Gönül Penceremde Şairler Geçidi kitabımın çıkmasından tam bir ay sonra Sezai Karakoç Üstadımız Hakk’a yürüdü. Kitapta ve benim gönül dünyamda yer edinen 75 şairden biriydi O, Allah Rahmeti, merhameti ile muamele etsin.
Sezai Karakoç, benim dünyama, daha şiire ilk başladığım ve şairlerle tanışma faslımın ilk dönemlerinde Mona Rosa ile girdi. Muhteşem bir şiirdi ve o ilk heyecanımı yaşadığım yıllarda ‘şiir yazılacaksa böyle yazılmalı’ dediğim şiirlerdendi. Akrostiş olduğunu, var olan bir sevgiliye yazıldığını öğrendiğim zaman Mona Rosa şiiri daha da büyümüştü gözümde ve gönlümde. Sonra başka şiirleriyle de gönül sahneme çıkıyordu Üstat, Köşe, Sürgün Ülkesinden Başkentler Başkentine, Hızırla Kırk Saat, Kar Şiiri ve daha niceleri.
Daha sonraları Sezai Karakoç’un sadece bir şair olmadığını, inançlı, bilge bir yürek taşıdığını öğrenecektim. Edebiyat ve medeniyet yazılarının yer aldığı kitaplarını okudukça bir münevver olduğunu görecektim. Gerçekten de sonra yazı ve düşünce dünyama çok şeyler kazandıran metinlerini okudum. Türkiye büyük bir şairini, büyük bir münevverini kaybetti. Umarım geride kalan eserleri iyi değerlendirilir ve medeniyet tasavvurumuz kazanımlar elde eder. Hepimizin başı sağ olsun.
Şimdi biraz Sezai Karakoç’un biyografisinden bahsedelim. Çocukluğu Ergani, Maden ve Dicle ilçelerinde geçti. 1938 yılında Ergani’de 3 ay ilkokul öncesi ihtiyat sınıfına devam eden Sezai Karakoç, ilkokulu 1944'de Ergani’de bitirdi. Daha sonra Maraş Orta Okuluna parasız yatılı olarak kayıt oldu.1947'de burayı bitirerek Gaziantep’te yine parasız yatılı lise öğrenimine başladı. Gaziantep Lisesi'nden 1950’de mezun oldu.
Felsefe okumak istediği için İstanbul’a gitti. Babasının isteği İlahiyat Fakültesiydi. Kendi parasıyla okuyamayacağını anlayınca, o zaman parasız yatılı kısmı bulunan Siyasal Bilgiler Fakültesi sınavına girdi. Sınav sonuçlarını beklerken de Felsefe bölümüne kayıt yaptırır. Eğer sınavı kazanmazsa felsefe tahsili yapacaktı.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi kazanarak başladığı yüksek öğrenimini 1955’de fakültenin mali şubesinden mezuniyetle bitirdi. Mecburi hizmet sebebiyle Maliye Bakanlığı’nda Hazine Genel Müdürlüğü Dış Tediyeler Muvazenesi Bölümüne atandı. Daha sonra Maliye müfettişliği sınavına girdi ve kazanarak ve 11 Ocak 1956’da müfettiş yardımcılığı görevine başladı. 1959 yılında İstanbul’da Gelirler Kontrolörüdür. Bir ara Ankara çağrılıp Yeğenbey Vergi Dairesinde görevlendirilirse de kısa bir müddet sonra yine İstanbul'da ki görevine döndü. Görevi icabı Anadolu’nun birçok yerini gezdi ve birçok il, ilçeyi inceleme, tanıma fırsatı buldu. 1960- 1961 yıllarında yedek subay olarak yaptığı askerlik görevinden sonra İstanbul'daki görevine kaldığı yerden devam etti. 1965’ten 1973’e kadar birçok kez istifa etti. 1973’ten bu yana da hiçbir resmi görev almadı.İstanbul'da Diriliş Yayınları ve Diriliş Dergisi'ni kurdu. 1990 yılında “Güller Açan Gül Ağacı” amblemiyle Diriliş Partisi'ni kurdu. Yedi yıl Partinin Genel Başkanlığını yürüttü.
Sezai Karakoç şiirle ilgili görüşlerini yazmaya başladığı dönemlerden itibaren şiir anlayışını da yazmıştır. Bu konudaki düşüncelerini Edebiyat Yazıları adını verdiği 3 kitapta toplayan Karakoç'un şiirimizde son derece özgün bir yeri vardır. Onun şiiri metafizik bir şiirdir. Türk şiiri geleneksel yapısı itibariyle aslında metafizik bir şiirdir. Ancak bu özellik Tanzimat'tan sonra değişir. Sadece A.Hamit'te metafizik bir ürperti söz konusu olur. Onunla tekrar başlayan bu anlayış Cumhuriyet'in ilk yıllarında Necip Fazıl Kısakürek'te ve Ahmet Kutsi Tecer'de kendini gösterir. Bunlardan başka Yahya Kemal ve Asaf Halet Çelebi'de de metafizik anlayış görülür. Fakat bu metafizik unsurlar adı geçen hiçbir şairin şiir anlayışını açıklamaz, anlatmaz.
Karakoç geleneksel şiire de yaklaşır, ancak dili farklıdır. O, modern şiirin diliyle şiirlerini yazmıştır. Poetikasını anlattığı ikinci yazı Soyutlama ile ilgilidir. Nitekim modern sanat genel anlamda soyutlamaya dayanır. Ona göre şair, şiiri soyutlamada bırakırsa eksik bırakmış olur, tamamlanması için şairin tekrar somutlaştırması yani soyutlaştırdığı şeyi tekrar bir bağlama oturtması gerekir.
Karakoç’un şiir ve şair konusundaki şu düşünceleriyle yazımızı bitirelim: Şair, Kendinden Memnun Olmalı: "Eser´in şairini sevinçle titretmesi demek bu. Şair, eserini sevmeli. Onu okşamalı, ama yaramazlıklarına da göz yummamalı. Beğenmediği davranışlarını gücendirmeden ona anlatmalı onu kendini düzeltmeğe kandırmalı ve bunu da inandırmalı ona. "Beni andırıyor, ah, beni o" demeli.
Sevgiyle kalın.