Herkes her şeyden şikâyet ediyor, yapamadığımıza bahanemiz hazır, ulaşamadığımıza, elde edemediğimize tepkimiz… Söyleneni hemen kabul etmemiz bekleniyor, bize çizilen çerçevenin dışına çıkmamamız isteniyor. Bir bildikleri vardır elbet ya da adamlar ne yapsın piyasanın tamamı böyledir gibi laflar kurtarıcı oluyor. Diğer türlü yıpranan, yıpratılan sadece siz olduğunuzla kalıyorsunuz.
Öncelikle bu yazı da kimseye laf sokma gibi bir niyetimiz yok. Öyle dolambaçlı işleri sevmeyiz, lafımızı esirgemeden dümdüz ederiz. Şikâyetimiz belli. Her şeye çocukça bahaneler bulup, yanlışları görmezden gelmemizi bekleyenler. Bunun yanında iyiye doğru atılan adımları da görmezden gelip, küçümsemeye çalışanlar. Örneğin geçtiğimiz hafta İstanbul Sözleşmesi saçmalığı tarih oldu. Düne kadar bu sözleşme aleyhine atıp tutanlar, aile değerlerinden bahsedenler nedense birden sessizleşti. Sözleşmenin iptaline tepki duyanların sesi daha gür çıkıyor.
Maksat bu sözleşme üzerinden hükümete vurmak, muhafazakâr seçmeni gıdıklamaktı. Ellerinden bu koz alınınca sözleşme yetmez, yasal düzenleme de şart demeye başladılar. İnşallah yasal düzenleme de en kısa sürede yapılır da kadın-erkek eşitliği yeniden sağlanır, kadının beyanın esas olması gibi bir ayrımcılık yasalarımızdan kalkar. Böylelerinde yüz olmadığından, iki gün sonra “aslında hükümetin niyeti yoktu, biz tepki gösterince geri adım atmak zorunda kaldılar” da derler. Bunlar mı kim? Kim olacak canım etkileri kendilerinden menkul STK’lar, yüzde bir civarında oyu olanlar, hiç seçime girmemelerine rağmen uçuyoruz, kaçıyoruz diyen partiler. Memleketimizde çok bunlardan, isim vermeye gerek yok…
Bizim hedefimiz bellidir. Ne iş yaparsak yapalım, hangi alanda bulunursak bulunalım o yerde öncü olmak, o yerin kurallarını, iyiliğe, güzelliğe, insanların yararına yönelik değiştirmek. Yani piyasaya uymak değil, piyasayı kendimize uydurmak. Bunun içinde sağlam durmalı, baskılara boyun eğmemeli, bahaneler bulmamalıyız. Oyunun kuralı yanlışsa, kuralına göre oynamayı bırakıp, yeni kurallar oluşturmalıyız. Salgın sürecinde yapılan her zamma, insanları enayi yerine koyan ambalaj oyunlarına firmalar birbirlerini göstererek bahaneler buluyorlar. Ayçiçeği yağında dönen dolaplar bile yeterde artar…
İşte bu noktada şehrimizin önde gelen markalarının bu tarz küçük oyunlarla insanları kandıran markalardan ayrışmasını, işini düzgün yaparak kendilerine güven duyulmasını sağlamalarını beklerdik. Lakin olmadı. Onlar da piyasaya uyma kolaylığını seçtiler. Tamam, kolay olan o. Lakin bu yapılan tartı hilesi olmuyor mu? Vatandaş gramajı okuyup alıyor ama size hakkını helal ediyor mu? 50 gram peynirden, 20 mililitre küçük sütten azaltınca gerçekten ne kadar kâr elde edilebilir ki? Bu kadar küçük kâr oyunları yılların markalarına yakışıyor mu? Tezgâhta kendi ürünlerini görünce ne hissediyorlar… Resmen kıyametin bir alameti bu ucuz oyunlar. Belki de kıyamet nasıl olsa yaklaşıyor o yüzden bizim böyle yapmamız normal diye kendilerini kandırıyorlardır. İşte şikâyetimiz bunlardan.
Korona yazmaktan sıkıldık ama 45 dakikalık haber bültenlerinin 30 dakikası korona haberlerinden geçilmiyor. Mantıklı önlemlere bir şey dediğimiz yok ama saçmalamaya başlandığı zaman da kimin nerede duracağı belli olmuyor. Örneğin valinin biri çıkıp sırf ismi basında duyulsun diye, maskesiz fotoğraf çektirip sosyal medyadan paylaşanları tespit edip ceza verileceğini açıklayabiliyor. Valisi, kaymakamı, doktoru resmen vatandaşın tepesine binmek için bahane arar hale geldi. Öte yandan vaka sayıları artıyor haberlerinden de, bunun neden böyle olduğunu izah etmekten yorulduk. Koronanın ilk çıktığı dönemde günlük 10-15 bin test yapılıyordu. Daha sonra bu rakamlar katlanarak yüz binleri buldu. Şimdi ise 200 binleri geçti. Test sayısı ne kadar artarsa vaka sayısı da o kadar artar. Virüsün aramızda kol gezdiğini biliyor ve elimizden geldiğince önlem alıyoruz. Vakalar arttı, yasaklar kapıda haberleriyle ne yapılmak isteniyor, elimizden alınmadık bir canımız kaldı. İşte bu enerjimizi boşa harcatıp, huzurumuzu bozanlardan da şikâyetçiyim…
Yine şikâyet ettiğimizle kalacağız ama yapacak bir şey yok. Bunların da arada söylenilmesi gerekiyor. Yoksa önümüzdeki günlerde gemi iyice azıya alabilirler. Derdimiz, kafamız ağrımadan, huzurumuz kaçmadan Ramazan ayını idrak edip, bayrama kavuşmak. Neler olacak, yaşayıp göreceğiz…