Belli bir yaşın üzerindeki nüfus sıkıyönetim günlerini iyi hatırlar. 12 Eylül’den önce ülkenin tamamında sıkıyönetim idare edilmişti, lakin bu idarenin ülkede huzur ve sükûn ortamı hazırlamada yetersiz kaldığını görmüştük.
Terör o dönemde bitirilememişti. Ne zaman asker yönetime el koydu, ülkenin seçilmiş parlamentosu derdest edildi, o vakit ülkede ne terör kaldı, ne de terörist. Bir gecede bıçak gibi kesildi.
Oysa bir gün önce de aynı kanunlar, aynı yetkiler mevcuttu, bir gün sonra da. Ama olmadı işte. Olması istenmedi. Olaylara müdahale edilmedi. Adeta askeri darbe davet edildi.
Bugünlerde MHP Genel Başkanı Bahçeli ülkede sıkıyönetim ilan edilmesini istiyor. Oktay Vural da ona katıldı. İlla da sıkıyönetim, illa da yetki askere geçsin, diyorlar. Bugün teknik meselelerde, terörle mücadele konusunda askere bir politika dayatması mı var ki, illa da tüm sevk ve idare yetkisi onlara geçirilmeye çalışılıyor.
Buna gerek de yok, lüzum da. Zira yürürlükteki mevzuat terörle mücadele için tüm yetkileri sağlıyor. Eksiklik var idiyse neden geçtiğimiz Mart ayındaki görüşmelerde MHP şiddetle İç Güvenlik Kanununa karşı çıktı?
Çok yanlış bir talep, çok mahsurlu bir söylem.
Öte yandan, ülkemiz henüz ‘paralel’ meselesini çözebilmiş değil. Emniyette kayda değer değişiklikler yapılamadı. Askeriyede ne olduğunu, ne olmadığını tam manasıyla bilmiyoruz. TSK’nın sevk ve idaresinde bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Ama albay ve altı kadrolarda kim var, kim yok bilmiyoruz. Paralel etkisinin çok olduğu söyleniyor. Ama henüz hiçbir adım atılmadı.
Bu da memleketi huylandırıyor. Yetkinin tamamen ve sınırsız bir şekilde askeri makamlara kaydırılmasının ortaya çıkaracağı hava, açık söyleyeyim, beni korkutur.
Anlamadığım şey, 12 Eylül döneminde bu sıkıyönetimden çok çekmiş olan MHP kadrolarının sıkıyönetim çözümüne sarılıp, kalmaları. Cellatlarına mı âşık oldular, demeden edemiyorum.
Ne gereği var? İç Güvenlik Yasası gerekli kolaylıkları sağlıyor zaten. Dağda, şehirde askerimize ve polisimize silah doğrultanlara karşı verilen karşılık nedeniyle var mı bir tahkikat? Terörist çekildi, vuruldu da vurana soru mu soruldu? Olmaması gerekir.
Mevzuat anlamında eksik kalan ne?
Maksat 1 Kasım’da yapılacak seçimleri erteletmek, ülkemizde geleceğe dönük bir karamsarlık havası oluşturmaksa, bu MHP’ye yakışmaz. Taban buna itibar etmez.
Türkiye’nin büyük bir ülke, devletin güçlü bir devlet olduğunda kuşkusu olan var mı? Varsa diyecek bir şeyimiz yok. Devlete inanmayan, millete de güvenmez. Millete güvenmeyen meclise gelmesin.
Yoksa bu mücadelenin devamında bir sakınca yok. İstenildiği zaman belli bölgeler güvenlik bölgesi olarak ilan edilebiliyor. O bölgeye, giriş, çıkış ve iletişim imkânları engellenebiliyor. Daha ne yapacaksınız? Gece, gündüz sokağa çıkma yasağı ilan edin. Evleri, işyerlerini arayın. Tarayın. Suçluğu yakalayıp, cezasını verin.
Eğer, netice sıkıyönetimle alınacak olsaydı, bölge bu hale gelmezdi zaten. 12 Eylülden önce de bölgede terör vardı, sonra da.
Yapılması gereken şey, ‘mücadelede ne tür eksiklikler var veya yok’ sorularına yönelmek.
Aslında bugün bunları konuşma durumunda değiliz. Türkiye için kendine ve kuvvetlerine güvenmeyen bir devlet pozisyonu çizilmesi çok sakıncalı. Sonra, köşeye sıkışan caniler cesaret almazlar mı bu söylenenlerden?
Siyaset kısa dönem hesaplarını bir kenara bırakmak durumunda. Bugünkü seçim hükümeti kimin eseri? Kim sebep oldu bu densiz HDP’lilerin bakan koltuğuna oturmasına? ‘En akıllısı deli Bekir, o da zincirle bağlı yatır’ denecek şekilde içlerinde güya mektep, medrese görmüş, mülki idarede görev yapmış birinin ettiği hadsizliğe bakınız. Devlete ateşkes çağrısı yapabilecek cürette! Diğerleri ne yapmaz?
Şimdi kalkıp, örfi idarede ısrar etmek sağlıklı bir ruh hali değil.
İlan edilecek bir sıkıyönetim, terörle işi-gücü olmayanları ‘sıkar’. Var olan meseleleri daha karmaşık hale getirir.
Sıkıyönetim ülkenin geleceğini sıkmasın!