerin bu belirsizlikten kendilerini kurtarması ise olanaksızdır. O zaman ulaşılması gereken amaç ortadadır. Dünyanın refahı tüm ülkeler için pozitif dışsallıkken, kaos hali negatif dışsallıktır. Unutulmaması gereken olgu ise, dışsallıkların hızla bulaşıcı olduğudur.   

         Soru: Fiyat istikrarın sağlanması ile finansal istikrarın sağlanması aynı anlama gelir mi? Neden?

         Sözün Gözü: Karaktersizliğin lekesini kalabalık ünvanlar temizleyemez.