Şiir, hakikatin doğa ve tarih içinde, atan nabzı, çarpan yüreğidir.
Sezai Karakoç
Yazmaya başlamadan çok önce tanışmıştım ben şiirle; kuzuların meleyişinde, kelebeklerin çiçekler üstünde kanat çırpışında, kuşların gökyüzünde süzülüşünde, çocukların gülüşünde, karın, yağmurun yağışında şiirin olduğunu görüyor, hissediyordum. Nasıl edebiyatın, hatta bütün sanatların özünde şiir varsa, yaratılışın özünde de şiirin olduğu kanısındayım. Çocukluğumdan bu güne kadar getirebildiğim bu duygu beni bu dünyaya bağlayan en güçlü argümandır diye düşünüyorum. Dahası Allah’a olan imanım, sevgim ve saygım da bu duygumla güçlenip hakikatin bir parçası haline getiriyor beni. Yüce Yaradan, yarattığı her şeyde sanatını gösteriyor bizlere, işte o sanatın içine karıştırdığı şiiriyet bizleri mest ediyor. Ama maalesef bunu herkes görmüyor ya da göremiyor.
Bir yazı türü olarak tanıştığım şiirle bağımı kurarken, en başından itibaren bu duygu ve düşünceyle hareket ettim. Şiirin, hiçbir zaman sadece bir yazı türü olmadığını bilerek yazdım bütün şiirlerimi. Dünyadaki en büyük ve güçlü şiirin ise aşk olduğunu gördüm. Nasıl şiir her yerde tezahür ediyorsa, aşk da her şiiriyetin içinde bir tetikleyici güç olarak yerini alıyordu. Bir kuş yuvasını kurmak için topladığı çeri çöpü aşkla topluyor, bir gül bir dalda açarken aşkla açıyor, bir bulut yağmurunu aşkla toprağın üstüne bırakıyor. Bu şiiriyet, bu aşk Allah’ın yeryüzünde yarattığı her şeyde Allah’ın o yaratılanlarda tecelli etmesiyle gerçek anlamını buluyor.
Edebiyat dünyasında haliyle şiir bir yazı türü olarak tanımlanır ve her şair kendi inancı, meşrebi ve dünya görüşüne göre bir poetika geliştirir kendine. Bu yukarıdaki tanımlamaya uymayanlarda eksik bir şiirdir bana göre. Zira yüzü sadece dünyaya, yani yaratılmışlara bakan şiir tek boyutlu resimler gibi nakıstır. Edebi anlamda ne kadar güçlü ifadeler kurulursa kurulsun hakikate dokunmayan şiirler benim bu gözlemlerime ve düşünceme göre tamamlanmamış, eksiğiyle var olan şiirlerdir. Şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum; şair ne kadar hakikatten uzak olursa olsun bazen öyle mısralar çıkarır ki dağarcığından, hakikatin tam da orta yerinden seslenmiş olur. Çünkü insan ister şair olsun ister başka bir meziyet sahibi, nihayetinde hakikatin bir parçasıdır. Bunu inkâr ediyor olsa bile.
Peyami Safa: “Hakikati seviniz o da sizi sever. Dağların ardına bile saklanmış olsa gelir sizi bulur” der. Kâinatın dört bir yanında hakikatin sesi çınlar durur. Bize düşen onu sevmek, onu ayağa kaldırmak ve son nefesimize kadar onunla beraber yürümektir. Ondaki şiiriyeti keşfettikten sonra sevmemek için kalplerin mühürlü olması gerekir herhalde.
Şiir, bir yazı türü olarak da güzellikten ve insanın içine seslenme gücünden beri değildir. Şiir, başlı başına bir güzellik ve kelimelerden örülmüş muhteşem cümle yapılarıdır bana göre. İyi bir şiirin içinde gezmek, Mimar Sinan’ın muhteşem eserlerinin içinde gezmek kadar zevkli ve güzeldir. Benim bu yazıdaki meramım: Nasıl Sinan yaptığı binalarda hakikati ön planda tutarak manevi bir atmosfer oluşturuyorsa, hakikatin içinden, aşkla yazılan şiirlerinde gerçek anlamını bulacağını ve o etkiyle var olacağını söylemektir.
Ben bunları yazdım diye bugünden itibaren şairler buna uygun şiir yazmayacak elbette. Bugüne kadar nasıl gelmişse, bundan sonrada böyle akıp gidecek bu nehir. Benim gayretim yalnızca içimdekileri aktarmak ve hakikatin hatırlatıcılığını yapmaktır.
Değil İşte Şiir
Bazen kelimesiz cümlesiz
Çıkıverir karşınıza, siz bilmezsiniz
Kuşlarla uçuşta, baharla dirilişte
Denizin enginliğinde, yakamozda
Şiir bir yazı türü değil işte
O da var belki, öyle bilir herkes
Sadece duyguya da hapsedilemez
Nükseder hakikatte, düşte
Yağmur vezinli yağar, kar da
Şiir bir yazı türü değil işte
Bir ceylanın gözleri mesela
Bir tavus kuşunun kendini açması
Yürüyen bir koyun, bir de kuzu peşte
Kırları imge haline getirir birden
Şiir bir yazı türü değil işte
Güneşin ışığı, ayın yüzü
Hani kayan bir yıldızı düşünün
Bir yokuşu, nasıl kıvrılır inişte!
Ya eylül ya sarı yaprak ya sonbahar
Şiir bir yazı türü değil işte
En çok da insan yüreğinde
Yansıttığında içine bütün âlemi
Yaratılışı huşuyla hissedişte
Derinlerde, en derinlerde
Şiir bir yazı türü değil işte